Güncelleme Tarihi:
:mentalKLINIK, kendisini fiziksel gerçeklik ve sanal, her iki dünyayı da tanıyan bir geçiş kuşağının üyesi olarak tanımlıyor. Uzun zamandır estetiklerini bu ikisinin göründüğü eşikte temellendiriyor. Sanatçı ikilisi, son sergilerinde bir bakıma robotları sanat için kandırıyor. Bir sanatçı ikilisi olarak verdikleri ‘Acı Reçete’de biz izleyicilere görmek ile kavramak arasındaki tüm sınırları ihlal etmek düşüyor; bir. Bugüne kadar kullandığımız tüm ev aletlerimize karşı tahakkümü bırakarak ‘transhuman’ bir hayatı melezliği arzu etmek düşüyor; iki.
Elle tutulmaz gözle görülür deneyim, işte online deneyim dediğimde ne kadar eksik söylemiş olabilirim?
Fiziksel olan ile sanal olanın birleştiği yeni melez bir zaman-mekân anlayışına hızla adım attığımız bugünlerde fiziksel paylaşılan gerçeklik tehdit altındayken dijital deneyimlerin artışı beraberinde anksiye getiriyor. Erotik beden ile akıl birbirinden uzaklaşıyor, görme ve duyma dışındaki duyuların uyaranlarında eksilmeler bizi tatmin olmamış, eksik kalmış bedenlerimiz ile duyumsama yeteneklerimizin sorgulandığı empati krizine sürüklüyor. Dolayısıyla online deneyimde eksik olan sadece dokunsal deneyim değil, aynı zamanda duymak ama duyumsamamak, iletişmek ama bağlanamamak, dolayısıyla duyularımızın bombardıman altındayken yaşadığımız empati krizi diyebiliriz.
‘Puff Out’ derken serginizdeki robotlar aslında neyi temizliyorlar?
Robotlar hiçbir şeyi temizlemiyorlar, sadece yaramaz çocuklar gibi ortalığı dağıtıyorlar. Sağa sola parıltılı simler bulaştırıyorlar. Otonom robotlar sensörler aracılığıyla kendinde verili olan pattern’leri kullanarak çalışıyor. Bu esnada bizim onlara sunduğumuz simleri, istenmeyen bir toz olarak algılıyorlar. Sekiz adet robotun bu uğurda görevlendirildiği ‘Puff Out’ enstalasyonunda, robotların ikili, üçlü bir arada hareketleri algoritmalarını kesintiye uğratarak anlık değişimlere sebep oluyor ve bu rastlantısallık, yaratıcı pattern’ler için bir imkân doğuruyor. Toz kutuları çıkarılmış ve görevi dışına taşınan robotlar gösterinin aktörüne dönüşüyor. Ve süregiden bu performans güncel zamanın hareket, hız ve ‘volümü açılmış renkleriyle’ seyre dalmaya davet ederken, baştan çıkarmaya yelteniyor.
SANATIN KAYBOLAN AURASI
O zaman biraz sim, yani ‘glitter’, hatta Glam Rock mı konuşmalı?
Glam Rock deyince bizim aklımıza hemen David Bowie’nin alter egosu olarak yarattığı Ziggy Stardust geliyor. Bir ‘alien’, androjen, tamamen sahte, büyüleyici bir imaj, parıldayan bir ürün, ölümsüz bir kahraman. Glitter hareketi neoliberalizmin ışıltılı vaatlerini ve kırılmadan önce titreşmeye başlayan zemini, muhteşem imgeleri hatırlatıyor. Bugün ise elimizde kalan sadece ne iş yaptığı belli olmayan celebrity’ler var. Rebecca Coleman’in ‘Glitterworlds’ kitabında bahsettiği gibi ‘Glitter’, büyüleyici, havai, hoppa, neşeli, canlı, ışıldayan, yansıtan, dikkat çeken, gösterişli, aynı zamanda her yerde bulunan, takip edilen, yapışan, değiştiren ve dönüştüren, hafif, kadınsı, çocuksu, kuir özellikleriyle dünyalar kurar. ‘Puff Out’ yerleştirmesinin aktörlerinden biri olarak sim/ glitter burada sanatın kaybolan aurasını ikame ediyor.
Sergiyi tarif ederken “Mikro-klima” diyorsunuz. Bu klimanın, doğa ve kültür üzerine ne gibi bir sözü var?
