Güncelleme Tarihi:
Aşkın yaşı yok. Ama her yaşta yaşanan aşk da aynı değil. Çoğumuz 30'lu 40'lı yaşlarda yeni bir duygusal ilişkinin eşiğine geldiğimizde kendimize şu soruyu sorarız; "Peki, neden 18 yaşındaki gibi midemde kelebekler uçuşmuyor? Yoksa ona aşık değil miyim?" Oysa sorunu birlikte olduğumuz erkekte aramamız çok anlamsız. Tam tersine o bize yeni bir heyecanın, bambaşka bir yaşantının kapısını açıyor, aşkta yeni bir şans yaratıyor. Asıl bilmemiz gereken, karşımıza dünyanın en mükemmel insanı çıksa da duygularımızın ve ilişkiden beklentilerimizin yaşımız ilerledikçe değiştiği... Yani aşkın da kendine göre bir zaman planı var. Eğer bu plan içindeki her dönemde bizi nelerin beklediğini bilirsek, karşımıza çıkan fırsatları daha iyi değerlendirebilir ve çok daha tatmin edici ilişkiler yaşayabiliriz.
20-25 yaş arası: Tutuşan kalpler
Sabahlara kadar dans ettiğimiz çılgın geceler, ay ışığında denize girmeler, sabahlamalar ve daha bir sürü çılgın eğlence... Bedenimizde ve ruhumuzda korkunç bir enerjinin yükseldiği bu dönem, kuşkusuz sıra dışı ve hızlı aşklar için de en güzel ortamı yaratır. Sonunu düşünmeyi gereksiz bulduğumuz maceralara atılır, tek gecelik ilişkiler yaşar, uzun süreli bağlılıklardan kaçınırız. Önemli olan aşık olmaktır. Henüz yaşadığımız yoğun duyguları dışarıdan bir gözle değerlendirebilecek olgunlukta olmadığımız için derin hayal kırıklıkları, bitmeyen gözyaşları, kendine acımalar ve içine kapanmalar da bu dönemin ayrılmaz bir parçasıdır. Evlilik, aile kurma, yıllar süren bir ilişki gibi düşünceler henüz bize çok uzaktır. Cinsellikte yaşanan ilk zevkler ve ilk sorunlar da genellikle 20-25 yaş arasında ortaya çıkar. Çünkü bu dönemde erkekler cinsel enerjilerinin doruğundayken ve sadece kendi aldıkları zevke yoğunlaşmışken biz kadınlar bitmeyen bir arayış yaşar, bedenimizi ve içimizdeki seks gücünü tanımaya çabalarız. Bu dönem, aşkın en dinamik ve en coşkulu halini yansıtır.
20-25 yaş arası: Büyük karar
Lise ve üniversite arkadaşlarımızın bir bölümünü kaybettiğimiz, iş hayatına atıldığımız, yeni insanlarla tanıştığımız ve gerçek hayatı tanımaya başladığımız bu dönemde her şey farklı ve yenidir bizim için. Aşk konusunda da kendimizi birdenbire bir karar aşamasında buluruz: Geçmiş yılların özgür ve çılgın ilişkilerine devam mı, yoksa uzun süreli bir ilişki ve belki de evlilik mi? Bu kararı vermek, hiçbir kadın için kolay değildir ve güvensizlik çoğumuz için bu dönemin en belirgin duygusudur. Kendimize sürekli sorular sorarız; Nasıl bir hayat istiyorum? Gelecekten beklentilerim neler? İlişkim mi daha önemli, yoksa kariyerim mi? Eğer birkaç yıldır süren, sabit bir ilişkimiz varsa kafamızın böyle karmakarışık olması ister istemez o ilişkiyi ve birlikte olduğumuz erkeği de etkiler. Araştırmalar da bu söylediğimi doğruluyor: Birçok çift 20'li yaşların sonunda ayrılıyorlar. Neden mi? Beklentilerin uyuşmaması, büyük bir sorumluluk almaktan korkma, ilişkinin kaldırılamayacak bir yük haline gelmesi, "Biraz daha hayatımı yaşayayım" düşüncesi... Yine de tabii ki bu "çeyrek yaş krizini" aşan ve 30'lara taşınan aşklar da var. Cinselliğe gelince... Kadınlar 25-29 yaş arasında cinsel cazibelerinin doruğuna çıkıyorlar ve seks bir kendini gösterme oyunu değil, saf bir zevk haline geliyor.
