Güncelleme Tarihi:
Yazar, şair ve eleştirmen Ayşegül Tözeren’in ilk kitabı ‘Edebiyatta Eleştirinin Özeleştirisi’, Manos Kitap’tan çıktı. Tözeren, ilk kitabını öykü üzerine suya sabuna dokunmayan denemelerle kuramaz mıydı, kurabilirdi elbet. Ama cesur bir hareketle, edebiyatın mihenk taşları sayılan isimleri karşısına almak pahasına edebiyatın eleştirisinin özeleştirini yaptı.
Ayşegül Tözeren, bir koltuğunun altına onlarca karpuz sığdıran insanlardan biri; doktor, eleştirmen... Ülkeye, gündeme hâkim bir insan hakları savunucusu. Ses getiren köşe yazılarının sahibi olan Tözeren’in kitap çıkarma eylemini neden bu kadar geciktirdiğinin bir yanıtı vardır elbet. Öte yandan neden ilk kitabını eleştiri türünde yazdığını, okudukça anlıyorsunuz; Tözeren edebiyat üzerine bildiklerini korkusuzca her yerde söyleyebileceğini göstermek istiyor.
‘Edebiyatta Eleştirinin Özeleştirisi’, uzun ve hummalı bir çalışmanın ürünü. Tözeren, kitabın ortaya çıkması için çok araştırma yapmış. Altı bölüme ayrılan kitabın başlıkları da oldukça ilgi çekici; ‘Eleştirinin Eleştirisi’, ‘Lethe Nehri’nde Su Analizi: 80’lere Bakmak’, ‘Televizyon Çağında Hikâye anlatmak’, ‘Müebbet Edebiyat’, ‘Yeni Binyılda Öykü’ ve ‘Gösteri Edebiyatı’. Yazılanlar da başlıklar kadar dikkat çekici. Her bir başlığın altı ise dolu dolu; Tözeren akıcı diliyle okuyucuyu hemen yakalayıveriyor.
Tözeren, yaşayan metinleri seviyor. Edebiyatın hayata, hayatın edebiyata uyum sağlaması gerektiğine inanıyor. Türkiye’de eleştirmen olarak nam salmış isimlere de sesleniyor, kalıplarınızın dışına çıkın diyor. Eleştirinin düzene karşı bir direniş biçimi olduğunu söyleyen Tözeren, yaşayan bir cümleyle de okuyucuya sesleniyor; “Alayına isyan.”
Tözeren, edebiyat ödüllerini veren jürileri de eleştiriyor. Jürilerdeki isimlerin hiç değişmemesinin edebiyatta oligarşik bir yapının doğmasına neden olacağını ifade eden Tözeren, bu durumun demokrasiye de uygun olmadığını söylüyor. Örnekleri okudukça düşünüyorsunuz sahiden uzun yıllardır insanların yazdıklarını değerlendirenler hep aynı kişiler. İster istemez bu isimlerin beğenileri yazarlarda da baskı oluşturabilir. Şu soru da akla geliyor: Hiç ödül alamamış bir yazarın yazdıkları kıymetsiz midir? Ayşegül Tözeren hemen yanıtını veriyor: “100. doğum yılı tüm dünyada kutlanmış olan Julio Cortazar hiç ödül almış mıydı? Umursayan var mı?”
Yaşayan metinlere inanıyorsak yazılan metinlerin toplumdan kopuk olmasını bekleyemeyiz. Hele de böyle bir coğrafyada yazarın yaşananları yazmaması beklenemez. Buna da dikkat çeken Tözeren, “Yazmak yaşamak ve direnmektir” diyor, Yaşar Kemal’i hatırlatıyor: “Bu çağda halktan kopmuş bir sanata inanmıyorum. Şunu söylemek istiyorum ki ben ‘angaje’, bağımlı bir yazarım. Kendime ve söze ve insanın onuruna bağımlıyım.”
Muhakkak elimize aldığımız kitaplarda, kitabın ithaf edildiği isimlerle karşılaşırız. Tözeren teşekkürünü son sayfaya bırakmış. Yaşamına yazdıklarıyla damga vuran kadınları ve eserlerini anmış, onlara minnetini sunmuş. Umarım bu kitap da nice yazarı cesaretlendirir...