Aldanan aslında kim?

Güncelleme Tarihi:

Aldanan aslında kim
Oluşturulma Tarihi: Mart 01, 2006 12:08

Ve hayatın devam ettiğine dair bütün söylem ve söylentiler. Aldatmanın en önemli bahanesi bunlar değil midir? Bu araştırma; aşk acılarını biraz olsun hafifletebilmek, aşkı daha iyi anlayabilmek için yapıldı...

Haberin Devamı

Derin'den...

Gerçek aşk var mıdır? Varsa, ne amaca hizmet eder. Bu sorunun cevabını kimse net olarak vermeyecektir, evet aşk vardır belki, ama gerçek aşk. Açıkçası ben inanmıyorum, aşkın gerçekliğine, kalıcılığına, saflığına ya da bu tip zırvalıklarına. İki insan birbirini ne kadar çok severse sevsin, kimse karşısındakine ölene dek sadık kalamıyor. Bahsettiğimiz gerçek aşksa, ki öyle, en sıradan bir göz süzmeyi bile taşıyamaz bünyesinde. Eee hangimiz yakışıklı bir adam gördüğümüzde gözlerimizle yemiyoruz ki? Hadi o esnada tok numarasına yatıp almadık, adam gelip de ne kadar güzel bir bayan olduğumuzu söyleyese tersleyebilecek miyiz? Bir bakmışız ki, adamla inceden inceye flört durumları. Tabii sadece 10 dakika belki daha da az ama son derece masumane. Yani kıssadan hisse gerçek aşk kaldıramaz böyle durumları, o zaman gerçek aşk olmaz.

Şimdi gelelim hikayeme. Seneler önce çok yakışıklı bir genç tanıdım. O istedi benimle tanışmayı. Her şeye rağmen iyi ki de istedi. Onunla yıllarımı paylaştım ve kimseyi sevemeyeceğim kadar da sevdim. O varken yok gibiydi, yanımda başka birinin varlığı olduğunu bile unutuyordum. Çok zaman oldu, çünkü biz tektik. O başka biri gibi asla olamazdı. Başkaları gibi üzmezdi beni, en ufak sitemine kırılırım diye içine atardı dertlerini, üzülürüm diye ağlamayamazdı bile. Beni ölünceye dek seveceğine söz verdi, bana bir insanı sevmenin ne kadar güzel olduğunu öğretti. Ayrı şehirlerde okumamıza rağmen senenin 6 ayını benim yanımda benim evimde geçirdi. Hiçbir şey yapmadan, her gün benim okuldan gelmemi bekledi sadece. Bir gün bile sıkıldım dediğini duymamışımdır ya da bensiz çıkmak istediğini.

Çok düşündüm, "Acaba ne yaptım da bana bu kadar bağlandı" diye, kendisine de sormadım, biz birbirimize böyle sorular sormazdık hiç. "Hangimiz daha çok seviyor geyiğimiz" de olmadı ya da "biz ileride ne olacağız" durumları. Tanıştığımız gün aslında birbirimize söylemesek de, evlenmeye karar vermiştik. Çok sevdim anlayabiliyor musunuz? Onu annesinden bile çok sevdim. Yaşadığımız kentte sevdamıza şahit olmayan kimse kalmamıştır herhalde. Koskoca stadın tıklım tıkış dolu olduğu bir anda seyircilerin arasından fırlayıp mikrofonu solistin elinden kapan bir aşık sizce ne yapar? Evet tahmin ettiğiniz şeyi yapar, bir de ukalalık edip "Ben de seni seviyorum" diye haykırır. Seneler geçti, birbirimizi hep sevdik. Onun sevgisinin, ilgisinin azaldığını hissetmedim hiç. Sadece bir yaz...

