Güncelleme Tarihi:
ÖNER ERKAN
'Bir heves olarak başlayan serüven çetrefilleşti'
Dünyada Karşılaşmış Gibi, Krek
Afife Tiyatro Ödülü, En İyi Erkek Oyuncu
Sadri Alışık Tiyatro Ödülü, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu
BERKAY ATEŞ
'Tarihi ürettiklerimizden okuyacağız, elimizden ne gelirse yapacağız'
Hakikat, Elbet Bir Gün, D22
Direklerarası Seyirci Ödülleri,
En İyi Erkek Oyuncu
‘En İyi Erkek Oyuncu’ ödülü, ‘Hakikat, Elbet Bir Gün’ün Berkay Ateş’e getirdiği ilk ödül değil... Yazarı da olduğu bu oyunla, 2017 Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü’ne layık görülmüştü. Ateş, kurucularından olduğu D22’nin politik sözlerini sakınmadan, hayatın tam içinden seslendikleri oyunlarıyla, 2013’ten beri hayatımızda. Emin Alper’in bol ödüllü ‘Abluka’sındaki performansıyla 2015’te Venedik Film Festivali’nin kırmızı halısında ‘En İyi Erkek Oyuncu Adayı’ titriyle yürümüşlüğü de var, aynı sene Altın Koza Film Festivali’nde ‘Umut Veren Genç Oyuncu’ seçilmişliği de... Bugün; sezonda birden fazla oyunla seyirciyle buluşan, yerli tiyatroya kalemiyle de katkı sunan, sinemayı ihmal etmeyen (En son Ankara Film Festivali’nde, Serhat Karaaslan’ın yönettiği ‘Görülmüştür’deki rolüyle ‘En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü aldı), rol aldığı dizilerdeki iyi oyunculuğuyla geniş kitlelerin kalbine yerleşmiş, kuşağının çalışkan oyuncularından Berkay Ateş. Kapısından istatistik okumak üzere girdiği Mimar Sinan Üniversitesi’nin konservatuvarından mezun. D22 yolculuğu ise mezuniyetten bugüne sürüyor...
‘Hakikat, Elbet Bir Gün’ için “Yazdığım diğer oyunlardan biçim olarak farklı bir yapıda; yakıcı toplumsal gerçeklikleri distopik bir dünyayla anlatıyor. ‘Hakikat’in elimizden nasıl alındığını ve bunun meşruluğunu sorguluyoruz; D22 olarak tam da bu tartışmaların içindeyiz...” diyor. Oyunculuğunun, yazarlığının ödüllerle karşılık bulması ise mutluluk kaynağı: “Her alanda, bu şartlarda üretim ortaya koymak çok zor. Kıymet verildiğini görmek insanı motive ediyor.”
Yazma ve oynama eylemlerinin birbirini desteklediği kanısında: “Oynayacağım karakterlere, yazarının gözünden bakabilmeyi öğreniyorum. Yazarken karakter yaratımını daha çok düşünüyor insan, bu pratiği oyunculuk yaklaşımımda da daha fazla soru sorduğum bir hale getirdim. Bu yaşlarımızda geriye hikâyeler, oyunlar, filmler bırakabilmek değerli benim için. Tarihi buradan okuyacağız ve elimizden ne geliyorsa yapacağız. Soru sorarak, eğlenerek... Üretimlerimiz de yaşayabilmek için hayatımızın bir parçası...”
İMER ÖZGÜN
'Derdimi ulaştırdığımda mutluluktan deli oluyorum'
Senaryo, SiyahBeyazveRenkli
Direklerarası Seyirci Ödülleri,
En İyi Kadın Oyuncu
İlk kez bundan 10 sene önce rol aldığı, mezuniyet oyunu ‘Senaryo’da canlandırdığı ‘Anne’ karakteri, İmer Özgün’ü -rolle ikinci buluşmasında- sezonun en iyi kadın oyuncularından biri arasına soktu. Özgün bu sene, SiyahBeyazveRenkli’nin son prodüksiyonu ‘Senaryo’ ile sahnedeydi. 19. Direklerarası Seyirci Ödülleri’nde ona ‘En İyi Kadın Oyuncu’ unvanını getiren ‘Anne’ için “Yeri, hissi ayrı. Suyun derinliklerini merak edip yüzüp yüzemeyeceğini düşünmeden kendini suya bırakıyor.Bendeki karşılığı tam olarak masumiyet...” diyor.
