HAYDAR ERGÜLEN haydaree@yahoo.com
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 09, 2021 10:27
Bazı adları yan yana görmek bile heyecan vericidir; edebiyatta, şiirde de: Necatigil, Nilgün Marmara, Mustafa Irgat, Hulki Aktunç, Anita Sezgener, Bülent Keçeli, Elif Sofya, Şeref Bilsel, küçük İskender... Bazı adların yan yana geldiği kitapları okumak da bir o kadar heyecan vericidir. ‘Açıklığa Doğru’ işte o kitaplardan biri. Yazarı Asuman Susam, şair-eleştirmenlerden değil. Sık değil, sıkı yazan bir şair-okur..
Bazı adları yan yana görmek bile heyecan vericidir; edebiyatta, şiirde de: Necatigil, Nilgün Marmara, Mustafa Irgat, Hulki Aktunç, Anita Sezgener, Bülent Keçeli, Elif Sofya, Şeref Bilsel, küçük İskender...
Bazı adların yan yana geldiği kitapları okumak da bir o kadar heyecan vericidir. ‘Açıklığa Doğru’ (Everest) işte o kitaplardan biri. Heyecanla devam edelim, yazarı da Asuman Susam.
İyi şairliğinin yanına iyi şiir okurluğunu da ekliyor şimdi. Yukardaki adlara İnanç Avadit, Sevinç Çalhanoğlu, Ergun Tavlan, Mihrap Aydın, Miray Çakıroğlu, Selcan Peksan, Gülten Akın, Ömer Şişman, Cevat Çapan, Murat Üstübal, Ahmet Güntan, Metin Kaygalak, Süreyya Berfe, İlhami Çiçek, Defne Sandalcı adlarını da ekleyince, ‘açıklığa doğru’ olanın derinliğe, yüksekliğe, genişliğe doğru olduğunu da anlıyorsunuz.
Asuman Susam, şair-eleştirmenlerden değil. Sık değil, sıkı yazan bir şair-okur. Kitabın üçüncü bölümünde de çok sevdiğim Şule Gürbüz’ün yanında, Türk öykücülüğünde tek kitap seçsem o olurdu, Hulki Aktunç’un ‘Ten ve Gölge’si de var. Başka yazarlar da.
Susam’ın sayamadıklarımla birlikte bu adlara yaklaşımı ‘üretici okurluk’ çabasından ilerde ‘yaratıcı okur’ eylemi sayılır, bu onu bir eleştiri türüne bağlanmaktan da korur... mu diyeyim önler mi, ama ‘yol gösterici’ değil ‘yol açıcı’ kılar yazısını. Açıklığa doğru bir yolculukta. Şiir çalışmanın önemli yollarından biri, ona göre, “başka iyi şiirlerle yakınlık kurmak ve onun sözünü anlamaya çalışmak”tır. Devamı da tıpkı bu kitapta yaptığı gibi, bunu başkalarıyla ‘paylaşmak’ olmalı.
Şairler üzerine yazmak değil yalnızca Susam’ın yaptığı, ‘yaratıcı neşe’ye göz, akıl, kulak kesilmenin hasadı. Karnavalesk kuramı roman için geçerli olduğu kadar, bu neşenin ateşlendiği şiirlerde ve o neşenin yarattığı yazılarda da geçerli, ‘Açıklığa Doğru’ kitabı gibi. Neşeye doğru.
Açıklık: Bu okumaların ve okuduklarına dair yazdıklarının kendi şiirlerine çalışmak olduğunu da bilmek. Kapıyı karşılıklı açmak. Rüzgârların çarpışmasından etkilenmeye doğru.
Ömer Erdem’in şiirini çok önemli bulurum şiirimiz için/de, hayli yazdım şiirine ilişkin. Lakin Asuman’ın yazısını okuyunca bir neden daha buldum sevgime, üstelik de çok renkli bir neden. “Sonsuz bakış, sonsuza bakış” yazısında, Erdem şiirinin sinemasal olanaklarına bakıyor: “Göz’dür Ömer Erdem’in şiiri. Çakalın, ışıkta donup kalmış bir tavşanın, yüksek uçan bir kartalın...” Erdem şiirine bir de bu ‘göz’le bakmamızı salık veriyor yaratıcı bir okur olarak. Bu ‘kamera-göz’ tüm şiirlerinde bir sürekliliğe çalışıyor, ben buna yazılarını da ekliyorum Ömer’in. Susam, iyi bir şairi okumanın hallerini de anlatıyor ve her ikisinin de kıymetli evrakına eklenen bir yazı oluyor kanımca. İyi genç şairlerden Duygu Kankaytsın’ın ‘rağmen’ kitabını okurken aynı zamanda kimi klişeleri de boşa düşürüyor: “Samimiyet, sahicilik gibi müphem, kavramsal karşılıklarının ne dediği belli olmayan nitelemelerin uzağında” bakıyor bu şiire “İçinde inat bulunan bir gayret ediş”e eleştirel destek veriyor. Samimiyet ve sahiciliğe günümüzde bir anlam yüklenecekse budur belki de.
Öte yandan yeni şiire de eğilen, onu içerden/dışardan okuyan bir şair-okur Susam. Şiirin yenilikçi cesaretini ‘toprakta taze çimen kokusu’ olarak duyuyor ve minör şiiri özellikle de kadın şairlerin yapıtlarında selamlıyor. Defne Sandalcı’da örneğin. Onun metni “tür bilgisinin kural ve ölçütlerini de esnetmeye, silmeye yönelik bir tutum içindedir”. Anita Sezgener, “Şiiri bir dil ve varoluş mekânı olarak yeniden düşünmemizi” önerir. “Can havliyle kurulmuş, hızlı akışlı bir şiir”dir Mihrap Aydın’daki... Susam’ın saptamaları da böyle ‘açıklığa doğru’dur.
Sevdiklerim/izi yeniden ve birlikte okuma önerisi bu. Aynı şeyi yaşamışız, 1985’te art arda üç kez okuduğum ve hâlâ o ilk baskısında olduğum ‘Ten ve Gölge’, dediği gibi bir ‘melezlik’tir. Hatta ‘Hulki Aktunç’tur’. ‘Dilin seramik ustası’ dediği Aktunç da sanıyorum kendisiyle, yapıtlarıyla en çok bu kitapta buluşmuştur. Hangisinin ten, hangisinin gölge olduğu da böylece unutulmuştur. Asuman Susam’ın açıkları daha da yakınlaştıracağı yeni kitaplarına doğru.