Bir yaz ailemle yazlığımıza gittim, bir hafta sonra da o gelecekti. Ama işlerini halledemediğinden gelemedi bir türlü, çok bunalmıştı, tatil yapamıyordu. Seneler sonra ilk defa kavgalar başladı, güvensizlikler, hakaretler. Ve bir gün alyansımı kaybettiğimi ona söylediğimde sinirden bağırıpı çağırdı. Bana, en sevdiğine, kıyamadığına... Telefonlarımı cevaplamamaya baladı ve o gün kalkıp bulunduğu kente gittim. Ne arkadaşı açıyordu telefonunu, ne de o. Her zaman birlikte gittiğimiz cafeye gittim. (Ayrı hiç gitmemiştik oraya, sadece ikimiz birlikteyken gideceğimize söz vermiştik, orası bizimdi çünkü. İlk tanıştığımız sene her gün oraya giderdik, ne güzel günlerdi...) Ve gördüm onu, iki kız, üç erkek oturuyorlardı. Beni görünce dondu, öylece kalakaldı ve ben gidene kadar da hareket edemedi. Kızları tanıyordum ama yine de bir tanesine güvenmiyordum, zaten hissediyordum birtakım şeyler. Telefonda konuşurken öteki telefonu çalıyor, arkadaşları imalı sözler ediyor. Bir keresinde şüphelerimi söyledim ve ağır bir azar işittim. Böyle bir şeyi ona nasıl sorabilirmişim? Aman tanrım bu benim sevdiğim adam mıydı?

Akşam konuştuk, rastlaştıklarını söyledi. Alyans olayına kızgın olduğu için açmamış telefonunu, ama kızlardan biri benim suratıma bakamadı. Ne demekti bu, üstüne düşenmeye değer miydi? Bundan çıkarmam gereken bir sonuç var mıydı? Ve ben ne yaptım biliyor musunuz, ona inandım.

Bunalmıştı, ben orada tatil yaparken, o bu iğrenç kentte yapayalnız kalmıştı. O gece çok sarıldı, sımsıkı. Bilemezsiniz... Aradan 10 gün geçti, işleri yoluna koyduk, beraber gittik yazlığa. Aslında hiç adetim değilken, ilk defa mesajlarını okumaya karar verdim, sanırım Tanrı beni seviyor. Gitmeyenler kutusunda bir mesaj. "Kesin bana yollayacaktı" dedim içimden, başka kimle mesajlaşıyor ki...

Okudum... Ne yapmalıydım şimdi? Ağzımdan çıkan ilk kelime ne olmalıydı? Ağlayacak mıydım, kovacak mıydı, bağırıp çağıracak mıydım? Ne yapacaktım, inanır mısınız, mesajı sadece bir kez okuyabildim ve hafızamdan iki dakikaya kadar silindi. Şok dedikleri bu olsa gerek. Mesajda hatırladığım tek bir cümle var: "Eski sevgilin sevdiğim bir arkadaşım, bunu ona yapamam." Eee peki ben ne olmuştum, ben kimdin onun hayatında? Bu iğrençliği ben hak ediyor muydum, bana yapabilir miydi?

Sordum... Mesajını okuduğumu anlayınca yüzünü yastığa gömdü, "Yattım onunla" dedi. Birkaç arkadaş bize geleceklerdi, kapıyı açtığımda o da vardı, "git" diyemezdim. Çok içmişim, kız yatağa geldi.

"Tamam" dedim anlatma. Yıkılmış görünüyordu, durmadan ağlıyordu, valizini hazırlamaya başladı, ama tansiyonu düşmüştü, bayılmak üzereydi. Beni hak etmediğini söylüyordu sürekli. Bense dinleyemiyordum bile. Dünya başıma yıkılmıştı, inandığım tüm değerler kaybolmuştu bir anda, hayatımda son şiddetiyle bir deprem meydana gelmişti, bense enkazın altında öylece yatmış bağıramıyordum bile. Hayatta olduğumu gösteren tek işaret yanağıma akan göz yaşlarıydı. Senelerini verdiğin adam evlenmenize iki ay kala seni aldatsın ve sen bunu herkesten sonra öğren.

