Koçlardan veya Sabancılardan biri Titanic’e binse ne olurdu?

Koçlardan veya Sabancılardan biri Titanic’e binse ne olurdu?
Cleveland'da ‘‘Titanic gemisinin parçaları sergileniyor, git gör’’ dediler.

Sergi o kadar güzel hazırlanmıştı ki, ister istemez o deniz faciasını yaşıyorsunuz. Titanic battığında Türk milleti fakirdi ve bu gemiye göç etmek isteyen Ermeni vatandaşlar dışında pek Türk binmemişti. Şimdi olsaydı acaba kaç Türk ailesi bu facianın içinde olurdu diye düşündüm, tüylerim ürperdi. Mesela kendi ailemden veya Sabancı ailesinden birileri bu seyahate heves eder miydi?


Gene yolumuz hastaneler diyarı Cleveland'a düştü. Yine de bu sevimsiz şehirde yapacak pek çok şey buluyorum. Diğer bir hastaneler şehri olan Houston'la mukayese edildiğinde bu şehir size dolu dolu imkanlar tanıyor. Özel işlerimizin arasındaki boş vakitleri değerlendirip görgümü ve bilgimi artırmaya çalışıyorum. Bu sefer bu şehre ilk vardığımda ‘‘Aman, denizin dibinden Titanic gemisinin parçaları çıkartılmış ve sergileniyor, muhakkak git gör’’ dediler. Biz de ilk fırsatta 14 Nisan 1912'den beri denizin dibinde yatan bu gemiden neler çıkartılabildi acaba diye merakla sergiye gittik.

HANGİ YOLCU YAŞIYOR HANGİSİ YAŞAMIYOR

Sergi tam Amerikan pazarlamacı mantığı ile hazırlanmıştı. Tabiyatıyla çok derindeki bu gemi enkazından kalıntılar çıkarabilmek çok zordu. Yeni tekniklerle çıkartılan bazı paslı demir parçalarının pek çoğunu bugünkü taklitleriyle tamamlayarak sanki gemiyi geziyormuşcasına bir mizansen yaratılarak düzenlenmiş bir sergi idi. Bol fotoğraf kullanılarak desteklenmiş olan sergi o kadar güzel hazırlanmıştı ki ister istemez o günleri yaşıyor ve gemi hakkında malumat sahibi olup çıkıyordunuz.

Bir kere biletleri alırken size bir yolcu adı veriyorlar ve o yolcunun sağ kalıp kalmadığını araştırıyorsunuz. Benim yolcum ikinci sınıfa mensup Susan Weber olup sağ kalanlardandı ama hayatı boyunca erkek kardeşinin çığlıklarını duyduğu kabuslarla uyandığı yazılmıştı kataloglara. Serginin mizanseni birinci, ikinci ve üçüncü sınıfın tabak takımlarından örnekler, porselen el yıkama küvetleri, pirinç musluklar ve sabunluklar gibi geminin muhtelif köşelerinden bulunmuş eğri büğrü ve paslı parçalarla tamamlanmıştı. Genelde en sağlam kalmış obje olarak ufak tefek mücevherlerle bazı yolcu eşyaları da sergilenmekteydi. Çıkışta güzel bir hediyelik eşya satışı vardı. Birinci, ikinci ve üçüncü sınıfın tabak ve bardak takımları, Titanic armalı havlular, mücevherlerin taklitleri ve kitaplardan oluşan muhteşem bir pazarlama mantalitesi ile kurulmuş dükkanda yan yana seriliydi.

ERMENİ VATANDAŞLARIMIZ DA ORADA ÖLDÜ

Hepinizin bildiği gibi bu geminin batışı yirminci yüzyılın en büyük deniz facialarından biri sayılmaktaydı, kötü bir efsane gibi filmlere bile konu olmuştu. Gemi büyük iddialarla, hiç batmamak üzere tasarlanıp İngiltere'de imal edilmiş ve ilk çıktığı seferinde de hiç kimsenin aklının ucundan geçirmediği bir kaza ile batmıştı. Kuzey'deki büyük buzullardan kopan aysberg, serseri mayın gibi okyanusun ortalarına inerek Titanic gemisinin rotasının üzerinde seyretmiş ve süratli giden gemiye yandan çarparak alt sol kısmının boydan boya yırtılmasına ve su alarak batmasına sebep olmuştu.

Denizin dibini boylayan gemiye 10 Nisan 1912 itibariyle 2228 yolcu ve mürettebat ismi kaydedilmişti. 11 Nisan 1912'de yola çıkan efsanevi vapur 14 Nisan 1912'de batmaya başlayıp 15 Nisan 1912'de gözden kaybolmuştu. 1523 kişi kayıplara karışmıştı. Genelde çoğu erkeklerden oluşan yolcuların kimi donarak, kimi boğularak dünyayı terk etmişlerdi.

Yolcuların isimleri sınıflarına göre yazılıydı. Birinci sınıftakilerin çoğu lüks bir seyahat yapmak zevkini tatmak isterken, üçüncü sınıftakiler Amerika'ya göç etmek derdindeydiler. Yolcu listeleri arasında bazı Türk Ermeni vatandaşlarımızın da Türkiye'den göç etmek derdine düşüp büyük bir şanssızlıkla hayatlarını kaybettiklerini müşahade ettim.

O günlerde Türkiye karışıktır. Osmanlı yönetimi zayıflamıştır, pek çok savaş kaybedilmiştir, daha Cumhuriyet’in ilanına vakit vardır. Türk milleti fakirdir ve dolayısıyla bu gemide göç etmek isteyen Ermeni vatandaşlar dışında pek Türk yoktur. Bu gemi faciası bugün olsaydı acaba kaç Türk ailesi bu facianın içinde olurdu diye düşündüğümde tüylerim bayağı ürperdi. Mesela kendi ailemden veya Sabancı ailesinden birileri bu seyahate heves ederler miydi? Eminim nispeten refaha erişmiş olan Türkiye'mizden kimbilir kaç kişi böyle bir gemide bulunurdu? İyi ki o devirlerde Türkler'in böyle bir imkanı yoktu da böyle bir acıyı yaşamadık.

AŞK UĞRUNA O KOLYE DENİZE ATILIR MI?

1998 senesinde son teknolojiler ve bilgisayar numaraları kullanılarak geminin batışını uzun uzun anlatan bir film yapıldı ve neredeyse bütün Oscar'lara sahip olan bu filme bir de hayali aşk hikayesi giydirilerek bol bol reklam edildi. Ben teknolojiden hiç anlamam, dolayısıyla film bana fazla bir şey ifade etmedi, ama filmin kahramını Leonardo di Caprio yeğenim İpek dahil bütün genç kızların kalbini çalmıştı. Bu film üstüne üstlük benim sinirime bile dokundu, zira kadın kahramanlardan biri boynundaki güzelim safir kolyeyi denize fırlattı ve attı. Aşk uğruna o kolyeden vazgeçilir miydi sanki? Tabii bu film bugünkü gençlerin mantalitesi ile yapılsaydı ne o kolyeden vazgeçerlerdi ne de o büyük aşktan. Bugünkü insanların daha realist olduklarına hiç şüphem yok.

Realist dahi olsanız, o devirdeki bir facianın sergileniş biçimini ve anlatımını Amerikalılar güzel yapmışlardı. Bu millet bu işi iyi biliyor besbelli. Böylece güzel bir sergileme ve müzecilik derslerinden birini daha almış oldum.
Yazarın Tüm Yazıları