Klasik tiyatronun zaferi: Martı

Güncelleme Tarihi:

Klasik tiyatronun zaferi: Martı
Oluşturulma Tarihi: Ocak 19, 1999 00:00

Haberin Devamı

Uzun bayram tatili nedeniyle insanların akın akın şehir dışına kaçtıkları Cumartesi akşamı biz Martı'nın kanatlarında uçmayı tercih ettik. Ama bir korkumuz vardı. Ya oyun talep azlığı nedeniyle iptal edilirse diye. Bu korkumuz tiyatroya vardığımızda şaşkınlığa dönüştü. Oyun kapalı gişe oynuyordu ve merdivenlerde bile oturanlar vardı. Bu yalnızca bizi değil, bu yıl ellinci sanat yılını kutlayan Yıldız Kenter'i de şaşırtmıştı. Daha önceki yıllarda yılbaşlardında ve bayramlarda tiyatroyu kapatıyorduk. Fakat bu yıl inanılmaz bir talep var diyor ünlü oyuncu. ‘‘Rahatsızlığım nedeniyle biraz geç açtık tiyatroyu, parasız kaldığımız için de ara vermeme kararı aldık. Ama oyun farkedildi ve beğenildi. Tatil günlerinde bile kapalı gişe oynuyoruz.’’

Dekorunu Duygu Sağıroğlu'nun, kostümlerini Sevim Çavdar'ın hazırladığı Martı'da; Yıldız Kenter, Ayhan Kavas, Şükran Güngör, Tilbe Saran, köksal Engür, Kadriye Kenter, Melissa Kenter, Müşfik Kenter, Mehmet Birkiye, Durul Bazan, Engin Hepileri, Kadir Yaşar, Yeşim Koçak ve Okan Yalabık rol alıyor.

Oyun sonunda Kenter Tiyatro'sunun kulisinde Yıldız Kenter'le konuştuk.

Yıllar sonra Martı'yı yeniden repertuarınıza aldınız. Özel bir anlamı var mı?

Martı'yı 38 yıl önce ben sahneye koymuştum ve oynamıştık. O zaman Martı'ya hiç bir oyuna çalışmadığım kadar çok çalışmıştım. Stanislavski'nin kitaplarını okudum. Ses Tiyatro'sunda sahnelemiştik oyunu. Salon gereği dört ayrı dekor kurmuştuk. O dekorların değişmesi çok zaman alıyordu. Şimdi üç perdeyi birleştirdik. O zaman seyircinin dekor değişmeleri nedeniyle sürenin uzamasından canı sıkılmıştı. İlk gece, başarısız olduğumu düşünüp sabaha kadar ağladığımı hatırlıyorum. Daha sonra oyun toparlandı ve devam ettik. Bana o zaman moral veren de Haldun Taner olmuştu.

Farklı bir Martı yorumu. Bu yönetmenden mi kaynaklanıyor?

Yönetmen Joseff Raikhelgaouz'un oyunu sahneleme projesini önce yadırgadık. Ancak daha sonra ufak tefek törpülemelerle ortak bir noktada oyunu çıkardık. Oyun böylece daha anlaşılır bir hale geldi. Çünkü çok tehlikeli olabilir sadece farsa dönüşürse, ya da karanlık bir oyun olarak kalabilirdi. Sanırım sonunda tutturduk. Çehov oyunun bir komedi olması için çok ısrar etmiş. Ama aşk acıları ve ölüm olunca bunda ısrar edemezdik.

Yönetmenin Moskova'da kendine ait küçük bir tiyatrosu var. Oyununu orada gördük biz. Fakat oyunun dekoru ve sahnelenmesi çok farklıydı. Sanırım bizde mekan olarak daha rahat sahnelenme imkanı doğdu. Daha olumlu bir sonuca ulaştık.

Öncü tiyatro tartışmasına da yer veriyor Çehov oyununda. Sizin bu konudaki düşünceniz nedir?

Çehov oyunun başında klasik tiyatroyu eleştiriyor. Fakat aradan iki yıl geçtikten sonra, önemli olan ne biçimdir ne de bir şeylerin peşinde koşmak, diyor. Önemli olan inandığını yazmak. Sanırım o süre zarfında bu konuda çok düşünmüş. Yenilik durup dururken yapılmıyor. Yenilik eski birikimin üzerine, o birikimden yararlanılarak yapılabilir. Mesela beni yenilikçi bulmazlar. Ama ben yenilikçiyim. Nasıl mı? İstanbul gibi bir şehirde 27 yıl Hamlet oynanmamış. Fakat bu kadar süre sonunda yeni bir anlayışla Hamlet sahneleniyor denirse ve burda Hamlet'i iki kişi oynuyorsa ve biri yanaklarını kıpkırmızı boyuyorsa, seyirci bunu hazmedemez. Buna imkan da yoktur. Çünkü 27 yıl Hamlet oynanmamış bu şehirde. Hamlet ya da her hangi bir Yunan klasiği, ödenekli ya da özel tiyatrolar tarafından bir plan içerisinde tanıtılmalı. Ödenekli tiyatroların çizgisi bu demektir. O zaman seyirci yeni yorumları daha rahat algılar. Seyirci belli aralıklarla, örneğin iki senede bir Hamlet'i görse, altıncı yılda başka yorumlara hazır olur. Bu seyirciyi de geliştirir, ona boyut kazandırır. Halbuki öyle olmuyor bizde. Öyle olmayınca da yenilik denilen şey saçmalıktan öteye geçemiyor.



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!