Haberde,
Galatasaray ve
Beşiktaş forması giyen taraftarların stat çevresinde kol kola yürüdüğü ve maçı birlikte seyrettikleri anlatılırken,
"manidar" görüntüler sergilendiği belirtiliyor. Türk Dil Kurumu’na göre manidar,
"anlamlı" demek ama genellikle dokundurma amaçlı kullanılıyor ve bir sıfat; üstelik değer yargısı yansıtan bir sıfat. Ve o açıdan bakıldığında haberde yeri olmaması gerek. Fenerbahçeli olmayan okurlardan
Hakan Demir’in mesajı şöyle:
"Siz bunu yazan arkadaşımıza bir sorar mısınız, sözü edilen çok sayıda Beşiktaş taraftarı hangi tribündeydi diye? Ben ve diğer arkadaşlarımdan hiçbiri görmedi de, sizin muhabirler nasıl gördü, anlamak mümkün değil. Yapılanlar gerçekten ayıptır. Yalan yanlış haber yazarak bir yere varılmaz. Eğer siz buna gazetecilik diyorsanız, ben de ’Vay bu memleketin haline derim’. Madem yalan haber yazmak ádetiniz olmuş, o zaman çıkıp ’Hürriyet tarafsızdır, özgürdür...’ gibi reklamlar vermeyin!"Bir diğer okur,
Kerem Almaç şöyle diyor:
"Kol kola yürüyen taraftarların bir fotoğrafı yok muydu acaba habere konulacak? Bu kadar önemli bir görüntünün bir fotoğrafını almayı akıl edememiş mi saygıdeğer tarafsız muhabiriniz? Yoksa uydurma haber mi? Başlık ise inanılmaz. Tebrikler Hürriyet." Metni desteklemesi gereken fotoğraflarda yalnızca GS taraftarlarını görüyoruz. Stat çevresinde kol kola dolaştığı iddia edilen taraftarların fotoğrafları da yok. Yani bu, gerçekten de, sorunu başlığın ötesine geçen bir haber.Spor Müdürü
Esat Yılmaer ve Servis Şefi
Mehmet Arslan’a bu haberle ilgili eleştirileri aktardım ve eleştirilerin haklı olduğunu söylediler. Maç gecesi, bu hatayı yapan Editör’ün uyarıldığını belirttiler. Bir daha benzer bir hatanın yapılmaması için önlemler aldıklarını da anlattılar.Hürriyet’i,
Fenerbahçe’nin sesi ilan eden okurlar olduğunu söylediğimde,
Yılmaer, "Sporun içinde elbette taraftarlık var. Ve Hürriyet’in spor sayfalarını okuyan tüm sporseverler de çok samimi duygularla kulüplerine bağlı. Bu bağlılıkları ve eleştirileri doğrusu zaman zaman çok işimize yarıyor ve bizlere yol da gösteriyor. Ama Hürriyet gazeteciliğinin içinde taraftarlık yok. Spor haberlerinin ülkemizde algılaması biraz daha farklı. GS ile ilgili olumsuz haber yayınlarsan FB’li, FB ile ilgili olumsuz haber yayınlarsan GS’li görüyorlar. Bazı okurlar, eleştirilerini, özellikle 3 büyük takımı izleyen arkadaşlarımızın görev tanımlarını değiştirecek boyuta vardırıyor, amigo gazeteci olmalarını istiyorlar" dedi.
Yılmaer, iyi bir Galatasaraylıdır.Hürriyet Spor Servisi’nin iki sorumlusu ile konuşurken birçok okurun, derbi öncesinde ortamı geren yazılardan yakındığını aktardım.
Arslan, "Yazarların yorumları kendilerini bağlar. Yorumlara, yasal işlemler doğurabilecek ya da hakaret unsuru taşıyan ifadeler dışında müdahale etmiyoruz. Kaldı ki yazarlarımız bugüne kadar müdahale gerektirecek yazı kaleme almadı. Yorumlara bakış açımız bu" dedi.
Derbi öncesinde yapılan güvenlik toplantısından sonra İstanbul Valisi biraz şaşkınlık içinde
"Ne kadar çabuk tahrik olup öfkelenen bir toplum olduk" demişti. Hürriyet’e gelen ağır eleştirilerin nedenini belki de Vali’nin bu saptamasında gerek. Ama kesinlikle farklı sese tahammülü öğrenmek gerek. Ve kişisel sözlüklerden de,
"tahrik oldum" lafını çıkartmak gerek.Bu yazıdan memnun kalmayanlar kuşkusuz olacaktır. O yüzden rengimi hemen belli ediyorum. Ben Beşiktaşlıyım.
31 Mart vakası...GEÇEN haftanın okur tepkisi açısından öne çıkan konusu Hürriyet’in 17 Nisan günkü sürmanşetiydi: Üniversitede 31 Mart Vakası.
Nuran Çakmakçı imzası ile yayımlanan haberde, bir grup öğrencinin geçen 31 Mart’ta öğrencileri kantine kapatıp, Kuran okuyarak 31 Mart Vakası’nı andığı belirtiliyordu. Haber, bir gün önce Hürriyet’te Prof.
