Küçük ilahlardan büyük sorumsuzlara

"HİÇBİR şeyin sorumlu tutulamayacağı bir dönemde, hala kolektif çıkardan söz etmek mümkün mü? Seçkinlerin iktidardan uzaklaşmaları, bu küçük ilahların gün batımı, kendine özgü yeni bir devrimdir."

Türkiye’de "Yeni Ortaçağ" adlı kitabıyla tanınan Fransız araştırmacı yazar Alain Minc, son eseri "Küçük İlahların Gün Batımı"nda, günümüzde sınıfların ve temsilcilerinin zayıfladığını, "küçük ilahlar" dediği bu "sorumlu" temsilcilerin yerini "kutsal üçlü" diye tarif ettiği "kamuoyu, hakim ve medyanın" oluşturduğu "şahsiyet"lerin aldığını söylüyor. Ün ve popülizm yeni demokrasinin vazgeçilmez unsurları.

Alain Minc, "Yeni yüzyılda sınıfların ve yapıların değil, insanların tarihi yazdıklarını fark ediyoruz... Seçkinler kayboluyor, şahsiyetler yeniden ortaya çıkıyor" diyor.

İngiltere Başbakanı Blair’in Irak savaşıyla ilgili açıklamalarını duyunca Minc’in geçen yıl sonunda Grasset yayınevinden çıkan bu kitabına yeniden göz attım.

* * *

"O
karar alınmalı ve (o kararla) yaşanmalıydı. Zaten bir hüküm vardı, ve sonunda bu bir hüküm, şey eğer bu şeylere inanıyorsanız hükmün başkaları tarafından verildiğinin farkına vardığınızı düşünüyorum. Yani ve eğer inanıyorsanız Allah tarafından verildiğini ve sonunda uyulması gerektiğini düşünüyorum."

ITV1’de yaptığı açıklamalarda İngiltere Başbakanı Tony Blair, lafı döndürüp dolaştırsa da Irak’a asker gönderme kararının "takdir-i ilahi" olduğunu söylüyor.

Tıpkı, savaş kararı için "Tanrı’nın sesine uydum" diyen ABD Başkanı Bush gibi, o da bir anda bütün siyasi sorumluluktan sıyrılıyor.

Kararın alınmasında esas sorumluluk siyasetçiye, halkın temsilcisine ait değil. Allah’ın takdiri. Ona uyma sorumluluğu Blair’in vicdanına kalmış

Savaşın siyasi sorumluluğu ortadan kalkınca, siyasetçinin parlamentoya karşı sorumluluğu da ortadan kalkıyor.

İngiliz gençleri savaşa gidiyor, kararın altındaki imzanın sahibi, vicdan rahatlığı içinde, .

"Beni tarih ve Tanrı yargılayacak" diyor.

O artık herhangi bir sınıfın temsilcisi değil. İşçi lafı parti tabelasında kalıyor.

Blair’in açıklamaları tabii ki yanıtsız kalmadı. Muhalefet eleştirdi. Hatta onu, Tanrı’nın çağrısına uyup kutsal toprakları ele geçirmek için savaşa çıktıklarını söyleyen Haçlı komutanlarına benzetenler oldu.

Irak’a giden askerlerin aileleri de Blair’e ateş püskürüyorlar. "Seni Allah ve tarihten önce biz yargılayacağız" diyorlar.

Desinler, Blair kendinden daha fazla söz ettiriyor. Sonuç? İnsanlar, onun ağzından dökülenleri daha dikkatli dinliyor. "Ünlü bir şahsiyet olarak İngiltere Başbakanı" daha fazla haber oluyor.

Ama gelin görün ki, bu kadar tantana bu yeni düzende etkili bir siyasi tartışmaya dönemeyecek. Çünkü, skandalların sıradanlaştığı bir dünyada tepkiler, seçim sandıklarında ifadesini bulacak kadar ısrarlı ve örgütlü olamıyor.

* * *

CUMHURİYETÇİ
seçkinlere karşı, Bill Gates gibi, Soros gibi, Buffet gibi, Bush gibi, Ahmedinecad gibi "meşhur"ların toplumları yönlendirdiği bir dünya. Yönlendiren ama sorumluluk taşımayanların düzeni. Hiyerarşinin yerini spontane öne geçişlerin aldığı, kontrol edilmesi zor, yönetilmekten çok kendini yönetmeye yatkınlaşan toplumlar.

Küçük ilahların gün batımından sonraki düzen bu. Ne vaadediyor?

Alain Minc, iyimserliğe ya da kötümserliğe sapmadan yanıt veriyor, daha iyi bir demokratik düzen mi? Hayır. Ama ona göre, "Geleneksel seçkinlerin olmadığı, yani bizim olmadığımız bu toplum çekiciliğinden fazla bir şey kaybetmeyecek."
Yazarın Tüm Yazıları