Pandeminin ilk günlerinde Belgrad Güncel Sanat Müzesi’nde Carl de Smet küratörlüğünde ‘Acı Reçete #01’i hazırlamaya başladığımız için online’da geçirdiğimiz zaman, fiziki karşılaşmalarımızdan çok daha yoğun oldu. Başımıza gelenlerin sebebinin tatmin edilmemiş ve tamamlanamayacak arzu prensibinden kaynaklı olduğunu bilerek, baştan çıkararak, arzuyu kışkırtarak, hatta artırarak :mentalKLINIK dünyasına davet ettiğimiz izleyiciyi, arzudan kaynaklı şiddetle buluşturuyoruz. Ayrıca bugün yaşadığımız toplumsal ve politik iklime bakınca şiddetin arzuyu ne kadar artırdığını da görebiliyoruz. Biz işlerimizde ve sergilerimizde bu arzu ve şiddeti mikro-model olarak estetik bir dünyada kurgularken, izleyicinin gerçek dünyadan kopuk, koparılmış bir durumda, klinik bir ortamda karşılaşmalarını planlıyoruz. Bu da mikro-kontrol düzenine karşı bir mikro-klima bölgesi kurmak demek oluyor.
Arzu demişken karantinadan beri aramızdaki mesafe metrik olarak hesaplandı ama ölçümü imkânsız bir şekilde yakınlaşıyoruz. ‘Puff Out’ biraz da bu hesaplanamazlığı anlatmıyor mu?
Online olarak yakınlaşmaktan mı bahsediyorsun? Yoksa insanların fiziksel ve samimi yakınlaşmasından mı?
Hepsi... Sanırım duygusal olarak yakınlaşmak yani yakınlaşmayı arzulamak. Arzunun tamamlanmayacak olmasını, mesafe yüzünden, bunu bilerek yine de arzulamayı kastediyorum. İçinde online da var, fiziksel de...
Bizce ayrışmanın, fakir-zengin, cinsiyet, ırk vb. tüm sınırların bu kadar net göründüğü bir dönem daha olmamıştır. Ülkelerin birbirini görünmez bir virüsün menşei olduğu için suçladığı, Avrupa’nın içindeki ülkelerin bile birbirine sınırları kapattığı, yaşlıları görmezden geldiği bir dönemde, mesleklerin hızla dönüşmesi, kazanan ve kaybeden arasında çok keskin sınırlar çiziyor. Yakın gelecek, COVID-19 öncesinde kalanlar ve günün getirdiği yeni bilgi ve değerlere tutunanlar arasındaki savaşlara sahne olacak.
COVID-19 salgını yüzünden ölenler isimleriyle değil, rakamlarla anıldı. Bu rakamlar borsa değerlerini gösteren ışıltılı tablolarda sergilendi. Zamanın sürekli sayan ruhuyla hesaplaşmak mümkün mü peki?
Uzun zamandır özel verilerin gönüllü olarak paylaşıldığı, yapay zekâ destekli Bio&Neuro-Kontrol mekanizmalarının derinlemesine işlediği ve puanlama sistemli mikro-kontrol düzeninde yaşıyoruz. Sayılamayan şeylerin, sosyal medya profili olmayan kişilerin ‘Düşman’ olarak tanımlandığı bu düzende bize ‘Distopya’ya hoş geldiniz, 7/24 işbirliğiniz için teşekkür ederiz’ deniyor. Bizi bizden iyi tanıyan mikro-hedefli, insan davranış pattern’lerini irdeleyen, derin verileri işleyen FAANG (Facebook, Amazon, Apple, Netflix ve Google) azman teknoloji şirketleri iktidarı dönemine girdik. Güvencesiz insan ile artırılmış yetenekler yüklenmiş yarı-kahraman insana geçiş aralığındayız. Görme ve gözetleme biçimlerinde dışsaldan çok bedene, duyulara dönük boyut değişimi yaşanıyor. Sanatçı olarak biz de derin gözetlemelerin, kontrol mekanizmalarının hem bizim bakışımızda yarattığı algı değişimlerine hem de görünmez politikaların yarattığı anksiyetelere refleks üretiyoruz. Hiper-bağlantının yarattığı hiperstimülasyon sergilerimizdeki deneyime denk düşüyor. ‘Acı Reçete’nin 7/24 işleyen içerik ve formu bulut sistemine bağlı; bir yandan çok romantik hissettiriyor. Sanayi 4.0’ın sensör donanımlı, internet bağlantılı otomasyonun eşzamanlı insansız işleyişinin sanat alanına yansıması olarak hissedilebilir pekâlâ...
Küratörlüğünü Dr. Necmi Sönmez’in yaptığı :mentalKLINIK’in ‘Acı Reçete #02’ başlıklı sergisi 31 Ocak’a kadar Borusan Contemporary’nin internet sitesi, sosyal medya hesapları ve Borusan Müzik Evi vitrinine yerleştirilen ekrandan izlenebilir.