Gidiyordu işte, bir hata yapmıştı ve diyetini ikimiz de ağır ödeyecektik. Ama ben hazır değildim, hem yüzleşmeliydi, yok öyle kolay değildi işte. Bütün sorularıma cevap verecek, o yaraları da açtığı gibi kapamasını bilecekti. Kendimi ikna etmeliydim hala çok seviyordu beni, bensiz yapamayacaktı. Perişan halde yok olup gidecekti.

Kalması için uğraştım, ikna oldu, ikimiz de birbirimizin yaralarını sardık. Utanıyordu, gözlerime bakamadı bir müddet, elimi tutamadı. İkimizin de yardıma ihtiyacı vardı. Birbirimize yardım ettik. Sanki bizi üzenler başkalarıymış gibi birbirimizin omuzunda ağladık. Ve bir gün ona sordum, "mesajda niye öyle yazdın" diye. Kadının başka hiçbir bahaneyi kabul etmediğini söyledi, "ikinci kadın olmaya razıyım, yeter ki benimle ol" demiş. Halbuki evli bile değildik o zaman.

Onu affettim, tanıdığım herkes doğru bir karar verdiğimi düşünüyor. Ben de öyle, şimdi evliyiz olayın üzeriden 4 koca sene geçti. Her şey eski halinde artık. Ama gördüğünüz gibi gerçek aşk yok maalesef. Aşk, gerçek, yalan dinlemiyor.

Bahtıkara'dan...

Ben anlaşılacağı üzere aldatılanım. Eşim beni ailecek görüştüğümüz bir çocuk annesi bir kadınla aldattı. Cinsel açıdan aldatıp aldatmadığını bilmiyorum. Zaten bu o kadar da önemli değil. Beraber pikniğe gittiğimiz 2001 yılı nisan ayında kadının kocama olan bakışlarından anladım. Daha sonra arkadaşlarım söyledi. Tam emin olamadığım için bazen kendimi, "Ben nasıl olur da arkadaşım hakkında böyle düşünürüm" diye suçladım. Ta ki 1 Ekim 2001 tarihine kadar. O gece eşim onun eşi ile içti. Eve geldikten sonra, kocasının dışarı çıkmasını bekledi ve o kadını aradı. Tabii cep telefonundan, bende evden onların evini aradım. Telefon meşgul. Eşimi dinlediğimde ise, "Yoksa sana birşeymi yaptı. istersen hemen geleyim, canım, hayatım" gibi birşeyler söylüyordu. Başımdan kaynar sular döküldü. Eşimin bana açıklaması "içkiliydim saçmaladım", kadının ki "eşin çok saçmaladı" oldu. Bu kez 2002 temmuz ayının 27'si, tatildeyiz. Eşim telefonda, saat 00:30. "Ben de kara çocuk oldum yani kızlar öyle söylüyor. Yok canım" diyor. Tabii yine aynı kadın. Eşim bu sefer, "yanlış anlıyorsun biz sadece arkadaşız" dedi. Tatile çıkmadan önce kadının yazdığı mektup tarzı yazıları (onları da gazetelerden kopya etmiş) buldum. Ama tabii ki bir isim yok. Eşim bana kaç kere "bitti" dedi. Ama ona nasıl güvenebilirim ki? İnanın aklımı kaçırmak üzereyim. Çalışan bir bayanım ve iki çocuğum var. Eşim bana bunu nasıl yapar diye düşünüp duruyorum. İnanın bunu yazarken dahi ağlıyorum. Daha yazılacak çok şey var ama yazamıyorum. Şimdi sizin aklınıza şu geliyordur muhtemelen: Bu kadının kocası masum olabilir. Zaten kadının adı sadece benim kocamla değil başkaları ile de duyuldu. O kadın bir öğretmen belkide en acısı bu. Sevgiler ve saygılar.

Arzu'dan...

