Güncelleme Tarihi:
OYUN BİTİNCE MEKÂNI ZİYARET EDİN!
TERK EDİLMİŞ KIYILAR // NEGATİF FOTOĞRAFLAR
GALATAPERFORM
Video, ses, performans ve yerleştirmenin buluştuğu oyunda seyirci ve oyuncu hiç karşılaşmayacak. Bir ailenin bir araya gelemediği aile yemeğini anlatan oyunu çevrimiçi izleyecek, ardından Yapı Kredi bomontiada’da, oyunun sahne yerleştirmesini ziyaret edeceğiz.
YEŞİM ÖZSOY (yönetmen):
‘Terk Edilmiş Kıyılar // Negatif Fotoğraflar’ tam anlamıyla pandemi dönemi tiyatrosu oldu diyebilirim. Hem dönemin hissiyatı hem koşullar hem seyirci ve ekibin güvenliği konusundaki endişeler bir araya geldi. Bu dönemi yadsıyan bir oyun yapmak bana temelden yanlış geliyor. Fırtınanın içinden geçerken fırtınadan etkilenmemek imkânsız. O fırtınanın rüzgârına uyum sağlamaya çalışıyoruz. Oyun odağına ‘bir araya gelememe’ durumunu alıyor. Farklı bir estetik ve yapı kurmaya çalıştık. Yarattığımız hikâye ve estetikle tiyatroda ve toplumda bir araya gelememe durumumuzun altını çizdik.
Çıkış noktamız, oyunun yazarı Ferdi Çetin’in “bir araya gelememe durumunu tiyatroda yapısal olarak işletmemiz lazım” fikri. Sonuç seyircinin sadece çevrimiçi seyrettiği, sonrasında oyunun bir parçası olarak, yani eksik kalan parçası olarak bomontiada’da fiziksel bir mekânda oyununun yerleştirme dekorunda oyuncusuz bir oyunu, kısıtlı seyir koşullarında seyretme durumu oldu. İçerik ve biçim bir araya geldi, içimize sinen bir oyun oldu.
'TİYATROMUZ GERİ DÖNÜLMEZ BİR ŞEKİLDE EVRİLECEK'
Tiyatronun 2000’lerin başından hatta daha öncesinden süregelen medya ve farklı disiplinlerle flörtü ve dansı var. Hayatımızın içinde zaten var olan medya, dijital ve sosyal medya gibi kültürleri, tiyatronun kendi bünyesinde eritmesi ve birlikte ilerlemesi kaçınılmazdır. Kendi tiyatromuzda biz bu durumu yıllar önce ‘yeni teknolojiler, yeni metinler ve disiplinler arasılık’ üzerine düşünmek olarak tarif etmiştik zaten. 2006’da ‘3. Evren’ diye bir oyun yapmıştım, şu sıralar çıktığımız GalataPerform mekânında. Bilgisayar ile etkileşimli ekranlar yoluyla beyaz bir küpün içinde oynayan oyuncular vardı. Sonrasında ‘İz’i, sekiz kameralı iki ekranlı oynanan sahnede canlı olanla ekranda canlı olanı birleştiren bir yapıydı. ‘Yüz Yılın Aşkı’, ‘Yaşlı Çocuk’, ‘Yüz Yılın Evi’ gibi oyunlarda sinema yönetmeni Melisa Önel bile beraber çalıştık. Geldiğimiz noktada dijitalleşme olarak tabir edilen şeyin öncesi çoktan vardı. Yeni gelen nesil de biz istesek de istemesek de bu dünyaya doğdu ve gereksinim ve dünyaları bunun üzerine. O nedenle fortnite oyununda sanal dünyada buluşup bir konser seyretmekten tutun, sosyal medyada gerçek hayatta var olmayan karakterlerin dünyasında kaybolmaya, üç boyutluluğa, Netflix ve internet filmlerinin animasyonla dolu dünyalarına kadar müthiş bir zenginlik içinde yaşayan ve buna alışan bir topluluğun tiyatroda sadece canlı ve yüz yüze olanla yetinmesini beklemek bana göre bağnazlık ve umursamazlık. Sanırım bu dönemin tüm bunları hızlandırmasının tiyatrocularımızı kızdırmasının sebebi, tercih yerine zorunluluk haline de gelmesi. Muhakkak ki sahneleri terk etmeyeceğiz ama tiyatromuz geri dönülmez bir şekilde evrilecek, dönüşecek ve bambaşka güzelliklere açılacak. Buna izin vermek lazım.
