Güncelleme Tarihi:
İlk kez, 1955 yılının bir günü, cebimde bir defter, bir kalem, İstanbul’un tek sanat galerisi, o 60 metrekarelik Maya’nın kapısından içeri girdiğimden bu yana 62 yıl geçmiş.
O gün, bu galeride bir sergisi olan, sanat dünyasından kimsenin tanımadığı genç bir ressamla görüşecektim, yazılarımı yayımlayan Vatan gazetesi adına.
Aradan geçen zaman, yalnız uzunluğuyla değil, yaşadıklarımızla, ortaya koyduklarımızla, iki Türk gencinin, tek tek ve beraber sanat yaşamlarının derin izlerini taşır.
Onların bu 62 yılının öyküsü, kendilerini handiyse sıfırdan inşa eden iki genç insanın öyküsüdür. Yazılarla, resimlerle, kitaplarla, sergilerle dolu, dopdolu bir yaşam... İstanbul’da ve Paris’te.
2011’de yayımladığım mektuplaşmalarımıza, ‘Batı Kültürü Önünde Hiçbir Saplantım Yok’ başlığını vermiştim. Bu, Yüksel’in bir mektubundan aldığım bir cümleydi ve bizi bundan daha iyi anlatan bir cümle olamazdı.
Yüksel, 1968’de geldiği Paris’te, bir hafta öncesine değin yaşadı ve çalıştı. Yüzlerce yapıt bıraktı ardında. Değerleri her geçen gün keşfedilen yapıtlar...
Şimdi, ikimizden biri gidiyor diye, onun resimleri de gidecek; o artık aramızda değil diye, unutulacak değiller ya.
Aklın, yaratıcılığın, özgürlüğün düşmanlarına inat yaşamaya devam edecekler.
Her geçen gün etkilerini artırarak.
Buna hiç kuşkum yok.
Güle güle dostum.
O, olmayan ülkede, yakında buluşuruz.
23 Nisan, 2017