Güncelleme Tarihi:
Füruğ (1): Farsçada Işık, Nur, Aydınlık.
Füruğ (2): Bir Kuş. Belki de bugün pek çok kadının ruhunda hâlâ yaşayan bir Zümrüd-ü Anka: Füruğ Ferruhzad.
5 Ocak 1935, Füruğ’un doğum günü. 88 yıl önce. O eşsiz uçuşun başladığı gün.
O, her şeyden önce bir şair. Sonra, aşka inanan tutsak bir serçe. Bazen enginlerde uçan genç bir şahin, bazen de dizelerindeki gibi, bir yaban güvercini. Dedim ya, sadece bir kuş. Şiirlerinde metaforik olan olmayan pek çok sevdiği sözcüğü sıklıkla kullandı. Kafes, Acı, İsyan, Duvar, Tutsak, Pencere, Bahçe, Gece… Ama şu iki sözcük diğerlerinden hep bir adım öne çıktı: Kuş ve Aşk.
Aşk malûm. Onsuz yaşayamayacağı bir şeydi. Sıklıkla kullandığı “Kuş” sözcüğü ise, bir metafor değildi onun şiirinde. Ta kendisiydi. Kuşun türü değil; ontolojik hâliydi önemli olan. Kuşluğundan gelen yazgısı, kafes içindeki esareti, kırılganlığı… Ama aynı zamanda da günü geldiğinde başka dünyalara kaçabilme umudunu taşıyan kanatlar… Şiir de, başlangıçta kendini koruduğu bir kafes, sonrasında da parçalayıp başka göklere uçmasını sağlayan kanat oldu ona…
“…gel kapıyı aç ben kanat açayım
apaydın göklerine şiirin
uçmaya bıraksan beni
gül olurum gül bahçesinde şiirin…”
İsyan/Tutsak’tan. (1)
Şiir kitaplarının adı aslında hayatının eş zamanlı bir özetiydi. Tutsak… Duvar… İsyan… Yeniden Doğuş… Hiçbir şairin şiiri belki de yazgısıyla bu kadar örtüşmemiştir. Bu, yaşadıklarını sadece kendi kurduğu şiir diliyle ifade edebilmesinden geliyordu kuşkusuz. Her dizesi yaşanmış bir an veya o ânın duygusal temsiliydi. Her sözcüğü bu bağlamda yalan makinesine sokulabilirdi. Öylesine gerçek. Eril ve muhafazakâr bir kültürün içinde çırpınan kanat sesleri… Bir yanda Şah Monarşisi, diğer yanda molla bağnazlığı. Ondan önce Fars yazınında hiçbir kadın “böyle şiirler” yazmamıştı.
“…günah işledim hazla dolu bir günah
titreyen, mest bir bedenin yanında
ey Tanrım ne yaptım bilmiyorum ben
o sessiz ve karanlık inzivada…”
Günah/Duvar’dan. (2)
Bir yandan kendini doğurmaya çabalarken, doğurduğun canı da ömrünün sonuna dek görememeyi göze almak?.. Bunu başarıyorsan acılarınla yavaş yavaş ölmeyi de başarabiliyorsun belki de. Oğlunu görememenin acısını evlat edindiği Hüseyin ile biraz olsun hafifletmeye çabaladı. O, yapılmayanı, kabul edilmesi olanaksız olanı seçti. Hem de kadın olmanın zaten doğuştan bir “Sisifos Kayası” olduğu coğrafyada. Seçimlerinin suçluluğunu da kanatlarında taşıyarak. Hiçbir şey tesadüf değildi. Belki o kaza bile.
“…toprak her an kendine çekmekte beni
yoldan gelip yetişirler gömülmeme
ah, belki âşıklarım gece yarısı
çiçek bırakırlar kederli kabrime…”
Sonraları/İsyan’dan.(2)
Şiirinin gücünün de farkındaydı. Ve ortaçağdan beri süregelen “cadı avına“ çıkmış olanlar tarafından en başında, daha kanatlarını çırpmadan önce, “lanetlenmiş ilk örnek” olacağını biliyordu. Ne yazık ki bu cadı avı hâlâ sürüyor. Baskı, zulüm, şiddet el değiştirdi sadece. Bunun için Füruğ, kafesinde sıkışıp kalan veya özgürlüğe yeltenip cezalandırılan bütün kuşların şiirini söyledi daha o günlerden. Bir şiirinde dile getirdiği gibi, “seslerin en son sesiydi” belki de. Ama alışılmış kalıpları kırarak, kendine özgü sesiyle.