BEYOĞLU’NDA BİR KEŞİF YÜRÜYÜŞÜ
UNUTMAK/BİR HATIRLAMA PROJESİ
MEKAN ARTI
Ekiple Taksim Meydanı’nda buluşup kulaklıklarımızı takıp Şişhane’ye kadar oyuncuların peşine takılacağız. Alana özgü bu oyunda; İstiklal Caddesi’ne ait mekânlara yayılan bir hikâye gözümüzün önünde canlanacak, semtin kuytu köşelerine sokulacağız…
DİDEM KAPLAN (yazar):
Oyunu ilk kez, yönetmeni Ufuk Tan Altunkaya ile ocakta konuşmaya başladık. Mekan Artı’nın Berlin’deki ilk prodüksiyonu olan ‘Nach/O’ndan Sonra’yı yapıyorduk. Seyirci yine kulaklıklarla Berlin sokaklarında dolaşıp, bir hikâyeye dahil oluyordu. Salgın Çin’de başlamış fakat pandemi ilan edilmemişti. Ufuk’la epeydir Beyoğlu’nda alana özgü bir iş yapmak istiyorduk. 2008’den beri alana özgü işler yaptığımız için de pandemiyi hesaba katmadan, bildiğimiz tarzda bir iş yapmak istemiştik. Oyunun içeriği daha evvel aklımın köşesinde olan bir hikâyenin evrilmesiyle çıktı. Tarihi araştırmalar yaptık, mekânları, güzergâhı belirledik. Finalde çıkan hikâye Beyoğlu’na özgü oldu. Seyircileri, 100 yaşında emekli bir gazeteci olan Aret’in Beyoğlu’nun tarihiyle iç içe geçmiş hayatındaki son dileğini gerçekleştirmek için bir araya getirmeye karar verdik. Böylelikle seyirci de oyunun en önemli bileşeni halini alacaktı.
'FARKLI MEKÂNLAR FARKLI SEYİR BİÇİMLERİ...'
Seyirciyi yıllardır herkes için bir buluşma mekanı olan Taksim Meydanı’nda karşılayacağız. Meydandan başlayacağımız hikâyemiz Şişhane’de son bulacak. Seyirci açısından biraz uzun bir rota olacak. Fakat bizlerin bile oyunun araştırmaları esnasında ilk kez karşılaştığımız ya da
hafızamızdan sildiğimiz bir çok bilgi seyirciyi bekliyor olacak. Normal zamanda önünden geçip gittiğimiz, belki hiç fark etmediğimi birçok yerin keşfi de olacak. Aynı zamanda Aret’in de kişisel hikâyesinin anlatılmasıyla beraber seyirci için sürpriz karakterler, anılar ve mekanlar da yer alacak oyunda.
Açıkçası biz yaklaşık 12 yıldır bu mesele üzerine sıkça kafa yoruyoruz. Alana özgü tiyatronun örneklerinin neredeyse bir elin parmaklarını geçmediği zamanlarda dahi farklı seyir biçimleri üzerine düşünmeyi hiç ihmal etmedik. İçinde bulunmuş olduğumuz süreçte de sürecin bitiminde de bu arayışımıza devam edip, farklı mekânları farklı seyir biçimleriyle ele almaya devam edeceğiz. Bu anlamda aslında sanki biz yolumuza devam ediyorduk da arada denk gelmiş gibi oldu…
KENDİ EVİNİZDE MÜZE GEZER GİBİ...
OLAĞAN-İÇİ BİR GEZİ
KAZAN DAİRESİ
Son aylarda içinde belki de hiç olmadığı kadar vakit geçirdiğimiz evimizde alıştığımızın dışında bir yürüyüşe çıkacağız. Akıllı telefon ve kulaklık aracılığıyla bize seslenecek rehberin yönlendirmesiyle, evimize başka türlü bakacağımız bir performans.
