Güncelleme Tarihi:
İlk kitabınızı yazmak için neden bu kadar beklediniz?
1958 İstanbul doğumluyum. Evli ve iki çocuk annesiyim. Oldukça geç başladığım eğitim hayatım hala devam etmekte. Öğrenmenin son nefese kadar devam edeceğine inanıyorum. Sanatçıyım ve aynı zamanda sanat tarihçisiyim. Yeditepe Üniversitesi doktora programındayım. Yazma hikâyem ise sevgili hocam Pınar Çelikel’i bulunca başladı. Onun yazı atölyesine kayıt oldum. 14 ay birlikte çalıştık. Bekleme sebebim ise şöyle; 16 yıl öğrenciliğim devam ediyordu. Mürşidimle Tevrat’ta bir metin var. “Her şeyin bir zamanı var, göklerin altındaki her olayın zamanı vardır” yazar. Buna inanıyorum. Kendi hazırlıklarım, yıllar süren mürşidimden öğrendiklerim ve yazmak için doğru öğretmen. Pınar Çelikel hocam benim için en doğru öğretmendi.
Bu kitabı yazmaya nasıl ve hangi duygularla karar verdiniz?
Bir şeyler o kadar çok birikmişti ki... Bu bilgiler, yaşanan imtihanlar, eğer yazmasaydım, benimle toprak olacaktı. İnanıyorum ki benim gibi arayışta olan ruhlar bir kapı açabilir. Dedemizin sağlığında hazırlıklar tamam değildi. Her zaman biraz bekle derdi. Sonunda o Hakk’a yürüdü. Ondan sonra üç yıl daha geçti. Şimdi kısmet oldu.
Kitabın yazım aşaması nasıl geçti, neler yaşadınız?
Yazım aşaması kolaydı diyemem. Çünkü her şeyin üstesinden çalışmakla gelindiğine inanıyorum. Elbette bir hoca, yol gösterici kolaylaştırsa da yine kişinin bireysel olarak oldukça çok çalışması gerekiyor. Ben çok şanslıydım Pınar Çelikel hocam karşıma çıktığı için. 16 yıl içinde yaşadığın bilgileri okuyucuya anlatırken, dil olarak kolaylaştırmak gerekiyor. Ruhsal bilgi ağır gelebilir. Sadeleştirmek lazım. Ve bazı rüyalarda yol gösterici oldu. Tekrar yaşamak bazı şeyleri duygu doluydu.
Sizce bu kitabı kimler okumalı?
Şu kesim ya da bu kesim okusun diyemem. Mesnevi zaten baştan sona insanı anlatır. Tasavvuf zaten insanla başlar. İnsan kendisi kimmiş bu bilgiler kaynaklar vasıtasıyla anlatılıyor. Ama bazı kişiler ben kimim, niçin yaratıldım gibi soruları daha soruyor. Cevaplar bu kitapta... Akademisyen olduğum için gençlerle çok birlikte oldum. Onların kimlik bulma arayışı çok daha fazla... Onlara da çok hitap edecektir. İhtiyacı olan herkese ulaşsın isterim.
Kendine dünyada bir yol arayanlara tasavvufu nasıl anlatırsınız?
Yaratıcı Allah kendi kimliğini, kendi güzelliğini insandan dile getirdi. Hz. Mevlana’ya sordular. Yaratıcı ne kadar büyük? Mevlana şöyle cevap verdi; “İnsan olmasa yaratıcı bilinmeyecekti.” Tasavvuf insanı anlatır, sevgiyi anlatır. Mevlana’nın her konuşması sevgi üzerine... “Sevgisiz aşksız geçen ömrü ömür sayma” der. Ve tavsiye eder. Sevgisiz kimselerden uzak dur.
Tasavvuf zorlu bir yol mu?
Tasavvuf çok tatlı bir yol. Sadece “İman ve temiz gönül” istiyor. Herkesi tüm yaradılışı bir görmemizi sağlayan bir yol. Hz. Mevlana şöyle diyor; “Din dil farketmeden, kimsenin suçunu gözetmeden hepsini sevgi ile kucaklamaya geldim. Hiç kimseyi ayırmaması birleştirmesi, bugün en çok ihtiyacımız olandır. Sabır ise gerçekten arayışta isen o sabır, cesaret, güç hepsi sana veriliyor. Tanrı tarafından… O zaman hakiki mutluluğu tadıyorsun. Tanrıya kalbini teslim edersen sevgin ve aşkında varsa güzelliklere ulaşıyorsun.
Dedenizin size verdiği en güzel öğütlerden birkaçını paylaşır mısınız?
Dedemizin en güzel armağanı bu güzel yolu ve inceliklerini öğretmek oldu. Senin ruhunda bu yüce ruhlara yakınlık varsa kolaylıkla geçersin onların tebasına derdi.
“Tanrı insanlara verdiği güzelliği ve akılı sever” derdi, yaptıkları işlerle akıllı olduklarını ispatlarlar. Aklını her zaman güzel işlerde kullanacaksın, insanlığın iyiliğine ve güzelliğine… bu en önemli öğütlerinden biriydi.
“İki günü bir olan bizden değildir” Mevlananın bu sözünü çok sık tekrar ederdi. Bir günün diğer gününden daha ileri olacak. Ve Hakka yürümeden bir gün önce konuştuğumuzda tevazu içinde olursam onun tecellisini görebileceğimi söylemişti. Benim için hazine değerindeydi.
Tevazuda durmak dedemiz için çok kıymetli idi. Çünkü o zaman onun yarattığı her şeyi seviyorsun ve Aşk içinde oluyorsun.
Son olarak bulunduğun an’ın en kıymetli olduğu üzerine idi.
Ve Hz. Mevlana’nın şu sözü çok iyi anlatır: “Her gün bir yere konmak ne güzel, bulanmadan donmadan çıkmak ne hoş... Dünle beraber gitti cancağazım ne kadar söz varsa düne ait... Şimdi yeni şeyler söylemek lazım...”
Şükretmek... Elindeki her şeye... Tüm nimetlere fazlasını istemeden şükür etmek. Şükür ettikçe artar derdi.
Meral Yıldız hakkında
Meral Yıldız, 1958 yılında İstanbul’da doğdu. Yeditepe Üniversitesi Plastik Sanatlar Bölümü’nden 2012 yılında mezun oldu. 2014 yılında aynı bölümde yüksek lisansını tamamladı, şu anda bu bölümde doktorasını yapıyor. 2017-2021 yılları arasında Gedik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde öğretim görevlisi olarak görev yapan Yıldız, atölyesinde resim çalışmalarını sürdürüyor.