“…ellerimi bahçeye dikiyorum
yeşereceğim, biliyorum, biliyorum, biliyorum
ve kırlangıçlar mürekkepli parmaklarımın çukurunda
yumurtlayacaklar…”
Yeniden Doğuş/Aynı adlı kitaptan.(1)
Aşkın ne olup olmadığı yüzyıllardan beri sorulageldi. “O hazzı düşünür, bilmez ki ben, ölümsüz olan hazzı isterim,” diyordu bir şiirinde. Aşağıdaki dizelerden sonra aşk hakkında daha ne yazılabilir ki?..
“tüm varlığım benim, karanlık bir ayettir
Seni kendinde tekrarlayarak
çiçeklenmenin ve yeşermenin sonsuz seherine götürecek.
ben bu ayette seni ah çektim, ah
ben bu ayette seni
ağaca ve suya ve ateşe aşıladım…
Yeniden Doğuş / Aynı adlı kitaptan. (1)
Füruğ’un kısa Biyografisi:
5 ocak 1935 : Muhammed Ferruhzad ve Turan Veziri Tebar’dan doğma, Tahran’ın 5 nolu ilçesine kayıtlı, 678 nolu cüzdan sahibinin doğumu.
1951: Evlilik. (16 yaşında)
1952: “Tutsak” ilk baskı.
1953: Oğlu Kâmyâr’ın doğumu.
1954: Boşanma. Ve bir daha oğlunu hiç göremedi.
1956: “Duvar” ilk baskı.
1957: “İsyan” ilk baskı.
1958: İbrahim Golestan ve Sinema ile tanışma.
1960: İlk oyunculuk ve yapımcılık deneyimi.
1962: “Bir Ateş” filminin başarısı ve “Ev Karadır” belgeselinin çekimi.
1963: Çektiği “Ev Karadır” filminin büyük ödül alması. “Yeniden Doğuş” ilk baskı.
1965: Bernardo Bertolucci’nin onun hakkında belgesel film yapması
1966: Şiirlerinin Almanya, İngiltere, Fransa ve İsveç’te yayımlanması
1967: 13 Şubat Pazartesi. Behmen ayının 24’ü. Saat 16:30. Kaza. Kuşun Ölümü.
Sadece 32 yıl 1 ay. Ne acı ki cenaze namazını kılacak hoca bulunamadığından iki gün bekletildi. Sonra hep betimlediği gibi, derin bir uykuya yattı.
“İnanalım Soğuk Mevsimin Başlangıcına” ölümünden sonra yayınlandı.
KUŞ ÖLÜMLÜDÜR
içim sıkılıyor, içim sıkılıyor
avluya çıkıyorum ve parmaklarımı
gecenin gergin teninde gezdiriyorum
hiç ışık yok, hiç ışık yok
kimse güneşle tanıştırmayacak beni
kimse serçelerin şölenine götürmeyecek beni
uçmayı anımsa
kuş ölümlüdür.
Kuş Ölümlüdür/İnanalım Soğuk Mevsimin Başlangıcına (2)
Evet, kuş ölür; ama biz bu uçuşu asla unutmayacağız. Jin… Jiyan…Azadi…
Doğum günün kutlu olsun Füruğ, bu da senin için:
Füruğ’a.
HATIRLA
Yaz biter: sen maviyi hatırla.
Gül solar: hatırla kokusunu
ve tomurcuğun sabrını.
Kar bu, erir: sen sessizliğin kudretini hatırla.
Güneş batar: yüzünde o kızıllık kalsın.
Hatırla o ilk bakışın alazını: gelenler gider.
Yağmur diner: sen nemli tenlerin bereketini hatırla
ve yanaklarında kuruyan çocukluğunu.
Kurşun deler, bıçak keser:
Sen zalimin tereddüdünü hatırla.
Uçar gider rüyalar: aklında uykunun hafifliği kalsın.
Şiirler de unutulur bir gün:
Sen herkesin unuttuğu o sözcüğü hatırla
Hatırla ki
ölmesin kuşlar.