Güncelleme Tarihi:
Yürüyüş hakkında bunca kitap yazılması sebepsiz değil. Hele benim gibi onu fiziksel etkinliğin ötesinde bir ruh gezisi diye düşünenler sayıca hiç az sayılmaz. Carl Seelig’in Robert Walser ile yürüyüşleri sırasında tuttuğu notlar da tam bu türden. 20 yıla yayılmış dostluğun zevkle örülmüş hali. Uzun süre akıl hastanesinde yatmış ve hayata ‘açılmak’ isteyen bir şair için yürümek çok katmanlı bir ferahlığı da getiriyor. “Onun kadar tutkulu bir yürüyüş arkadaşı bulmam mümkün değil” diye yazıyor Seelig. Noel öncesi, son yürüyüşünde ise bir başına kalacak ‘güneş, anemik genç bir kız gibi solgun parlarken’ Walser, ‘göğüs cebinde Seelig’e hitaben yazılmış üç mektup ve bir kartpostalla’ karlar altında ölü bulunacaktır. Walser, ölümü de yürüyüş olarak yaşamıştır.
Elio Fröhlich, Seelig’in “yıllar boyunca Walser’ın hayatındaki ‘hükmeden’ görevini ifa eden kişi” olduğunu söylüyor. ‘Çaresizliğe düşen biri karşısına çıksın diye beklemeyen’ tutumuyla maddi yardım değil ‘ruha iyi gelmek’ derdini taşıdığının özellikle altını çiziyor kitabın sonsözünde. Öncelikle şairin (Robert Walser) kendini korumak için kendisini yanlış değerlendiren dünyayla arasına ördüğü duvarın ardına ferasetle bakabilmemizi sağlamaya çalıştığını vurguluyor. Bir yardım yöntemi olarak yürüyüşün seçilmesi ve Seelig’in adeta bir edebiyat meleği gibi kendisini saklayarak yanındakine hayat vermesi imrendiricidir. Seelig nadir bir edebiyat fanusudur dönemi içinde, pek çok şairi ve yazarı Nazi zulmünden esirgemiştir ayrıca.
Aysın Önen’in güzel çevirisi eşliğinde biz de yürüdüğümüzü, mekân ve zaman kadar bu iki eşsiz kişilikle birleştiğimizi hissederiz. Başta ‘birkaç kuru mektupla’ ve Seelig’in çabasıyla köklenen dostluk, Walser’ın özgün şüpheciliğinin şapkası altında ilerler. Notlardan anladığımız gibi, Seelig salt bir eşlikçi değil, yaratıcı bir yürüyüş yazarı ve adeta eleştirmendir. Başlarda yürüyüş sırasındaki psikolojiyi vermekteki şu ustalığına bakalım onun: “Suskunluğumuz, birbirine doğru yürüdüğümüz dar bir köprü oluyor. Tepelik, cinsiz perisiz ormanlık ve çayırlık kırsalda kafamıza güneş geçe geçe yürüyoruz.”
Sadece Robert Walser’ın iç dünyasına dalmak için değil; onun vesilesiyle sanatı, şairi, yazarı, dostluğu, hayatı, 1936-56 arası Avrupa kültür ortamını düşünmemize imkân vermesi yönünden de çarpıcı bir ‘yürüyüş kitabı’yla baş başayız. “Edebiyat sevgi saçmalı, sıcak olmalı” diye konuşan Walser, ‘devletin edebiyat ebeliğine’ soyunmasını da istemiyor. ‘Yabanı kovalayan avcı gibi şiir kovalamak, şairlerin işlerinin ancak özgürlük içinde meyve verebileceğini düşünmek, toplumun yadsınamayacağını, onun içinde yaşamak ve onun için ya da ona karşı mücadele etmek gerektiğini’ söylemek yine onun dünyasının izleri.
En önemli taraflardan biri de Walser’ın ‘insanı bir bütün olarak’ değerlendirmesidir. Ona göre şehir çok önemlidir. “Şehirleri ele geçirmeyen, halkın kalbini ele geçiremez.” Yalnızlık şairin iklimidir. “Bir şair ne kadar az faaliyet ve ne kadar küçük bir çevreye ihtiyaç duyuyorsa genellikle yeteneği o kadar anlamlıdır.” Hasılı, eşsiz bir güzel yürüyüş kitabı edebiyatın doğasında gerçekleşmiş.
ROBERT WALSER İLE YÜRÜYÜŞLERİMİZ
Carl Seelig
Çeviren: Aysın Önen
Everest Yayınları, 2022
148 sayfa.