30-34 yaş arası: İki kişilik hayaller
Birlikte çıkılan seyahatler, evde televizyon izleyerek geçirilen sakin geceler, romantik akşam yemekleri, katıksız mutluluk anları... Bu dönemde çiftler aşkın her cephesinde bir elmanın iki yarısı olmanın tadını çıkarırlar. Çoğu çift aynı eve taşınır ya da evlenir. 20'li yaşların enerjisi biraz da iş hayatının yoruculuğu nedeniyle önemli ölçüde azalır. Sabit ilişkisi olan diğer çiftlerle ev buluşmaları tercih edilir. Vahşi seksin yerini daha romantik ve şefkat dolu sevişmeler, aşkta macera tutkusunun yerini huzur arayışı alır. Kadınla erkeğin birbirlerine ve ilişkiye karşı sorumlulukları ön plana çıkar. Hele işin içine bir de çocuk girdiyse, bu sorumluluklar daha da artar. 30-34 yaş arasındaki uzun süreli ilişkilerde yaşanan en büyük sorun ise kadınla erkeğin birbirlerine karşı gösterdikleri özenin ortadan kalkmasıdır. İlişki her iki tarafta da gündelik hayatın değişmeyen bir parçası olarak kabul edilmeye başlar ve o noktada tehlike çanları çalar. Duygusal ve cinsel yasamdaki rutinleşme, aşkın verdiği zevk yerine sorumluluk ve beklentilerin ön plana çıkması ve aynı evde yaşamanın getirdiği kaçınılmaz anlaşmazlıklar, gereken özen gösterilmediği takdirde ilişkiyi çok kırılgan bir çizgiye sürükler. Bu çizgi, bir sonraki yaş döneminde ilişkiyi tehdit edecek şekilde aşılabilir.
35-39 yaş arası: Aldatma
İş, arkadaşlar, eş ve çocuktan oluşan dörtgende sıkışıp kalan pek çok insan, 35'inden sonra bu sıkıcı hayata isyan edip bu isyanı eşini aldatarak ortaya koyar. Çiftin huzuru, gençlik yıllarından sonra ikinci kez ortaya çıkan macera arayışına kurban edilir. Eğer aşkı canlı tutmak yani ateşi körüklemek için iki taraf da yıllardır en ufak bir çaba bile göstermediyse, ilişki aldatmayla başlayan yepyeni bir sürecin eşiğine gelir: Pişmanlıklar, itiraflar, karşılıklı suçlamalar, gözyaşları, bütün ilişkiyi yeni baştan gözden geçirmeler, ayrılık ya da bir kez daha deneme kararı... Bunun yanı sıra bu döneme kadar çocuk sahibi olmayan kadınlar bir tür kaçırma ve ıskalama telaşına kapılırlar. Dolayısıyla 35-39 yaş arasında çocuk sahibi olup bir çiftten bir aileye dönüşmeye karar verenler de az değil. Geç yaşta çocuk sahibi olmanın ilişkinin rutinleşmesini önlediği de söylenebilir çünkü herkesin çocuk sahibi olduğu 30-34 yaş arasını gezip tozarak, bir bebeğin sorumluluğunu almadan, sadece kariyerleri ve birbirleri üzerine yoğunlaşarak geçiren çiftler için 35-39 yaş arasında sahip oldukları bebek, gerçek bir yenilik olur. Bu da çiftin ilişkisinin sıkıcı bir alışkanlığa dönüşmesini önler.
40-45 yaş arası: Geleceğe dönüş
Orta yaş krizi mi dediniz? Aslında bu dönem daha ziyade ikinci bir ergenliği andırıyor: Pek çok kadın, ikinci kez mantığın yönlendirme gücünden yoksun kaldığını ve duygularının esiri olduğunu hisseder. 40-45 yaş arası dönem, eski ve neredeyse unutulmuş bir aşk hayalini gerçekleştirmek için mükemmel bir fırsattır. Bugüne kadar çıkılmamış seyahatler, romantik geceler, 18 yaşın yeniden keşfedilen heyecanları, yaşamı tanımanın verdiği olgunlukla birleşen ve gençlik yıllarını andıran coşku... Kısacası bu dönem, yeni bir aşka merhaba demek için kesinlikle çok uygundur. Uzun yıllardır süren ilişkilere gelince: Ne yazık ki, onlar o kadar şanslı değiller. Kıskançlık krizleri ve kavgalar artar, kaprisler yapılır, suçlamalar ve hesaplaşmalar söz konusu olabilir. Fakat bu yaşananları genellemek ve her ilişkinin böyle olacağını iddia etmek doğru değil. Nice çiftler var ki aşklarına çok iyi bakıyor, birbirlerine karşı antenlerini daima açık tutup en küçük sorunları bile yerinde ve zamanında hallediyorlar. Ateşli bir aşkın derin bir sevgi ve bağlılığa dönüştüğü süreçte ilişkilerini korumaya, geliştirmeye ve zenginleştirmeye büyük önem veriyorlar. Ve işte asıl onlar zaman içinde belki değişen, ama hiçbir zaman sıradanlaşmayan gerçek aşkın keyfini sürüyorlar.