Ali Atıf Bir’in
"Atıf Hoca’nın Not Defteri" adlı köşesinde yayımlanan isimsiz bir e-posta mesajına dayandırılıyordu.Okurlardan
Atakan Kocaman, "31 Mart haberini, Doğan Grubu olarak yayınladığınız manifestoyla nasıl bağdaştırmayı düşünüyorsunuz? Ne zamandan beri isimsiz e-mailler haber kaynağı oluyor? Haberi sorup doğrulatma imkánınız varken neden manşete çekiyorsunuz?" diye soruyordu. Okur Temsilcisi’ne ulaşan mesajlar arasında, üniversitedeki bu olayın kendilerinde yarattığı dehşeti paylaşıp, Cumhuriyet’in karşı karşıya bulunduğu tehlikeyi bu olayın çok net gösterdiğini söyleyenler de vardı.Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni
Ertuğrul Özkök’e, bu yoğun mesaj trafiğini aktardım.
Özkök, İstanbul Üniversitesi Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi kantininde, 31 Mart günü Kuran okunduğunun sabit olduğunu belirtti ve ekledi:
"Orada bir olay var. Biz o manşeti atmayı uygun gördük. Olay da zaten 31 Mart günü gerçekleşmiş." Kuşkusuz, atılan başlığın ve haber sunuşunda kullanılan sözcüklerin, haberin özünü doğru yansıtması beklenir. Haberde, Fakülte Dekanı Prof.
Yusuf Avcı, kız öğrencilerin başlarının zorla örtüldüğüne dair bir ihbar alınmadığını söylüyor. Hürriyet’in birinci sayfasındaki spotta ise malum imzasız mesaja atıfta bulunularak,
"kız öğrencilerin başlarının zorla örtüldüğü" iddiası yer alıyor. Prof.
Avcı’nın doğru olduğunu varsaymamız gereken sözleri birinci sayfada dikkate alınmış olsaydı, eleştiriler önemli ölçüde azalabilirdi.
Yazı işleri kazalarıİSTANBUL’daki çevre felaketinin sanığı, Çevre Bakanı
Osman Pepe tarafından açıklandı: Unifar. 21 Nisan 2006 tarihinde, Hürriyet’in ilk baskılarında, bu şirketin ortağı
İskender Pisak’ın fotoğrafının yanında,
"Çevreye saygılıyız demişti" başlığı ile daha önceki sözleri aktarılıyordu. Şirket isminin ilk kez resmen açıklanması kuşkusuz önemliydi.Ancak, her ne olmuşsa olmuş, şehir baskılarında İskender Pisak fotoğrafı kalmış, Unifar ile ilgili yazı değişmiş ve bu arada Pisak’ın kim olduğu belirsiz hale gelmiş. Jandarmanın şirket merkezine yaptığı baskını gösteren fotoğrafın içinde, bir elinde bira bardağı, diğerinde puro, adının
İskender Pisak olduğu belirtilen bir kişi dolaşıyor. Ve tabii okuyucu soruyor:
İskender Pisak kim? Yanıtını en son basılan gazetelerde bulmak mümkün değil.Bir diğer örnek de 19 Nisan 2006 tarihli Hürriyet’ten... Avustralyalı müzikçi
Attila Pazstor’un İstanbul’da bir barda nasıl dolandırıldığını aktaran haberde başlık,
"Aynı barda dört ayda dolandırılan 10. turist" şeklinde. Haberin spotunda ise dört ayda dolandırılan turist sayısı birdenbire dörde iniyor. Doğru rakam 10.Bunlar, hızlı çalışma temposunda rastlanan yazı işleri kazaları. Uyarılarınız, bu kazaları en aza indirmeye yardımcı oluyor.
Taşlar yıkılırken...GEÇEN cuma günü Hürriyet’in manşeti
"Domino taşı gibi" şeklindeydi. Haber, Van Cumhuriyet Başsavcısı
Ferhat Sarıkaya’nın meslekten ihraç edilmesine ilişkindi. Haberi internet ortamında okuyanlar, bu başlıktan hiçbir şey anlamadıklarını yazdılar. Örneğin,
Sevgi L: "21 Nisan 2006 Cuma günü ilk sayfa manşet haberin başlığı, ’Domino taşı gibi’ olarak atılmış ancak metnin hiçbir yerinde ’domino taşı gibi’ sözcükleri geçmiyor. Yazının içinde geçmeyen bir söz, bir yorum şeklinde manşet olmuş. ’Domino taşı gibi’ ne demek, gazeteden biri açıklarsa sevinirim."Hürriyet Yazı İşleri Müdürü
Emre İskeçeli’ye bu mesajı ilettim. Şu yanıtı verdi:
"Sanırım Sayın Sevgi L. haberi Hürriyet’in internet sitesinden okuduğu için grafik dikkatinden kaçmış. Halbuki gazetemizin birinci sayfasında manşetle birlikte sunduğumuz ’domino taşlı’ grafikte, Genelkurmay Genel Sekreterliği’nin sert açıklamasından sonra ilk olarak İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun’un görevden alındığı, daha sonra da Van Savcısı Ferhat Sarıkaya’nın meslekten ihraç edildiği tasvir edilmişti. Hürriyet’i internetten takip eden okurlarımız eğer sol üst köşedeki sayfa görüntülerini de tıklarla