Güncelleme Tarihi:
Daha önce yazmış mıydım, hatırlamıyorum: Çağdaş şiirimizin büyük ustası Edip Cansever gerçek bir Shakespeare severdi. ‘Kirli Ağustos’ şairiyle yolun başındayken tanışmıştım, 1968’in iyice sonunda. ‘Cumartesi Yalnızlığı’nı imzalayıp göndermiştim. Taksim’de küçük bir barda buluştuk sonra; üşenmemiş, hikâyelerimi okumuş. Sait Faik, Orhan Kemal özentilerimi hemen yakalamış, açıkça söyledi. Bir tek ‘Yürek Burkuntuları’ üzerinde durmuştu, “Yolun oradan geçecek...” Elli yıl sonra tüylerim diken diken olarak anıyorum.
Shakespeare’i okuyup okumadığımı sormuştu. ‘Hamlet’i Sabahattin Eyüboğlu’nun çevirisinden okumuştum. “Orhan Burian’ınkini de oku” dedi. ‘Macbeth’, ‘Kral Lear’, ‘Bahar Noktası’, ‘ III. Richard’, ötekiler... Ama en çok ‘Hamlet’ üzerinde duruyordu. Yalnızca oyunun baş kişisi, “dünyaya sancılı” -Cansever’in saptaması- Hamlet değil; onun yanı başında, en az onun kadar sancılı Ophelia...
Edip’le -kendisine öyle dememi ısrarla istemişti- benim için o kadar anlamlı dostluğumuz, onu yitirinceye kadar sürdü. Son yıllardan hangisi? Arnavutköyü’ndeki Kaptan’dayız. Edip Cansever ‘Hamlet’i yeniden yazmak istediğini söylüyor. Bir yaz akşamı. Bu kez tiyatroluk özellikleri ağır basan bir ‘Hamlet’ değil, bütün bütün şiirle örülü bir metin. Birkaç kez daha söylemişti. Kendi şairliği için bir sınav sayıyordu. Tasarı usul usul pekişiyor, Hamlet’le birlikte Ophelia da öne çıkıyordu. Bu şiir metnin baş kişilerinden biri olacaktı Ophelia... Yazdı mı, yazmaya başladı mı; sanmıyorum. Çünkü ölümünden sonra, eşi zarif Mefaret Hanım’a sormuştum: Geriye kalanlar arasında Edip Cansever’den, ‘Hamlet’i çağrıştıracak tek dize, tek satır yokmuş. Bununla birlikte şairin isteği, ülküsü bende bugüne dek yaşadı.
Lise yıllarımda Genco Erkal’la Ülkü Tamer’in çevirisi ‘Kel Şarkıcı’yı izlemiştim: Uyumsuz tiyatronun git git ünlenen yazarı Ionesco galiba yurdumuzda ilk kez sahneleniyordu. Sonra hemen ardından Kent Oyuncuları’nda ‘Sandalyeler’ ve ‘Ders’, Fikret Adil’in çevirisi. O oyunların etkisiyle, lise öğrencisi üç beş arkadaş artık Ionesco hayranıyız. İstanbul Şehir Tiyatroları’nda ‘Kral Ölüşüyor’. Fransa’da yeni bir oyun: ‘Macbeth’; Ionesco bu kez Shakespeare’i yeniden yazmış! O incecik, beyaz kapaklı kitabı nasıl heyecanla okumuştum... Karışık kitaplığımda bulamadım. 1990’ların sonunda Mitos Yayınları çevirisini yayınlamış. (Sevgili soyadaşım Cem İleri söz verdi: Sahaflardan bulacak bana.)
Yeniden yazmak, bambaşka bir yorumla, bambaşka bir görüngeden. Bir zamanlar ‘Eylûl’ü yeniden yazmak istemiştim, adı da ‘Ağustos’ olacaktı. Geçti gitti... Ama Doğan Kitap’ın ‘Shakespeare Yeniden’ dizisini ilgiyle izliyorum: “Shakespeare Yeniden, Shakespeare’in ölümünün 400. yılı dolayısıyla başlatılmış, ünlü eserlerinin çağdaş yazarlar tarafından yeniden yorumlandığı bir roman serisidir.” Önce Margaret Atwood’dan ‘Cadı Tohumu’nu okumuştum, salık veririm. Şimdiyse Jo Nesbo imzalı ‘Macbeth’i okuyorum, Can Yapalak’ın çevirisi.
Jo Nesbo “Sevgili okurlar” diyor ve yeniden ‘Macbeth’in nasıl, neden yazıldığını açıklıyor. Olaylar günümüzde geçiyor bu kez, zaman gibi mekânlar da hayli değişmiş, Lady’nin kumarhanesindeyiz. Galiba değişmeyen tek şey, iktidar hırslarının kişiyi nereye sürükleyeceği. Shakespeare’in yüzyıllar önceki gözlemi, hatta –bir bakıma- iddiası hükmünü koruyor. Yapalak çevirmenin notlarında, Nesbo’nun özgün ‘Macbeth’e göndermelerini ayrıca belirtmiş, iyi ki. Bununla birlikte özgün ‘Macbeth’in atmosferi zaten sürgit: “Şehrin en büyük uyuşturucu baronu Hecate, Macbeth’e ulaşıyor ve Duncan’ı öldürdüğü takdirde onu emniyet müdürü yapacağını söylüyor. Üstelik onu koruyacağına dair söz veriyor.”
Koruyor mu? Bilmiyorum, sonuna gelmedim. Tam şuradayım: (Lady, Macbeth’e): “Başaracaksın. Dinle. Duncan’a bir kadeh Burgonya şarabı içirecek ve korumalarının da en azından ‘tadına bakmaları’ için ısrar edeceğim. O an hiçbir şey anlamayacak ama gecenin sonunda biraz sersemleyecekler. Yatağa yattıklarında da kütük gibi uyuyacaklar...”
Bu, yeniden ‘Macbeth’ farklı bir polisiye okumak isteyenler için.