18 yaşında eşimle kaçarak evlendim. Bir yıl sonra yaşıtım olan eşim "yaptığının hata olduğunu" söyleyip benden uzaklaştı gitti. Aileme de geri dönemedim. Yalnız yaşamaya başladım. Henüz 19 yaşındaydım acılarımın mimarı olacak adamla tanıştığımda. 24 yaşında emniyet mensubu yakışıklı bekar bir gençti. İstanbul'da yalnız yaşıyordu. Ailesi memleketinde idi. Birbirimize deliler gibi aşıktık. Ancak dul oluşum hep korkuttu beni. "Ya evlenince pişman olursa, o da beni bırakıp giderse" diye. Ama taparcasına seviyordu. İlişkimiz 2 yılını doldurduğunda hamile olduğumu öğrendim. Korktum söylemeye. Onu öyle menfaatsiz seviyordum ki sanki bebeği ona koz olarak kullandığımı sanmasın diye söylemedim. Ya da benimle evlenmez, çocuğum doğunca alır benden koparır diye korktum. Şu an geçmişteki duygularımı tam analiz edemiyorum. İlk aylarda anlamadı. Karnım büyümeye başladığında kaçtım kendisinden izimi kaybettirdim ve "Eşimle barıştım" diye telefon açtım. Yıkılmıştı. Her yerden beni sorduğunu öğrendim. Tek başıma hem hayat hem de gönül mücadelesi ile kızımı dünyaya getirdim. 40 günlükken onu aradım. Özlemiştim. Sevinçten ölüyordu neredeyse. Evine gittim. Çocuğu bağrına basışını görünce korktum. Kendi çocuğu olduğunu anlayacak diye. Beni hiç yargılamadı. Söyleyemedim onun olduğunu. "Benimle irtibatını kesme ne yaparsan yap" diye yalvarıyordu. Ortada eşim falan yoktu. Ama ben öyle bir imaj bırakmak zorunda hissettim kendimi. Kızım 3 aylıkken beni evine çağırdı. Neredeyse dövecekti. Bu çocuk benim diye bağırdı. Doğum yaptığım hastaneye kadar öğrenmişti. Çocuğun kan grubunu, doğum tarihini bile öğrenmişti ve onunla birlikte olduğum dönemlerle hesaplayınca bulmuştu. Bana yalan söyledin diye dövdü beni. Sonra özür diledi. Kızına dört elle sarıldı. Hemen evlenmeliyiz dedi. Ama askerliği çıktı bu defa. Hemen gidip geleceğim dedi. Ben kızımla kaderimle başbaşa kaldım, o da gitti askerliğini yaptı geldi. 18 ay da öyle bekledim. Kızım iki yaşındaydı. Ailesine durumu anlatmıştı. Tüm karşı çıkmalarına rağmen bana imam nikahı yaptı. Birlkte ev tuttuk. Ama tam hayatım düzene girdi derken o acıyı tattım. Uğruna yıllarımı, gençliğimi verdiğim deli gibi sevdiğim, çıkarsız, menfaatsiz bir evlat verdiğim adam ev sahibimin 18 yaşındaki kızı ile çıkıyordu... Yıllarca evlerinde oturduğum, onunla ilişkimi bilen o kız gizliden onunla ilişki kurmuş ve onu kandırmıştı. Kahrımdan duvarları yumruklayarak ağladım sabahlara kadar. Sonra düşündüm ve sessiz sedasız ona bir dörtlük yazıp o evi terk ettim: Adını kalbime aşk ile kazımıştım / Boşver aldırma belki bir gün silerim / Güzel bir rüyayı gerçek sanmıştım/ Seni sevdiğim için özür dilerim...

Sibel'den...

