Zamanın hızına karşı durabilecek bir manifesto: ‘Anarya’

Güncelleme Tarihi:

Zamanın hızına karşı durabilecek bir manifesto: ‘Anarya’
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 22, 2022 10:42

Köln’de yaşayan Ozan Tekin’in solo piyano kompozisyonlarından oluşan albümü ‘Anarya’, geriye doğru bir göç hikâyesi anlatıyor. Köln’de başlayıp İstanbul’da devam eden albüm, Tekin’in memleketi Adana’da bitiyor. Sanatçıyla albümünü konuştuk.

Haberin Devamı

İki EP’den sonra ‘Anarya’ albümünüzü dinleyiciyle buluşturdunuz. Şu an yaşadığınız Köln’de başlayıp İstanbul ve Adana olarak ilerleyen tersine bir göç hikâyesi anlatıyorsunuz. Bu albümde müziğinize hangi duygular hâkim ve size neler ilham oldu?
Eski bir piyano ile kurduğum manevi ve mekanik bağ ‘Anarya’nın en büyük ilham kaynağı oldu. Müziğe başladığım enstrüman piyanoya yıllar sonra geri döndüm. Kendimi olabildiğince onun imkânlarıyla kısıtlayarak, zamanın gürültüsüne, hızına karşı durabilecek bir manifestoya sahip bir müzik ve anlatı çıkarmak istedim. Kişisel ve enstrümantal ifadelerin dışa vurduğu gam, geçmişe daha olgun, sakin bir yerden bakma çabası, göçmenlik gömleğini giydikten sonraki tecrübelerim ve fiziksel gözlemlerim ‘Anarya’nın çerçevesini oluşturdu.

Haberin Devamı

Albümün DNA’sını anlatan şarkı hangisi?
Her şarkı ‘Anarya’nın anlattığı hikâyenin sadece küçük bir bölümü ve hepsi birleştiğinde sadece bütün bir anlam ortaya çıkabiliyor. Belli bir türe pek kök salmadan gezindikleri ve ifade açısından olan çeşitlilikleri göz önünde bulundurularak ‘No More Home’ ya da ‘Troubled Nest’ albüme dair daha derinden bir fikir verebilir diye düşünüyorum.

‘Anarya’nın müzikal tarihinizdeki yeri nedir?

Zamanın hızına karşı durabilecek bir manifesto: ‘Anarya’

‘Anarya’ benim ikinci solo albümüm. Sanırım şu ana kadar çalıştığım fiziksel olarak en zor, bir o kadar da ilham verici ve öğretici üretimim oldu. Bu yüzden bendeki yeri çok ayrı. Bana öncelikle sadeliğin, sonra sabrın ve her şeyden önemlisi vazgeçmemenin önemini bir kez daha öğretti bu albüm süreci.

NOISE VE IDM TARZLARINI BİRLEŞTİRDİĞİ PROJE
Bağımsız bir sanatçı olmak müziğinizi daha özgür kılıyor mu?
Şu güne kadar solo çalışmalarımı hep bağımsız bir sanatçı olarak ürettim. Aksi nasıl oluyor bilmiyorum. Solo üretimlerimi bağımsız ve özgür olarak üretmek zorunda olduğumu hissediyorum çünkü özgür olmadan ne kendimi ne de dinleyiciyi ikna edebilen bir müzik yapamam.

Haberin Devamı

Eskiden birçok grupla beraber çalışma fırsatı yakaladınız. Tek başınıza yola devam etmek majör bir hareket mi? O gruplardan bugüne müzikal mantalite anlamında neler aldınız yanınıza?
Yıllarca birçok grup ve sanatçı ile beraber çalışıp sonrasında tek başına müzik yapıyor olmak oldukça farklı. Yer yer kolaylıkları olan yer yer de zor bir durum. Müzik yapmaya grupların bir parçası olarak başladım, kolektif üretimin yeri benim için çok ayrı. Şu anki bireysel üretimlerime önceki kolektif üretimlerimin, oradaki tecrübelerimin etkisi çok. Ama bireysel üretmek yer yer yalnız hissettirebiliyor ve detaycı olduğum için karar alma aşamasında zorluklar yaşayabiliyorum.

Haberin Devamı

Bu yıl Sonar Istanbul’da bir önceki albümünüz ‘Pillars of Salt’a dayanan bir ambient live set çaldınız. Bu tarz projeleriniz devam edecek mi?
Edecek. Noise ve IDM tarzlarını birleştirdiğim yan bir proje üzerine çalışmaktayım.

“ENSTRÜMANTAL MÜZİK YAPMAK ÖZGÜR HİSSETTİRİYOR”
Türkiye’de sözsüz müzik her zaman çok küçük bir zümrenin dikkatinde oluyor. Müzisyen olarak bu tarz detaylar sizin için önemli mi?
Şu ana kadar Seyrek Rifat adı altında bir sözlü EP ve kendi adımla iki enstrümantal albüm yayımladım. Sözsüz müziğin ilk etapta küçük bir dinleyici kitlesine ulaşması biraz doğası gereği bir durum sanki. Söz genellikle müzikten daha hızlı dinleyiciye nüfuz edebiliyor. Ama uzun vadede enstrümantal müziğin daha kalıcı olma ihtimali de büyük. Söz söylemek bana hep fazla keskin, sınırlı ve ağır geldi. Enstrümantal müzik yapmak ise çok daha özgür, açık ve kolay hissettiriyor. Sözle söyleyemediğim duyguları veya durumları melodiler ve düzenlemeler eşliğinde anlatabilmek sanıyorum hem daha zevkli hem de daha iyi becerebildiğim bir şey. Kendime veya başkasına sözle rahat anlatamadığım şeyleri müziğe döküp onu melodilerle anlatmaya çalışmak benim için hem daha kolay hem de daha oyunbaz ve keyifli bir durum. Özellikle ‘Anarya’da konuşmadan bir şeyleri dilediğim gibi anlatabildiğimi ve dinleyicilerin de ortak hislerde olabildiğini gördüm.

Haberin Devamı

“GÖRSEL DÜNYANIN ÖZÜNE İNİYORUM”
Almanya ile Türkiye’deki tiyatro toplulukları ile çalışıyorsunuz. Alman piyanist ve besteci Hauschka ile film ve TV müzikleri de yapıyorsunuz. Tiyatro ve film müziği yaparken sanatın nasıl bir alanında doyum yaşıyorsunuz?
Müziği kendi başına yapmanın keyfinin yanı sıra görsel ve harekete müzik yapmak yıllardır tecrübe ettiğim ve beni müzik adına birçok ayrı yerden besleyen bir şey. Görsel ve harekete müzik yapmak kafamı çok katmanlı bir şekilde çalıştırıyor. Bu çok hoşuma gidiyor. Görsel dünyanın özüne inip onun dilinde konuşan bir müzikal dünya yaratmak ve müziği, o dünyanın bir parçası olarak tasarlamak çok keyifli. Tiyatro ve film müziği farklı birçok müzikal tarzı, ifadeyi keşfettiğim, onu kendi sanatsal ifademle harmanladığım ve bir görsel dünyayla birleştirdiğim oyun alanı. Bu alanda keşfettiklerim kendi müziklerimi yaratım sürecime de oldukça katkı sağlıyor.

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!