BARIŞ ARMAN (yazar&yönetmen):
Geçen kış İstanbul’da hissedilen depremin ardından evlerde güvende olmadığımız konuşulmaya başlamıştı. Pandemiyle, dışarıda güvende olamayacağımız günler başladı. İlk fikri veren bu tezatlık oldu. Depreme evde yakalanmamalıyım, sokağa karışıp virüse maruz kalmamalıyım, kapı çaldığında kim olduğunu sormadan açmamalıyım. Indipendenta tanker gemisi patladığında babaannemin ailesinin bir zamanlar yaşadığı Kadıköy’deki evlerinde camlar kırılmış. Oysa kim bekler üçüncü kattaki camlarının tanker yüzünden patlamasını? Ev, barınma ve korunma ihtiyacımızın karşılığı olan bir tasarım çözümü. Evlerimizle kurduğumuz ilişki, üzerine çalışmaya değer... Ama evlerimize mesafelenip bu ilişkiyi nasıl yeniden değerlendireceğiz? Benjamin’in ‘flânerie’ kavramı hareket noktam oldu. Flâneur, kamusal alana bakarken ilhamlanan bir figürse, eve yeniden bakmanın yollarını da bulabilir mi? Evin içine yapılacak bir gezinin hayalini kurmaya başladım. Bir sesli rehber gibi katılımcıların evlerini gezebileceği bir ses kaydı çıktı ortaya. Eve mesafelenmek için ses peyzajlarıyla mekânı yeniden üretmeye karar verdim. Çalışmanın benim için en ilginç yanı, üretilme biçimi oldu. Masa başında oyun yazıp, ardından konvansiyonel şekilde onu nihai haline getirmeye çalışmadım. Her hafta yeniden yazdım, yeniden oyuncu seçtim, yeniden sahneledim, kaydettim, geri bildirim aldım ve tekrar başladım ya da üzerine ekledim. Toplam 7-8 aylık bir süreçti. Evin ilk rehberi annemdi, son rehberim Funda (Eryiğit) oldu.
'TİYATRONUN YENİ FORMLARI DA ESKİLERİYLE BİRLİKTE VARLIĞINI SÜRDÜRECEKTİR'
Pandemi dönemindeki yeni sahneleme biçimi tartışmaları çoğunlukla tiyatronun yeni medya araçları ile ilişkisi üzerinden yürütüldü. Video kaydı ile seyirciye ulaşan oyunların veya sosyal medyadan hitap eden performansların tiyatro olup olmadığı çok konuşuldu. Oysa, dijitalin sanatla kesiştiği alanda bambaşka olasılıklar, olanaklar var. Örneğin, arşivlerin kamuya açılması yeni medya ile tiyatronun ortaklığı değildir. İyi ki açıldılar, çünkü tiyatro profesyonelleri, akademisyenler ve öğrenciler için hazine gibi bir kaynak oluştu. Ama elbette bunlar internetin imkanlarının gözetildiği üretimler değiller. Kendi üretimimin de yeni medya sanatıyla akrabalığı olduğunu düşünmüyorum. İnternet olmasa aynı performansı walkman ve kasetle de gerçekleştirebilirdim. Festival programında yeni medya ve tiyatro birlikteliğinin iyi örneklerini seyredeceğiz gibi görünüyor. Üstelik internetin sanatla kurduğu ortaklığın eşitlikçi ve ekolojik imkanlarını deneyimleyeceğiz. Örnekler çoğaldıkça seyirci de bu keşiflerin keyfini sürmeye başlayacaktır. Pandeminin katalizör görevi gördüğünü kabul etmek lazım. Sekiz ay öncesine göre bir sürü yeni beceri ve alışkanlık geliştirdik. Anneannemin zoom kullanabiliyor oluşu bir şey anlatıyor sanırım. Konvansiyonel tiyatronun ayrı bir keyfi olduğunu düşünenler için tiyatro, en alışık olduğumuz haliyle varlığını sürdürecektir. Fotoğrafın veya medya sanatının, resmi yok etmeden yan yana yürümeye devam ettiği gibi, tiyatronun yeni formları da eskileriyle birlikte varlığını sürdürecektir. Sanatsal üretimin kategorileri bana çok önemli gelmiyor. Performatif olgularla çalışmaktan keyif alıyorum, yeni olan ilgimi çekiyor ve sanat üretmek istiyorum. Adı tiyatro veya bambaşka bir şey olsun, fark etmez.
BİR KULAK TİYATROSU
EFTEN PÜFTEN ŞEYLER
PODACTO
‘Yeni nesil radyo tiyatrosu’ ya da ‘kulak tiyatrosu’ Podacto’nun festival oyununu podcast formunda, kulaklıklarımızla dinleyeceğiz.