SiyahBeyazveRenkli’nin oyunlarında, dönem dönem TV dizilerinde karşılaştığımız İmer Özgün, 1987 İstanbul doğumlu. Çocukluk yıllarından bir kare; anneannesinin evinde bir odada, tek başına, yarattığı hayali karakterlerle oynuyor, hikâyeler kuruyor. “Oyuncu olma sevdası oradan belki de” diyor bugün. Dans, müzik, tiyatro flört ettiği dallar. Finale kalan oyunculuk oluyor... İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’nü bitirdikten sonra “birbirini seven, güvenen, kavga edebilen” bir arkadaş grubu olarak SiyahBeyazveRenkli’yi kuruyorlar. Eşi, oyuncu Salih Bademci de aynı ekibin parçası, son oyunda da rol arkadaşı... Şu sıra bir yandan da oyunculuk yüksek lisansını tamamlamakta Özgün.
‘Senaryo’ için “Bir gerçekliğin yok edilme hikâyesi. Seyirciyi gerçekle kurgu arasında bırakıyor” tanımını yapıyor: “Anne, kocasıyla olan hikâyesini satmaya çalışıyor, hikâye yapımcılar tarafından manipüle ediliyor. Bu müdahale kızı da bir yok oluşa sürüklüyor...” Uzun süredir Michael Chekhov tekniğiyle ilgili: “Hayal gücü ve beden odaklı bir teknik. Rolü hayal ederken özgür kalmaya, kişisel tecrübelerim üzerinden gitmekten ziyade karakteri dünyasında hayal etmeye çalışıyorum...” Ödülü sorunca “Bağışıklığım düştüğü anda vitamin gibi geldi. Bu işi kalbimi açarak yapmaya çalışıyorum. Derdimi ulaştırdığımda mutluluktan deli oluyorum” diyor. İmer Özgün ile SBR’nin yeni işlerinde, kalbinden çıkanlarla buluşmaya devam edeceğiz.
DENİZ KARAOĞLU
'Takdirle gelen ‘elektrik’ bünyeye geçiyor'
Kader Can, BAM İstanbul
Sadri Alışık Tiyatro Ödülü, En İyi Erkek Oyuncu
Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Ödülü, En İyi Erkek Oyuncu
Her yeni işinde el artıran bir isim Deniz Karaoğlu. 2011’de ‘Yalnız Batı’da enerji saçıyordu, ‘Parçacıklar’da “Vay vay vay” dedirtti, geçen sene ‘Mutluyduk Belki Bugüne Kadar’da oyunun birkaç adım önüne çıktı, bu sene Bam İstanbul yapımı ‘Kader Can’da, insanı herkese “Allah aşkına izleyin!” dedirten noktaya geldi. Murat Mahmutyazıcıoğlu’nun yazıp yönettiği tek kişilik oyundaki performansıyla hem Sadri Alışık hem de Tiyatro Eleştirmenleri Birliği jürisince ‘En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’ne layık görüldü.
