Güncelleme Tarihi:
Henüz yolun başında topu met üst'e atalım. 2013 yılında Gezi Parkı Protestoları sırasında ortaya çıkan “Sokağın mizahı hep bu kadar iyimiydi” sorusu üzerine kapısını çaldığımızda mizah-iktidar ilişkisine dair sözleri şöyleydi: "Baskıyı diktatörlüğü ve boş karizmayı en kolay patlatan şey mizahtır. Dolayısıyla mesela -o dönem- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başa geldiğinde ilk olarak karikatürcüleri susturmaya çalıştı. Davalar açtı büyük cezalar çıktı. Musa Kart'a kedili karikatürü yüzünden fena taktı. Başbakan, ne yapacağını şaşırdı o dönemde. Penguen'e 50 milyarlık tazminat davası açtı. Misal Özal, Demirel 1 liralık temsili dava açardı. O -Recep Tayyip Erdoğan- bizi bitirircesine yüksek meblağlı davalar açtı. Başbakan, bu dili bilmiyor yani mizah üretme dilini. 'Onların anladığı dille konuşacağım' diyor ya konuşsun da gülelim. Ama yok..."
Konuyu derinlemesine araştırabileceğimiz bir kaynak kitabı Levent Cantek ve Levent Gönenç hazırladı. Muhalefet Defteri – Türkiye'de Mizah Dergileri ve Karikatür isimli çalışma, bu alanda hazırlanan ve çeşitli vesilelerle yayımlanmış makalelerin yeniden gözden geçirilimiş hali. Yanlarında ilk defa bu çalışmada rastlayacağımız karikatür sanatında stereotiplere dair bir inceleme göreceksiniz. Muhalefet Defteri, Teodor Kasap tarafından yayımlanan ilk bağımsız mizah dergisi Diyojen (1870-1873) ile başlayan Türkiye'deki mizah dergiciliğini günümüze kadar inceleyip, kitaptaki, “Argo ve cinsellik gibi yasak edilen ya da bastırılan alanlarla ilgili mizahı kullanış biçimleri, o toplumun bilinçaltına dair ipuçları verebilir. Mizah dergilerinin ne söyle(me)dikleri, neye güldükleri veya neyi eleştir(eme)dikleri toplumu anlamak ve anlamlandırmak adına mutlaka dikkate alınmalıdır” pasajının hakkını vererek her detayı inceliyor. Bu inceleme sayesinde, yurtdışında başarılara ulaşan 1950 Kuşağı karikatürcülerinin, yeni neslin batı etkisinden kurtulmasını öğütlediği yazısındaki, “Genç yaşta kabiliyetlerini gösteren karikatür sanatçılarımızın hepsinin kendilerine has özellikleri vardır. Biz, bu gerçeğe dayanarak, bu neslin evrensel bir Türk karikatürü yaratacağına inanıyoruz” ifadesinin ne derece uygulandığını, hayata geçirildiğini görüyoruz.
Karikatürcülüğün bir meslek olarak kabul edilmesi ve yaygınlaşmasında payı büyük olan, ülkemizde bu alanda erişilen zirve Gırgır incelemenin önemli kısmını oluşturuyor. Efsane dergiyi anlatan Oğuz Aral'ın ifadeleri, bir önceki paragrafta bahsi geçen benzersiz olmanın uygulanabildiğini de gösteriyor: “Bizde resim geleneği olmadığı, hatta yasak olduğu için karikatür Avrupa'dan bakarak, görerek geldi. Yalnız çizgiyi değil, onların konularını, tiplerini de aldık. Mesela uzun zaman Türk karikatürcüleri çöpçüyü Fransız çöpçüsü gibi çiziyordu. Bir hırsız çizildi. Gözü Kızıl Maske gibi maskeli, üzerinde enine siyah beyaz çizgili bir kazak, elinde ipe geçirilmiş anahtarlar ve sırtında çuvalı. Yoo bizim hırsızlarımız öyle değil ki... İşte Gırgır'ın önemli yanlarından biri de bu şablonları kullanmamasıydı. Biz gördüğümüzü çizdik, yani kendi çevremizi çizdik.” Karikatürümüzde ithal simge ve metaforlar, benzerlikler-tekrarlar, karikatürün sosyal ve siyasi olayları etkileme gücü, mizah dergileri ve sol, Türkiye'de İslami mizah detaylı çalışmanın eğildiği konular arasında.
Sözün özü, Muhalefet Defteri, Winston Churchill'in büyük bir güce sahip olduğunu, kamuoyunu yönlendirebildiklerini söylediği, ülkemizde de bir dönem Tan Oral'ın ifadesiyle, “O iktidarı, onun iktidar anlayışını ciddi şekilde eleştirerek sonunda 27 Mayıs gibi sonuca giden bir sürecin içinde yer aldılar” diye eleştirilen karikatürcülerin topraklarımızdaki tarihine her yönüyle bakmak isteyenlerin kaçırmaması gereken bir çalışma, bir başucu kitabı.