Güncelleme Tarihi:
Devir zombilerin devri! Popüler kültürün epey geniş bir cenahında faaliyet gösteren yaşayan ölüler, ‘zombie’ kökünde çeşitlenerek dünya dillerine ziyadesiyle yerleşmiş vaziyette. Edebiyat profesörü Roger Luckhurst’ün zombilere dilbilim ve tarih açısından hak ettiği değeri atfeden kitabı ‘Zombiler: Kültürel Bir Tarih’, Afrika kökenli yaşayan ölüler kültünü kapitalizmin icracılarından birine dönüşmeden evvelki günlerinden itibaren ele alan tafsilatlı bir çalışma sunuyor.
Kelimenin ve kültün izini sömürgecilik tarihinin önemsiz görünen detaylarından bulup çıkaran yazar, kitabının ilk bölümünde zombi inanışının kapitalizmin yarattığı ıstıraplı ortamda köleler arasında nasıl yaygınlaştığını ve Batı dünyasına girişini konu alıyor. Büyücülerin mezardan çıkarıp çalışmaya zorladığı akılsız ve hayatsız kölelere dair folklorik öyküler köleler arasında giderek popüler olunca, Batı kültürüne sızışı ve tezahürünü beyaz sömürgecilerin köle isyanı korkusunda bulması gecikmemiş. 19’uncu yüzyılın o kült sevdalısı maceracı kalemlerinden William Seebrock (Yezidilerle ilgili bir kitabı da mevcut), Fransa ve ABD arasında el değiştirerek zombi kültünün yaygınlaşmasında kilit rol üstlenen Haiti’ye yaptığı gezide zombilere bizzat temas ettiğini iddia ediyor. Bu renkli yazar, yaşayan ölülerle tecrübesini konu alan ‘ucuz roman’ı vasıtasıyla ‘zombie’ kelimesini tarihe ilk not düşenlerden biri. Kelimenin 19’uncu yüzyılın başında çoğu zaman çeviride kaybolması ve kabaca ‘hayalet’ diye tercüme edilmesi, zombilerin kültürel işgalini geciktiren faktörlerden biri olmuş. Seebrock’un romanının 1932 yapımı ‘Beyaz Zombi’ filmine ilham vermesi ise yaşayan ölülerin beyazperdedeki ilk temsili olması bakımından mühim.
Zombilerin Batı kültürü içindeki evriminin incelemesi, Luckhurst’ün kitabının ana gövdesini teşkil ediyor. Yazar bu bölümde başlangıçta düşük edebiyat ve ucuz filmlerin kahramanı yaşayan ölülerin meşreplerine uygun yarı aksak bir tempoda modern hayatın göbeğine çöreklenişini adım adım takip ederken, beri yanda zombi kavramının kapitalizm yoluyla yarı ölü bir hayata mahkûm edilmiş işçi sınıflarının dildeki tezahürüne teşmil edişine de dikkat çekiyor.
Cehennemini bu dünyada yaşamaya mahkûm edilmişlerin kaderini değiştiren büyük üstadımız, müteveffa George A. Romero elbette kitabın hacimli karakterlerinden biri. Romero’nun ‘Yaşayan Ölülerin Gecesi’nde (Night of the Living Dead-1968) zombileri nükleer korkunun bir tezahürü olarak perdeye taşıyarak ‘kara büyü’den arındırması ve nihayet ‘Ölülerin Şafağı’nda (Dawn of the Dead) kuru kalabalıklara kapitalizme isyan fırsatını tanıması, akılsız sürülerin kaderini değiştiriyor. İnsanı insana yedirmenin yeni yollarını bularak zombileri postmodern dünyanın en ‘geçişken’ kıyamet senaryosu haline getiren ve eğlence dünyasının tüm içerik üreticilerine yeni kapılar açan George A. Romero, kazandığı yeni manalar vasıtasıyla ‘zombi’ kelimesinin yaygınlaşmasına da vesile oluyor. Romero’nun mirasına hürmet ederek yaşayan ölüleri bağrına basan oyun sektörü ise cihanşümul zombi imparatorluğunun temellerini atmış bir nevi.
Köle barınaklarında ve pamuk tarlalarında fısıltıyla anlatılan büyücü hikâyelerinin gezegenin hâkim korkularından biri haline gelişinin öyküsünü anlatan ‘Zombiler: Kültürel Bir Tarih’, dilinde biraz kuru ve heyecansız olsa da esaslı bir araştırmanın ürünü olması sayesinde zevkle okunuyor. Kaynakça kitabın kahramanının imajına nazire yapar şekilde esaslı. Bir yönüyle modern tarih araştırmalarının geldiği noktayı işaret eden eser, Luckhurst’ün kelimenin kaynağı ve çeşitli dillerdeki aksülamelinin izini sürmek hususunda gösterdiği hassasiyet sayesinde de takdire şayan. Türe ilgi duyanların kitaplığında bulunması elzem bu kitabın en mühim noksanı, Türkiye’nin ilk ve tek zombi filmi ‘Ada: Zombilerin Düğünü’ne yer vermemesi olsa gerek!