Kürt politikası olmadıkça

TEZKERE tartışmaları, insanın tüylerini diken diken eden açıklamalarla sürüyor.

Önce şunu belirteyim ki, Kuzeyden cephe kararı ve hazırlıklarının caydırıcılığı savaşı önleyebilir. Buna inanıyorum.

Türkiye'nin topraklarını Amerikan askerlerine açacağını açıklaması Saddam Hüseyin'i, BM'nin 1441 sayılı kararına uymak için daha hızlı ve sonuç verici biçimde davranmaya zorlayabilir.

Ama eğer mesele Saddam'ın silahsızlandırılması değil de rejim değişikliği ise ne yaparsanız yapın savaş olacak demektir.

ABD Başkanı Bush'un ‘‘Savaşı engelleyebilecek tek şey Saddam Hüseyin rejiminin değişmesidir’’ sözlerini sarf etmesinden bu yana bazı şeyler değişti.

Hele Bush'un, Irak'ta rejim değişikliğinin Ortadoğu'da yönetim değişikliklerinin tetikleyicisi olacağını söylemesi;

Irak'ı İsrail-Filistin sorununun çözümü de dahil, Yeni Ortadoğu Düzeni'nin kurulması ile irtibatlandırması Türkiye açısından yeni bir sayfa açıyor.

* * *

ABD'nin eski başkanlarından Jimmy Carter'ın ulusal güvenlik danışmanı Zbigniew Brzezinski, ‘‘Yönetimin Saddam sonrası politikaları savaşın ve yeniden yapılanma sürecinin gidişatına bağlıdır’’ diyor.

‘‘Eğer kolay ve kısa bir savaş olursa, tartışma sıranın kimde, İran'da mı Suriye'de mi olduğuna gelecek.’’

Bunun sonuçlarından biri de şu. Eğer savaş ‘‘kolay’’ ve ‘‘kısa’’ olur da sıra Suriye ve İran'a gelirse, ABD'nin bugün karşı olduğu Kürt devleti meselesi de tartışmalarda daha fazla yer alacaktır. Kürt devletinin kurulması, ‘‘İran ve Suriye karşı olduğu için mümkün değildir, bu bölgede istikrarsızlığa neden olur’’ gerekçeleri zayıflayacaktır, çünkü artık yeni bir Suriye ve yeni bir İran'dır söz konusu olan.

Bu nokta üzerinde durmakta yarar var.

Türkiye bölgede etkinliğini ve yapıcılığını sürdürmek zorundadır. Bunun için de politika üretme yeteneğini Kürt meselesi ipoteğinden özgürleştirmeli ve geleceğini, ağaçlara takılarak değil ormanı hedefleyerek inşa etmelidir.

Irak'a karşı eğer Washington ile birlikte hareket edilecekse ve savaşın kolaylaşmasına katkıda bulunulacaksa bunun Kürt devletinin kurulmasını engellemek, Kürtlerin özerkliğinin kısıtlanmasını sağlamak gerekçelerine bağlamak kısa vadeli dar görüşçülükten öteye gitmez.

* * *

KÜRT meselesini kalıcı bir biçimde kendi içimizde çözüme kavuşturmamış olmak, bu konunun Türkiye'ye karşı koz olarak sürekli kullanılmasına yol açıyor.

Üstelik de dikkatsiz davranışlarla, derin izler açabilecek çirkinlikleri de birlikte getiriyor.

Tezkerenin onaylanmamasından sonra Washington'dan gelen açıklamalar sadece şaşırtıcı değil kışkırtıcıydı da.

Yönetim'in resmi ağızları çok dikkatli konuşurken, aralarında Büyükelçi Grossman gibi Türkiye'nin ‘‘dostları’’ da dahil bazı diplomat, siyasetçi ve gazeteciler hiç de nazik olmayan ifadelerle Türkiye'yi Kürt kartıyla ‘‘gıdıklamaya’’ (tehdit ve şantaj gibi sözcükleri kullanmak istemiyorum) kalkıştılar.

Madem Türkiye bizi topraklarına kabul etmiyor, o zaman para da yok, Kürtleri de serberst bırakırız!

Amerika'dan gelen açıklamalar sadece Türkler için değil- ama bir pazarlık meselesi haline getirildikleri için- Kürtler açısından da onur kırıcı bana göre.

Şaşırtıcı tepkiler Türkiye'den de geliyor.

Beni Saddam Hüseyin'in kitle imha silahlarından arındırılması için ABD ile işbirliğini savunanlar şaşırtmıyor. BM kararları çerçevesinde işbirliğine kimse karşı değil.

Beni şaşırtan, ‘‘Washington'a biyat’’ cephesinin ileri sürdüğü gerekçeler. İttifak ruhunu, ‘‘efendi-uşak’’ çerçevesine tıkıştıranlar tüylerimi diken diken ediyor.
Yazarın Tüm Yazıları