Kopenhag sonrasının ev ödevleri

KOPENHAG'da, kar başladı. Zirve patırtısı, yerini noel hazırlıklarına bırakırken, üyeler, üyelik daveti alanlar ve adaylar, ellerinde uzun bir yapılacak işler listesi ile evlerine döndüler.

Üye ülkeler, her şeyden önce yeni gelenlerin katılım anlaşmalarını 16 Nisan 2003'te imzaya hazır hale getirmek için kolları sıvayacaklar. 1 Mayıs 2004'ten itibaren de anlaşma yürürlüğe girecek.

Böylece, 2004 yılında Avrupa Komisyonu Başkanı Prodi'nin ayrılmasından ve yerine yeni bir başkan seçilmesinden sonra, yeni üyeler de 1 Kasım 2004'de seçilecek olan Komisyon'da yerlerini alacaklar.

Aynı tarihte, Nice anlaşması da yürürlüğe girecek ve genişlemiş Avrupa Konseyi'nin oylamalarını yeni sandalye dağılımı etkileyecek.

Bizim için bu, yeni üyelerin de Türkiye ile ilgili kararlarda etkili olacağını şimdiden dikkate almak ve ilişkilere AB içinde 'ortaklık' perspektifini de etkin bir biçimde eklemek gerektiği anlamına geliyor. Hem de zaman geçirmeden.

Tabii, Konvansiyon çalışmaları da hızla ilerliyor. Yeni Avrupa'yı belirleyecek ilkeler olgunlaşıyor. 2003 Haziran ayında Valerie Giscard D'Estaing, Konvansiyon'un çalışmasını Selanik Zirvesi'nde sunmaya hazırlanıyor.

Helsinki'den sonra, siyasi irade eksikliği nedeniyle yitirilen zamanı telafi etmek için, 2004'e kadar Avrupa'nın hızlı değişim ivmesini yakalamak şart. Yoksa ileri adım atabilmek mümkün değil.

Yeni hükümetin, geçen dönemde parlamentoda yarım kalan bir girişimi yeniden canlandırmak istediği anlaşılıyor. Tayyip Erdoğan, Meclis'te Avrupa ile ilişkileri izleyecek bir 'Avrupa Komisyonu'nun kurulacağını açıkladı.

Sivil toplumun, önümüzdeki dönemde bu sürece etkin bir biçimde sahip çıkmaya devam edeceği anlaşılıyor, iktidar ve muhalefeti ile parlamentonun, daha örgütlü bir çalışma içine girmesi olumlu sonuç verecek kuşkusuz.

* * *

KOPENHAG
Zirvesi'nde Türkiye ile ilgili sadece bir tarihten söz edilmedi. Başka önemli unsurlar da var. Türkiye'nin müzakerelere başlamak için öncelikli koşulu Kopenhag siyasi kriterlerinin yerine getirilmesi. Bu konu net biçimde ortaya çıktı. Diğer adayların önemli bir kısmında ekonomik kriterler de önem kazanıyordu. Türkiye'nin bu açıdan daha az sorunu var.

Siyasi kriterler ise Katılım Ortaklığı Belgesi'nde ve ona göre hazırlanması gerekirken, kuşa çevrilen ve şimdi bizi sıkıntıya sokan Ulusal programda belli. Ancak Kopenhag'da yeni bir karar alındı.

'Türkiye'ye AB üyeliğinde yardımcı olabilmek için' katılım stratejisi güçlendirilecek.

Bu kapsamda Kopenhag, AB Komisyonu'nu iki konuda karar almaya davet ediyor.

Biri, yapılan yasal değişikliklerin daha sıkı bir biçimde izlendiği 'yakın markaj' sürecini yoğunlaştırmak, diğeri ise Katılım Ortaklığı belgesini gözden geçirmek.

İşte bu sonuncusu çok önemli. Siyasi kriterler başlığı altında, Türkiye'nin karşısına -soykırımdan, özerk bölgeler ilanına kadar- saçmalıklar çıkartılmaması hatta var olanların aşılması için bu sürece de iyi hazırlanmak gerekiyor.

Eğer bu yolu yürümekte kararlıysak, ‘‘ortaklar arası müzakere’’ stilini öğrenerek, kıran kırana pazarlıklara hazırlanmalı, çalışmalı, çalışmalı, çok çalışmalıyız.
Yazarın Tüm Yazıları