NİSAN CEREN GÖÇEN (yapımcı):
Podacto hikâye anlatımında yeni yöntemler arama ve yeni bir işitsel deneyimi oluşturma merakından yola çıkarak oluştu. Herhangi bir şeyi nasıl, ne zaman hangi biçimde ve ruhta anlatırız üzerine kafa yorduğumuz bu dönemde Nathalie Sarraute’nin bu oyunu çok uyumlu aslında. Sarraute bu oyunu radyo için yazıyor ve en temelde dilin, sözcüklerin, söylenenin ve söylenmeyenin ardındaki anlamlara anlamlar üzerine düşündürüyor. Kerem Ayan metnin çevirisini gerçekleştirdikten sonra 24. İstanbul Tiyatro Festivali için yönetmek istediğini söyleyerek yapımcılığını yapmamı istedi. Sürecimiz böyle başladı. Oyunun yapısı işitsel bir mecraya da çok uygun olduğu için yaratım süreci çok hızlı aktı. Nejat İşler, Özgür Emre Yıldırım, Ülkü Duru ve İştar Gökseven’den oluşan güçlü bir oyuncu kadromuz oldu. Oyuncularla prova aldık ve sonra kayda girdik. Sonrasında bütün oyunun foley kaydı alındı ve ses tasarımı yapıldı.
Halihazırda yayında olan işlere olumlu dönüşler geliyor. Radyo tiyatrosu ve Arkası Yarın kültürüyle büyümüş olanlar o dönemi hatırlattığını söylüyor. O döneme yetişememiş nesil de tiyatro metinlerine ulaşımın kolaylaştığını, sahnede izleme fırsatı bulamadıkları metinleri dinleyebildiklerini söylüyorlar. Bu seti bitirdik, öteki set ne zaman gelecek diyenler de oluyor. Storytel üzerinden gelen puanlamalar ve yorumlar da bizi mutlu ediyor, onların üstüne katıp çalışmaya devam ediyoruz.
'YENİ BİÇİMLER ARAYIŞINDA OLMAK BİZİ DİRİ TUTUYOR'
Zamanın ruhu ile uyum içinde olarak, yeni biçimler arayışı içinde olmak yaptığımız üretim ile ilgili bizi hep diri tutuyor. Fakat her ne kadar Podacto pandemi döneminde fikir ve realizasyon anlamında hayata geçmiş olsa da, bir pandemi projesi ya da bir canlı sahne performansına bir alternatif olarak düşünülmedi. Uzun zamanlar sürmesini istediğimiz bir proje. Canlı performansın, seyirciyle oyuncunun aynı atmosferi paylaşmasının büyüsüne inanıyorum o yüzden de heyecanla sahneye yapmak için yeni projeler üzerine de çalışıyoruz.
TELEFONUNUZUN ŞARJINI KONTROL EDİN!
MAP TO UTOPIA
PLATFORM TİYATRO&FRINGE ENSEMBLE
Zoom programı, oyun için tasarlanan uygulamayı yükleyeceğimiz şarjı tam birer akıllı telefon ve kulaklıkla, oturduğumuz yerden, kendimizi her an oyunun karakterlerinden biri olarak bulacağımız, sıradışı bir tiyatro deneyimine dahil olacağız.
'MELEZ FORMLAR ORTAYA ÇIKACAK...'
MARK LEVİTAS (Konsept tasarım): Pandemi hiç şüphesiz birçok meslektaşımızı yeni tiyatro yapma biçimleri üzerine düşünmeye ve üretmeye sevk etti. Bu sürecin kısa ve ortada vadede melez formların ortaya çıkmasına aracılık edeceğini düşünüyoruz. Biz Platform Tiyatro olarak gaming ve tiyatro üzerine uzun bir araştırma sürecinin içindeyiz. Temelinde oyun oynama olan bu iki farklı disiplinin role-playing ile kesiştiği ve seyirciyle interaktif bir biçimde buluştuğu yapı üzerine daha çok çalışarak önümüzdeki yıllarda da devam etmek arzusundayız. Bu deneyimi süreç içerisinde geliştirerek kamusal alana taşımak ve alışılagelmiş tiyatro seyircisinin dışındaki farklı bir kitleyle buluşturmak öncelikli hedeflerimizden biri.