Magazin haberlerinde muhabirlik ve muhbirlik

Güncelleme Tarihi:

Magazin haberlerinde muhabirlik ve muhbirlik
Oluşturulma Tarihi: Kasım 07, 2010 01:34

OYUNCU ve manken Cansu Dere’nin, “Ehliyetine el konulduğu halde araç kullandığı” gerekçesiyle gözaltına alınması, geçtiğimiz hafta magazin basınının gündemindeydi.

Haberin Devamı

Gözaltıyla ilgili olarak Ay Yapım’dan yapılan açıklama, magazin muhabirlerine bir suçlama içeriyordu:
“Oyuncumuz rolü gereği Eyşan karakterinin arabasının içinde görevini gerçekleştirmekteyken basın mensubu arkadaşların emniyet görevlilerine yaptığı şikayet sonucunda yetkililer, görevleri gereği dizi setine gelip oyuncumuza yasal işlem uygulamışlardır.”
Gazeteciler, o gece polise şikâyette bulundu mu? Bildiğim kadarıyla suçlanan muhabirlerden bu konuda bir yanıt gelmedi. Bu suçlama yalanlanmadı, ama doğrulanmadı da. Konu, bir iddia olarak ortada duruyor.
Asıl üzerinde durmamız gereken, bir gazetecinin haberi izleyen kişi konumundan çıkarak, haberi yaratan kişi olma durumuna geçmesinin doğru olup olmadığı. Eğer bir gazetecinin bazı durumlarda polise ihbarda bulunmasının doğru olacağına inanıyorsak, bir soruya cevap vermek durumundayız; kırmızı çizgiyi nereye koyacağız?
İnsan hayatının tehlikede olduğu kimi istisnalar dışında böyle bir sınır çizmenin zorluğunu sahada koşturmuş bütün gazeteciler bilir. Sınır çizilemeyince de muhabirin tek ölçüsü, “iyi haber” olur; muhabir, haber yapabilmek için polisi “araç” olarak kullanmış olur. Yani muhabir kendi haberinin aktörü olur, kendi haberini kendisi yaratır.
Nitekim son dönemde magazin muhabirlerine en sık yöneltilen eleştiri de haber yaratmak için bir sanatçının motosikletinin tekerleğine kilit taktıkları, bir diğerinin başına böcek attıkları, trafik polisiyle birlikte sanatçılara alkol kontrolüne çıktıkları yönünde. Bu iddialar yanlışsa mesele yok, ama doğruysa bunu gazetecilik ölçüsü içindeki davranışlar olarak göremeyiz.
Ayrıca polisi araç olarak kullanıp haber yapan muhabirleri, trafikteki bir yanlışa müdahale ettiği gerekçesiyle de mazur göremeyiz. Bu davranışı desteklersek muhabirlik ile muhbirliği birbirine karıştırmış oluruz.
Biz gazetecilerin asli görevi, yanlışları polise ihbar etmek değil, haber yapmaktır. Biz yazarız, polis oradan öğrenir, görevini yapar. Nitekim oyuncu Halil Ergün’ün ehliyetsiz araç kullanması örneğinde böyle bir yöntem izlendi. Ergün’ün direksiyon başında görüntüleri yayınlandı. Polis gitti ceza yazdı. Doğru olan o magazin muhabirlerinin yaptığıydı.

Haberin Devamı

Sizin yakınlarınızmış gibi düşünün lütfen

Haberin Devamı

‘ARKADAŞLARI SBS’ye, İlayda mezara’ başlıklı haber, 12 Haziran’da yayınlanmıştı. Haberde adı geçen İrem İlayda Şentürklü’nün anne ve babasının kısa açıklaması, farklı adreslere gönderildiği için elime geç geçti. Haberde kullanılan başlık, kızlarını kaybeden Çetin ve Feride Şentürklü’yü bir kez daha yaralamış:
“Acımız çok büyük, ilk günden bugüne dek hiç değişmedi. Sizlere bu satırları yazma gereği duyduk. Çünkü bu ülkenin en büyük, saygın basın organlarından biri olan gazetenizde acı haberimize böyle bir başlık atılmış olması bizleri derinden üzdü. Basın-yayın organları böyle acılı durumlarda manşet haber, ikinci ve üçüncü sayfa haberlerine çarpıcı başlıklar atarak dikkat çekmektedir. Ancak bazı durumlarda haberin içeriği/kaynağı hassasiyet gerektiren durumlardır. Tıpkı bizim yaşadığımız bu acı olayda olduğu gibi.
Gazeteniz muhabirleri, yazarları baskı aşamasına değin, başlık seçimi-içerik ile ilgili eminiz hassasiyet göstermeye çalışıyorlardır. Ancak o satırlara haber olacak olan sizin yakınlarınızmış gibi düşünmeyi deneyin lütfen.
Haber başlığınızla ilgili derin üzüntülerimizi iletir, benzer durumların başka okurlarınız tarafından yaşanmamasını ve hassasiyetini önemle rica ederiz.”

