Aşkın büyüsü neden bozulur?

Güncelleme Tarihi:

Aşkın büyüsü neden bozulur
Oluşturulma Tarihi: Ekim 02, 2006 06:00

Onu ne zaman görseniz kalbiniz deli gibi çarpıyor, midenizde kelebekler uçuşuyordu. Buna rağmen kendinizi ağırdan sattınız, ilgilenmiyormuş gibi yaptınız. O ise çabalarından hiç vazgeçmedi ve sonunda hayatınıza girmeyi başardı. Ve büyü bozuldu. Artık ilgisi ve sevgisinin eskisi gibi olmadığını hissediyorsunuz. Sebep mi arıyorsunuz?

Haberin Devamı

Aşkın tarifi kişiye göre değişir. Kimileri paylaşmak ve 'bir' olmak, kimileri ne kadar süreceği belli olmayan bir rüyada olma durumu, kimileri ise sadece kişinin yalnızlığını bastırmakta kullandığı bir araç olarak tarif ediyor onu.

Aşk, karşılığı olduğu zaman daha bir anlam kazanıyor. Taraflar birbirlerinin gözünde yüceliyor, farklı bir anlam kazanıyor. Aslında aşık olduğumuz kişi de bizi yansıtan bir ayna gibi. İki insanın birbirine duyduğu aşk karşı karşıya duran iki aynadan farksız. Yanlış veya acımasız gibi gelse de, aşk acıdan, üzüntüden besleniyor. Sevdiğimiz kişiye kavuşunca ise yavaş yavaş etkisini kaybetmeye başlıyor.

Yüzyıllardır aşkı açıklamaya çalışan kişiler sayısız tartışmalara girmiş ama yine de ortak bir tanıma ulaşamamış. Asıl önemli olan ve anlaşılması gereken şey aşkın yarattıkları. Yani aşık olan insanların davranışları.

Aşkın imkânsızlıklarla beslenir. Bu yüzden de bazı insanlar sahip olamadıkları, sevgisinden emin olamadıkları, hatta onları hor gören ve duygusal açıdan eziyet eden kişilerin peşinden koşarak aşkı bulmaya çalışıyor. Nedense bu insanlar sevgisini açıkça belli eden ve ilişkinin getirdiği sorumlulukları taşıyabilen partnerlerden zaman içinde sıkılıyorlar. Bu durumda da ilişki heyecanını, çekiciliğini yitiriyor ve kaçınılmaz sona yani monotonluğa ve bitişe doğru yol almaya başlıyor. Çünkü kişi birlikte olduğu insanda kendisini görmeye başlıyor. Hiç kimse birkaç ufak tefek farklılık dışında kendisine tıpatıp benzeyen birisiyle birlikte olmak istemez.

Akla takılan sorular...

İnsanlar çoğu zaman aşkı kendilerinden kaçmak için bir fırsat olarak algılıyorlar. Çünkü aşk sayesinde kendilerinde eksik olarak gördükleri yanları başka birinin varlığı ile doldurabileceklerine inanıyorlar. Ama yine "ayna gibi olmak" sorunu ortaya çıkıyor.

Aşk gerçekten de acıdan ve hüzünden besleniyor. Bu yüzden aşkı fırsat olarak gören bu kişiler trajediye ihtiyaç duyuyorlar. İlişkide huzurlu bir ortam oluştuğu anda bu huzuru yıpratıp yıkacak bahaneler yaratmaya çalışırlar. Çünkü kendileriyle barışık olmayan ve kendisini sevilmeye layık bulmayan bu insanlar başkalarının sevgisine de inanmayacaktır. İlişkiye olan inancın var olmaması, kişiyi ilişkinin monoton ve sıkıcı olduğuna ikna edecektir.

Bu ruh haline sahip bir insan, partnerini sürekli eleştirmek, onu haksız yere suçlamak ve hatta aldatmak yolunu seçebilir. Karşı taraf bu duruma tepki verdiğinde kişinin ihtiyaç duyduğu onaylanmama duygusunu ona yaşatmış olur. Eğer partner bu yüzden onu terk ederse, onun için partnerini yeniden elde etmek yepyeni bir tatmin nedeni halini alır. Bu davranışlar uzayıp gider.
Aşık olmak tesadüflere bağlı değil

Uzmanlar bir insandan etkilenmenin veya aşık olmanın belirli nedenlere bağlı olduğunu söylüyorlar. Yani aşkı yaratan romantizm imgesinin kaynağı çocukluğumuzda en yakınımızdakilerle kurduğumuz ilişkilerimizdir. Bu bahsedilen en yakınlarımız da genellikle ki bu çoğu zaman anne ve babamız oluyor. Bizi yetiştirenler ya da çocukluğumuz boyunca yanımızda bulunan kişilerin olumsuz özellikleri, romantik imgelerimizi, olumlu özelliklerine kıyasla daha çok etkiliyor. Bunu basit örneklerle açıklamak gerekirse; otoriter ve sevgisini çocuğuna yeterince veremeyen bir annenin çocuğunun, büyüdüğünde sevgisini dengeli bir biçimde sunabilen birisine aşık olma ihtimali sanılanın tersine çok zayıf. Aynı şekilde alkol problemi yaşayan bir babanın kız çocuğunun, büyüdüğünde de benzer özelliklere sahip birisiyle ilişki yaşama ihtimali göz ardı edilemeyecek kadar kuvvetli. Uzmanlar bunun nedenini, insanların en çok sevdiği ya da aşık olduğu kişilerde kendi ailesinin özelliklerini aramaları ve ilişkilerinde çocukluklarına dair tanıdık duygular bulmaları olarak açıklıyor.

İnsanların çocukken aileleriyle ilgili yaşadıkları olumsuzluklar sebebiyle, aynı tatsız olayları onlara yeniden yaşatabilecek birilerine bağlanmalarının üzerinde durulması gereken nedenlerinden biri de, kişilerin o olayları yeniden canlandırarak çözümlemeye çalışmak istemeleri. Ancak bu genellikle geri teper ve bastırılan duygular birden bire ortaya çıkarak, kişinin benliğinde onarılması çok zor, hatta imkansız delikler açar. Bu yüzden kişi ona zarar veren bir birliktelik yaşıyor dahi olsa partnerini bu delikleri kapatacak bir nevi "yama" olarak görmeye başlar.

Bu ruh haline sahip kişilerde, dengeli bir sevgi karşısında acımasız ve vurdumduymaz tavırlar, eksik sevgi karşısında ise, hor görülmekten yakınan tavırlar sergiler. Kendisine zarar verdiğini bildiği bir ilişki için gözyaşı döken bu kişiler, geçmişte onu kusursuz şekilde seven bir başka kişiye karşı nasıl acımasız olduğunu hatırlamaz bile. Arkadaşlarına yaşadığı haksızlıklardan bahsederken, benzeri haksızlıkları bir başka insana kendisinin de yapmış olduğunu unutur. Onu eleştiren arkadaşlarına da önceki ilişkisinde sergilediği ters davranışlar için bahaneler ve geçerli nedenler uydurma yolunu seçer.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!