‘Kader Can’da adeta tek ve uzun bir rap şarkısı söylüyor; her bir kasıyla, siniriyle, sırtında onlarca karakter; akıldan çıkması zor bir performansa imza atıyor. Oyunu -yazarın rolü kendisine teklif edeceğinden bihaber- okuduğu ilk anda sevmiş. Devamında yazar-yönetmen Mahmutyazıcıoğlu ve koreograf Gizem Bilgen’in ‘komutasında’, askeri disiplinle geçen üç aylık bir çalışma var: “İkimiz de ilk defa tek kişilik oyun yapıyoruz. Birbirimizden nefret ettiğimiz o kadar çok an oldu ki (gülüyor)... Yapıyorum, yapıyorum olmuyor. Ezberim çok kuvvetlidir ama monolog çok zormuş. Bir de Murat şiir gibi yazdığı için, hiçbir şey katmadan ezberlemek zordu...” Dahası, ‘amatör rapçi’ Kader Can’ın aksine, rap’le yoğun bir mesaisi yokmuş oyun öncesi... Işık hızıyla ses-hareket değişimi yaparak canlandırdığı onca karakter arasında oynamayı en sevdikleri ise anne ve Ayla olmuş: “Bir erkek kadını oynarken karikatürize edilir, indirgenir ya... Ona girmek istemedik. O yüzden de birazcık flu bir zeminde gidiyordum. Anne genel provaya doğru somutlaşmaya başladı ama oyunlarda çok ısındı. Şu an anneyi oynamaya gidiyorum resmen!”
Oyunculuk eğitiminde Şahika Tekand’ın ve Yeditepe Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nün imzası olan Karaoğlu, bir rolü çalışırken oyunu ilk okuduğundaki hissi hiç kaybetmemeye çalıştığından bahsediyor. Ödüllerle, takdirle gelen ‘elektriğin’ bünyeye geçtiğini anlatıyor: “Belki de ilk defa bu oyunumda performansım bu kadar konuşuldu. ‘Deniz’i görün’ falan gibi bir durum gerçekten bu oyunla oldu. En hoşu oydu...”
FUNDA ERYİĞİT
'Karakterle direkt bağ kurmayı seviyorum'
Fotoğraf 51, Craft Tiyatro
Afife Tiyatro Ödülleri, Sadri Alışık Tiyatro Ödülleri,
Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Ödülleri / En İyi Kadın Oyuncu
Direklerarası Seyirci Ödülleri,
Küçük Salon En İyi Kadın Oyuncu
Bilim tarihinde ‘görünmez kılınmış’ kadınlardan biri. DNA’nın tarihteki ilk fotoğrafını çeken, lakin titiz çalışmalarının ‘meyvesini’ bir dizi erkek araştırmacının yediği bir bilim kadını: Rosalind Franklin... İsmini; Anna Ziegler’in kaleme aldığı ve Çağ Çalışkur yönetiminde bir Craft Tiyatro prodüksiyonu olarak sahnelenen ‘Fotoğraf 51’le sıkça duyduk bu sene. Rosalind’i canlandıran Funda Eryiğit bu tutkulu ve zorlu kadını sahneye taşıdığı etkileyici performansıyla hem seyircinin hem de dört büyük ödül jürisinin takdirini kazandı.
İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’ndan mezun olduğundan beri rol aldığı dizilerden sinema filmlerine ve oyunlara hep pürdikkat seyre daldığımız bir oyuncu oldu Funda Eryiğit. Kuşağının en dikkat çeken kadınlarından. Enteresan bir tesadüftür, İstanbul Devlet Tiyatrosu yapımı, hayli ses getiren ‘Sessizlik’te de (2012) yine tutkulu bir kadını canlandırıyordu. ‘Silence’ rolü de Eryiğit’i ödüllerle buluşturmuştu.
Rosalind’i çalışma süreci zorlu ve biraz da yıpratıcı geçmiş ki sonucun bu kadar etkileyici olması belki de biraz bundan: “Karakterle direkt bağ kurmayı seviyorum. Rosalind’in hislerine, eylemlerine yoğunlaşırken her bir duygusunun en yüksek haline varmaya çalıştığımız bir süreçti. Duygusal anlamda yorucuydu ama Rosalind’in dalgalı ve bambaşka hallerini keşfetmemizi sağlaması anlamında çok keyifli zamanlar da geçirdik. DNA çalışmaları ve diğer bilim insanlarıyla ilişkisini gördüğümüz yer var, bir de Rosalind’in kendini anlattığı tiradlar var. Kadının bir halini görürken, başka bir tiratta öyle bir şey anlatıyor ki... O halinin neden öyle olduğuna da işaret ediyor. O yüzden metinde derinlikli bir karakter görüyoruz.”