Yıl 2002 8 Ağustos. Eşim iş nedeni ile eve oldukça geç geldi. Daha doğrusu bu nedenle geç geldiğini söyledi. Üstünde fazla durmadım, çünkü ona olan inancım ve sevgim sonsuzdu. Sonra geç gelmeler çoğaldı. Beni onu görememek rahatsız etmeye başladığında karşıma alıp konuşmak istedim. Aslında aklımda hiç bir şüphe yokken klasik kadın şüpheciliği ile yaklaşıp "Aramızda biri mi var? Neden benden uzaksın" diye sordum. Geç gelmelerini buna bağladığımı, bir cevap istediğimi belirttim. Şaşırdı önce, sonra panikledi. İşte o an içim cızz etti. Sonra konuştuk hem de çok. İşyerinde bir kadınla 8 Ağustos'ta oldukça romantik bir mekan da yemek yemişler. "Bu bir aldatma değil, öylesine bir geceydi, ona hiçbir şey hissetmiyorum" dedi. Ama kalbimdeki depremi, açılan uçsuz bucaksız uçurumları bu sözler durduramadı. Kendimi akıllı bulurdum, nasıl görememiştim. Güzel bir kadınım, ama kendimi öyle değersiz hissettim ki. Aynalara küstüm önce, ağladım günlerce, içime kapandım. Kimse ile görüşmeyi istemedim. Sanki herkes bunu öğrenmiş bana acıyordu ya da acımasız insanlar alay ediyor gibi hissediyordum. Ne yazık ki çekip gidemedim, güya affetmezdim. "Böyle konularda asla taviz vermem" diyen ben değildim sanki. Aşıktım, vazgeçemedim kocamdan. Onun sevgisi olmadan yaşayamayacağımı biliyordum. Bana çok destek oldu eşim. Yaptığından pişmandı, kendini affettirmek için elinden geleni yaptı. "Beni çok üzüyorsun ama daha da kötüsü kendini çok üzüyorsun dediğinde" haklıydı. "Bu acıyı yaşamadan bilemezsin, benim kadar acı çekmeni istiyorum" dediğimde gözlerinde oluşan acı ve korkuyu hala hatırlıyorum. Bu olayın bana tek iyi yanı kendime çok daha iyi bakmamı sağladı. Eskiden de güzeldim, ama şimdi bir afetim. Eskiden onu sevdiğimi herzaman, her yerde söylerdim. Şimdi söylemiyorum, kafasında soru işaretleri oluşturup öylece bırakıyorum. Onu aldatamayacağımı biliyorum, ama sözlerimle aldatabilirmişim gibi görünmeye çalışıyorum. "Sana bir ihanet borcum" var şarkısını dinliyorum yanında. Şarkıya deli oluyor, kapatmamı istiyor ama bu korku ile yaşamasını da ben istiyorum. Sonuçta herşeyi başlatan oydu. Hiç kimsenin başına böyle birşeyin gelmemesi dileği ile...

Özlem'den...

Bundan 4 yıl önceydi o zaman eşimle nişanlıydım. Tanıştığım kişi iş yerinde çalışırken işlerden bunaldığım bir gün chatten oldu. Başta her şey sıradan bir sohbetti. Sonraları baktık ki ikimizde birbirimizin düşüncelerini okurmuş gibi karşılıklı işleri bir kenara koyup şakır şakır yazışmaya başladık. Öyle sıradan bildiğiniz aşk üzerine yoğunlaşmış sohbetlerden ziyade yılların dostu gibi konuşuyorduk. Sevdiğimiz müzik, hatta içki sofrasında tercih ettiğimiz mezeler bile aynıydı. Daha sonraları olayı abartıp evli çiftler gibi kavga etmeye, kıskanmaya başladık birbirimizi sanal alemde. Baktık böyle olmayacak bir gün bana evli olduğunu söyledi, ben de nişanlı olduğumu tabii ve arkasından cep numaramı istedi. Hiç tereddütsüz verdim o an aradı ve film o zaman koptu. Yaklaşık 1 yıl telefonlaştık onun eşi, çocuğu, benim düğün hazırlığım. Sevgili miyiz, dost muyuz anlamadık. Ayrı kentlerde yaşıyorduk. Bir gün benim bulunduğum kente gelmiş iş dolayısıyla. Kendisi gazeteciydi ve dönerken yoldan aradı beni. Seninle buluşmaya cesaret edemedim "ya daha çok bağlanırsak birbirimize" dedi, aslında sonuna kadar haklıydı. Evlendim, 1 yaşında oğlum var, hala telefonlaşıyoruz, mail atıyoruz birbirimize, kavga ediyoruz. Anlayacağınız hala kopamadık. 5. yılımızı doldurduk geçenlerde. İşin ilginç tarafı zaman zaman bedenim onu istiyor ama oğlumun suratını görünce utanıyorum. Ha bir de şu var bu zaman zarfında resimlerimizi birbirimize hiçbir zaman göndermedik. Belki bir gün karşılaşırız...!

