Güncelleme Tarihi:
Paradigma böyle kurulsaydı ve bugün Asya’nın değil Avrupa’nın yoksulluğundan söz açılsaydı dünyanın manzarası nasıl olurdu? Peki gerçekten öyle mi? Bugünkü dünyada Avrupa zenginken Asya büsbütün yoksul mu? Ya da, bu manzaranın sebepleri ne? Hangi süreçlerden geçilerek bu noktaya varıldı?
P. Parthasarathi işte bu yaygın ve baskın paradigmanın peşine düşmüş. 16 ile 18. yüzyıl dünya iktisat verileri doğrultusunda Asya ile Avrupa’nın durumunu karşılaştırmış. Hindistan’dan hareket ederek merkezi kapitalist paradigmanın iktidar dinamiklerini eleştiriye tabi tutmuş. Özellikle ‘19. yüzyıldan beri, neden Avrupa’nın sanayileşip de Asya’nın sanayileşemediğine ilişkin soruya getirilen açıklamalara’ itiraz etmiş. Ona göre ‘Avrupa’nın sıra dışı gelişimini açıklamak için’ nüfus, mülkiyet hakları, rasyonalizm, yönetim sistemi ve bilimsel ortamlar tek başına yeterli olmadığı gibi Avrupa’ya da özgü değildirler. Marks, Weber, Adam Smith, Thomas Malthus gibi düşünürlerin yorumları tek taraflı ve bilgiden mahrumdur. “Dünyanın geri kalanı durağanken Avrupa dinamikti” hükmü bilimsel değildir.
Bu bağlamda, Hindistan’daki verilere bakıldığında, ‘gelişmiş bölgelerinin, esasen Avrupa’dakinden daha aşağıda olmayan bir politik ve ekonomik düzene sahip olduğu görülmektedir.’ Babür Devleti’nde olduğu gibi Osmanlı’da da, iktidar bir dizi paylaşım dinamiği göstermektedir. Bu bağlamda, yoksulluğun kökünde (varsa eğer) despotizmi aramak da tutarsızdır.
Avrupalıyı medeni, Asyalıyı ‘hayvani dürtülerine mahkum, doğanın, açlık, hastalık ve felaketle’ şekillendirdiği mahluklar olarak tanımlayan oryantalist bakış ilkin Edward Said tarafından ciddi olarak eleştirilmişti. Kapitalizmin sistematik aklı, Weber’de bir ahlak çerçevesi ve dinsel bir rasyonalite kazansa bile bugünün dünyasına kendisinin getirdiği (Trump bir şaka değil) felaketlerle kendiliğinden tartışmalıdır. Bugün ‘önümüzde, ticari olarak dinamik bir Batı ile tezat durağan bir Doğu resmi’ yoktur.
‘Son çeyrek yüzyıl içinde, tarihçilerin geçmişi anlamakta ve geçmiş hakkında yazmakta kullandıkları çevçeveler ve kavramları derinden sorgulamaya girişmeleri’ sonucunda, Avrupa zenginliğinin kendi paradigmasını tek taraflı oluşturduğu açığa çıkmaktadır. Özellikle 16-18. yüzyıllar arasındaki denge, İngiliz teknolojisinin devreye girmesi, makinelerle kumaşların dokunması, sanayide odun yerine kömürün kullanılmaya başlanması ve bunu izleyen bir seri gelişmeyle bozulmuştur. Aradaki fark nitelikle değil teknikle açıklanabilir. Doğudaki iktidar kullanımı ve buna bağlı iktisadi teşebbüs fikrinin oluşumu da yanlış değerlendirilmiştir. Britanya yolu açmıştır. ‘Küresel rekabet baskıları, ekolojik eksiklikler ve merkantilist devlet anlayışı’ asıl nirengi noktasıdır.
Parayı elinde tutan bilgiyi ve paradigmayı da üretir. Bugün kafa karıştırıcı olan, geçmişe gittikçe yıldızı parlayan Doğu’nun bugüne geldikçe sönükleşmesidir. Bu da belki, ciddi bir özeleştiri gerektiriyor. Önce demokrasi ve ona bağlı insani değerler bakımından. Yoksa, Avrupa zenginliğini yaşatmayı sürdürecek. Hem de üretimini Hint, Çin ve diğer Asya ülkelerinin iş gücünü sonuna kadar ve en ucuz şekilde kullanarak.
AVRUPA ZENGİNLEŞİRKEN ASYA NEDEN YOKSUL KALDI?
Prasannan Parthasarathi
Çeviren: Öktem Kalaycıoğlu
İş Bankası Yayınları, 2019
420 sayfa, 38 TL.