Ödüllerle gelen iyi bir his var. Peki onca TV işi, sonuncusu Yeşim Ustaoğlu’nun enfes filmi ‘Tereddüt’ olmak üzere bir dizi iyi film, oyunlar ve ödüllerden sonra yıldızının parladığı duygusu var mı? “Yıldızım parladı mı bilmiyorum... Oyunculukla ilgili ne istediğimi ara ara sorgularım... Yakınlarda bir sinema filmini tamamladım. Tiyatro yapacağım, güzel bir internet işi olursa yapacağım, diyordum. Bunlar arka arkaya gelmeye başladı. İsteklerimin gerçekleşmesi adına şanslı bir yıl oldu.”
ARAS AYDIN
'İlk profesyonel oyunum, uğurum, miladım…'
Kalp, Craft Tiyatro
Direklerarası Seyirci Ödülleri,
Küçük Salon En İyi Erkek Oyuncu
Craft Tiyatro’nun Larry Kramer imzalı oyunu, İbrahim Çiçek yönetimindeki ‘Kalp’ izleyenin ‘yüreğini dağlayan’ işlerden... İsmini tiyatro sahnelerinde evvelden pek bilmediğimiz, lakin yoğun bir TV kariyeri olan Aras Aydın ‘Ned Weeks’ rolüyle parladı, parladı ve ilk oyunculuk ödülü ‘Direklerarası Seyirci Ödülü’nü kucakladı. Duygusal olarak yorucu bir sürecin ürünü olmuş Ned Weeks: “Zor duygu geçişleri var, ondan ziyade karakterin dönüşümünü oynamaya kafa yordum. İbrahim’in (Çiçek) isteği de bu yöndeydi. Sevgilisinin hastalığından önceki vurdumduymazlık, yerini hastalıktan sonra savunulması gereken bir davaya, aşka bırakacaktı. Dört aylık bir prova sürecinde her dakikayı verimli kullandık.” Role dair çıkış noktasını şöyle özetliyor: “Bir hetero olarak; başka bir kimliği anlamak, anlatmaya çalışmak -ki 80’ler Amerika’sını düşünürsek, hükümetin ve belediye başkanlarının ne kadar ayrımcı olduklarına değiniyoruz- taklit yahut dışsal olmamalı...Bunu kurgulayarak yola çıktım.”
1989 Ankara doğumlu Aras Aydın’ın sanatla ilişkisi lise döneminde başlıyor. Kendi kendine müzik aletleri çalmayı öğreniyor, besteler yapıyor ve yavaş yavaş oyunculuğa meylediyor. Yeditepe Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nü kazanmasıyla oyunculuk serüveni başlıyor. Kamera önü, okulun ilk senesinden beri tecrübe edindiği bir alan... Arada çocuk oyunları deneyimi olsa da “uğurum, miladım” dediği ‘Kalp’ ilk profesyonel oyunu. “Hırçın, sivri dilli, aktivist bir yazar” olarak tarif ediyor Ned Weeks’i ve oyun arkadaşlarıyla kurduğu ilişkinin altını özellikle çiziyor.
Direklerarası Seyirci Ödülü’nü oyun esnasında, final sahnesinde, Ben Weeks’i canlandıran rol arkadaşı Burak Sarıkaya’dan öğrenmiş: “Bana sarıldığı bir anda, ‘İbo’nun selamı var, Direklerarası Küçük Salon Erkek senin!’ dedi, ağlamaya başladım. Dramatik bir anım içindeyken ödül aldığımı duyunca iyice büyüdü duygularım, selamda dizlerim titrerken ayakta kalmaya çalıştım. Tarifsiz bir duyguydu; vizyon sahibi, objektif ve değerli bir halk jürisinden bu ödüle layık olmak çok kıymetli.”