Neslihan'dan...

34 yaşındayım ve 15 yıllık evliyim. Eşimin gözü hep dışarıdaydı. İlk başlarda hep şüpheye düştüm, ama emin olamadım. Sonra artık saklama gereği bile duymamaya başladı. Aslında benimle de ilgilense neredeyse kabullenecektim aldatılmayı. Bana aylarca el bile sürmediği oluyordu. Ben de kaderime boyun eğiyordum. Ta ki evdeki bilgisayarın tamiri için gelen çocuğu görene kadar. İlk kez geldiğinde 18 yaşında olan bu genci beğenmiştim. Sonraki her gelişinde onunla ilgili fanteziler kurmaya başladım. Yavaş yavaş kendimi ona teşhir ediyordum. Çocuk çok utangaçtı, bu da beni daha çok heyecanlandırıyordu. Yaklaşmaya cesaret edemiyordu. Ama geçen cuma günü olanlar oldu. Şu kadarını söyleyeyim, acemiliği sadece görünüşteymiş.

Cemile'den...

Merhaba, benim için acı, ama çok acı olan bir hikaye. Canım gibi sevdiğim eşim beni aldattı. Bunu ögrendiğimde ondan boşandım. Kadınlık gururum ağır bastı. 3 yıl sonra geçenlerde eski eşim beni aradı, "tekrar bir araya gelmek istediğini, beni hep sevdiğini" söyledi. Bir kızımız var, "herkese ikinci bir şans verilmeli" dedi. Benim için çok zordu, düşünmeliydim, ben de ona karşı boş değildim, hala yüreğimde bir şeyler vardı. Görüşüyorduk, evlenme teklif etti, galiba her şey düzeliyor derken birden değişti soğuklaştı, çaktırmamaya çalışıyordu. Dün akşam bize geldi, bana biriyle tanıştığını, çok iyi biri olduğunu ve gönlünün ona kaydığını, hatta evlenmeyi bile düşündüğünü söyledi. Gene yüzüme gülmüş, beni sırtımdan vurmuştu. Canımı çok yaktı. Ne yapacagımı bilmiyorum, kazanmadığım bir şeyi kaybetmiştim belki, ama dayanamıyorum. Ben bunu haketmedim, ölümü bile düşünüyorum...

Çiğdem'den...

Eşimle evlenmeden iki yıl boyunca aynı evi paylaştık. Daha sonra evlendik. Evliliğimizin on birinci ayında, şehir dışındaki ailemi ziyarete gittim. Sonra eşim bana sürekli "gelme" demeye başladı. Bu isteğini yaşadığımız maddi sıkıntılara bağlamıştım. İki ay sonra eve döndüm, eşimle her gün kavga ediyorduk. O dönemde İzmir'deki eski sevgilisiyle görüşmeye başladığını öğrendim, hatta onu görmeye İzmir'e gittiğini. İnanın en zoru aldatılmak. Bir gece ona çok ihtiyacım vardı, aradım "hemen kapat uyuyorum" dedi. Sonra öğrendim ki, o kızla berabermiş. Bunu bana sevgilisi anlattı. En tuhafı da acı içinde kıvranıp onun yüzünden ağlarken, ona sarılıp ağlamak istemek. Evet şu an beraberiz, ama hiçbir şey eskisi gibi değil. Onsuz hayatım yarım olacaktı. Yani kötünün iyisi gibi. Böyle daha iyi, sevmek acıya alıştırıyor.

Aldatma-aldatılma hikayeleri...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!