Güncelleme Tarihi:
‘Polar Bears International’da görevli biliminsanlarından Steven Amstrup 2020 yılının temmuz ayında BBC’ye yaptığı açıklamada, “İlk kez kutup ayısı yavrularının varlığını sürdüremeyeceğini gördük. Yavrular doğacak ancak dişilerin, buzsuz geçen sezon boyunca süt üretmelerine yetecek vücut yağları olmayacak” ifadelerini kullandı. Sadece kutup ayılarının değil binlerce türün sonunun gelmesine sebep olacak küresel iklim değişikliği son sürat devam ediyor. Avustralyalı yazar Charlotte McConaghy’nin distopik romanı ‘Göçmen Kuşlar’ o ünlü fotoğraftaki, kutup ayısının üstünde durduğu minicik buzulun da eridiği zamanlarda başlıyor. Roman odağına çocukluğundan, hatalarından ve anılarından kaçan bir kadının, belki de son göçlerinde olan arktik denizkırlangıçları sürüsünü izleyerek Grönland’dan Antarktika’ya yaptığı ‘son göçü’nü alıyor.
“Hayvanlar ölüyor. Yakında bu dünyada yalnız kalacağız” diyerek başlıyor ‘Göçmen Kuşlar’ın anlatıcısı kuşbilimci Franny Stone. Anlatıcı onu takip cihazı taktığı üç denizkırlangıcının arkasından gitmek için gerekli olan tekneye alabilecek kaptanı ikna etmeye çalışıyor. Stone, Kaptan Ennis’e kuşlar aracılığıyla çoğu tür yok olsa da avlayabilecekleri ringa balıklarının nerede olduğunu bulabileceklerini söylüyor. ‘Saghani’ yani ‘Kuzgun’un mürettebatına katılmasına izin vermesi için en sonunda onu ikna ediyor. Dünyanın hâlâ tanınabilir bir döneminde geçen distopik anlatı, dünyanın en kuzeyinden en güneyine yapılan yolculuğun destanına dönüşüyor.
Dünya üzerinde bir hayvanın yaptığı en uzun yolculuğu denizkırlangıçları yılda iki kere yapıyor. Bu dayanıklılık eylemi, içgüdüsel hareket aslında romanın metaforunu oluşturuyor. Bu göç, Franny’yi kontrol edemediği kendi içgüdüsel hareketine itiyor. Kuşların geri dönme ihtimali olsa da anlatıcı son zorluğun üstesinden gelebileceğini düşünemiyor. Aslında Franny, hem kocasının (kuşbilim profesörü ve hayatta kalan birkaç hayvan türünün savunucusu) işini yapmasına yardım etmek hem de uzun süredir devam eden suçluluk duygusundan kurtulmak ve kendinden kaçışını sürdürmek için kuşların peşine takılıyor.
Roman boyunca ‘Kuzgun’ güneye doğru tehlikeli sularda ilerledikçe, hükümetlerin yaptırımlarından ve toplumdan uzaklaştıkça Franny’nin kendi karanlık geçmişi yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Hem bir macera romanı hem de iklim krizi sonrası dünyanın sonu anlatısı olan roman, annesi ve babasının terk ettiği çocuğun yaşadığı dramı da okuyucusuna sunuyor. Franny yolculuk sırasında geride bıraktığı kocası Niall’a yazdığı mektuplar ve hatıraları vasıtasıyla sürekli birçok zaman içinde mekik dokuyor. Franny’nin anlatımı puslu bir denizde ilerleyen gemi gibi tam olarak gerçekleri görmemizi engelliyor. Gemi mürettebatı içindeki sessizliği, mürettebattan ve okuyucudan sakladıklarıyla güvenilmezliğini artırıyor. Ama Franny’nin karanlık kederinin gizemi okuyucuyu romanın ilk sayfasından itibaren kendisine çekmeyi başarıyor. Doğa ve özellikle kuşlarla olan bağı neredeyse efsanevi olsa da bu yolculuk için ne kadar kahramanca davransa da sadece okuyucu, huzursuz ve çaresiz hissettiğini görebiliyor.
‘Göçmen Kuşlar’ hayatının her noktasında acı çekmiş bir insanın hem kendi hem de dünya için tuttuğu yasın romanı. İklim değişikliğinin hesaplanmaz sonuçlarına karşı olabilirliklerin anlatısı. Kayıpların ve az da olsa kurtarılabileceklerin tahayyülü... ‘Göçmen Kuşlar’ın güçlü anlatıcısı Franny, her sayfası verimli ve heyecan verici, suçlayıcı ama bağışlayıcı, korkutucu ama sonucunda umut verici olan bu roman aracılığıyla okuyucuyu ‘Kuzgun’un mürettebatı olması için davet ediyor.