Haberin Devamı

Gay işadamı haberinde ‘C’ ve ‘Ç’ karışmış

18 Ekim’de yayınlanan “Bartınlı çetenin gay kapanı” başlıklı haberde, işadamı Ç.A’nın, arabasının ve teknesinin bombalandığı bilgisi yer alıyordu. Çetenin karıştığı diğer bir olayda ise çete üyelerinden birinin “Ç” isimli bir işadamıyla eşcinsel ilişkiye girdiği ve bu yolla söz konusu işadamına tuzak kurulduğu anlatılıyordu.
Aracı ve teknesi bombalanan işadamı Ç.A.’dan, haberdeki isim karışıklığı ile ilgili açıklama geldi. Ç.A.’nın itirazı özetle şöyle: “Çete üyesi ile ilişkiye giren kişi, haberde Ç. olarak yazılmış. O nedenle herkes beni dava dosyasında yer alan eşcinsel zannediyor. Bartın’da milletin içine çıkamaz oldum, benim sadece otomobilim ve teknemi bombaladılar, eşcinsel olan kişinin adı C. ile başlıyor.”

TİB’e ilk kim girdi?

Haberin Devamı

RADİKAL Gazetesi yeni biçimiyle yayımlandığı ilk gün, “TİB’e ilk kez giren gazete” manşetini taşıyordu. Oysa Hürriyet, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’na iki yıl önce hem de iki kez girmişti. Sefa Kaplan’ın TİB Başkanı Fethi Şimşek ile yaptığı söyleşi ve hazırladığı “Devlet dinliyor” adlı üç günlük dizi 30 Mayıs-2 Haziran 2008 tarihlerinde yayınlanmıştı.
Daha önce de yazmıştım, biz gazeteciler için “ilk” sözcüğü her zaman büyük risk içeriyor. Emin olmadan kullanmamak gerek.

Okurdan kısa kısa

Jülyet Ceylan: “Defansif tıp: Doktorlar korkudan ha bire test istiyor” başlıklı yazınız tam isabet! Eski zaman doktorluğu mazide kaldı. Doktorlar kendilerini korumak için “merhaba”dan hemen sonra bir-iki sayfa dolusu tahlil listesini önümüze koyuyorlar. Kendilerini korurken bizi riske attıklarını düşünemiyorlar. Tahlillerin ücretini ödemekte zorlanıp zorlanmayacağımızı düşünseler daha insani olmaz mı?
İlkay Çiğdem: Bugün (21 Ekim) “Göz göre göre ölüm” başlıklı haberinizde katilin saklandığı yerde intihara teşebbüs ettiğini, hastaneye kaldırıldıktan sonra da gözaltına alındığını yazıyorsunuz. Ama yanındaki fotoğrafın altında “Cinayeti işleyen Gazi B. aranıyor” diyorsunuz. Herhalde fotoğraf altında bir dikkatsizlik söz konusu...
 Mehmet Karakol: Hürriyet spor yöneticileri hangi ayda olduğumuzu şaşırmış. Takvime baktım, tarih 21 Ekim 2010. Spor sayfasının manşetindeki “Terim neden hayır dedi” haberine bakıyorum; 19 Eylül 2010 ve 20 Eylül 2010 yazıyor. Eylül geçen aydı beyler, hatırlatırım.
Ertuğrul Tunaboyu: 11 Ekim’de çıkan “Eskişehir’de yorgan ile birlikte uçtu” başlıklı haberde balkondan düşen kişinin ismi Gülcan Tunaboyu olarak yazılmış. Nasuh Tunaboyu olması gerekirdi. Zaten Nasuh Tunaboyu’nun soyadı da haberde Günbatımı olarak yazılmış. Balkondan düşen kişiyi bulanın adı da Nasuh Günbatımı değil Ertuğrul Tunaboyu olacaktı.
Polat Güner/Korhan Bilecik: Yaklaşık bir aydır, pazar günleri borsa sayfasında A ve B tipi fonlarla ilgili veriler yayınlanmamaktadır. Bunların yayından çıkarılması, okuyucu olarak benim takip etmemi engellemektedir. Bugüne kadar faydalandığım bu bilgilerin tekrar yayınlanmasını rica ediyorum.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!