Güncelleme Tarihi:
Bir kitabın izleğinde ilerlerken birden başka bir kitap geliverir onun yanına. Hele birisi Batıdan tercüme edilmiş diğeri de bizden gelmişse. Ve düşünce adamının zihni ile şairin zihni benzeş bir yazım yönteminde kesişivermişse. Bu bağlamda, M. Tournier ve Haydar Ergülen’in kitapları yan yana geldiler. Ortak bir yazma biçimleriyle zevk ve hayret duygusunu kabartan ilginç bir çift okuma imkanı sundular.
Michel Tournier, ‘düşünceyi sınırlı bir takım anahtar-kavramlar yardımıyla’ işletmeye girişiyor. Kavramların ‘çifter çifter’ olduklarından hareketle ‘her birinin en az kendisi kadar olumlu bir karşıtının bulunduğunu’ ileri sürüyor. Bu çıkış, kadın-erkek, hayvan-bitki, su-ateş, tuz-şeker, söz-yazı, varlık-hiçlik, Tanrı-şeytan gibi varlıkları kendi çiftlikleri ve karşıt bulunma hallerinden çıkarak deşiyor, yorumluyor. ‘Kediden ve attan yola çıkarak Tanrı’ya ve Varlığa ulaşmak’ uğruna, temsili ve simgesel anlamların toprağını kazıyor. Ona göre bir karşıtlık görüntüsü taşıyan kadın-erkek düşünüldüğünde; “Erkek çölün tozundan biçimlendirilmişken, kadın cennetin çiçekleriyle kalın yapraklı bitkilerinin altında doğmuştur.”
‘Gülme ile Gözyaşı’nın (ağlamayı kastetmiş olmalı) simgesel karşıtlığı ve ‘mekanikle canlının buluştuğu her yerde gülünç bir durumun ortaya çıkması’ ile ilgileniyor. Bir filozof, çift-karşıt kavramları, felsefi, dini ve edebi referansları da kullanarak nasıl herkesin anlayabileceği metinlere dönüştürür bunu gösteriyor. Tuzu bilgelikle, şekeri çocuksulukla ilişkilendirmek, söz ve yazının karşıtlığında varlığı ve hayatı yakalamak da öyle. Soğuk ve mesafeli metinler değil, tam da kendi cümlesiyle ‘düzyazının varoluş nedeni (olan) verimle’ dolu bir kitap ‘Düşüncelerin Aynası’.
Haydar Ergülen, bir tren yolculuğuna da benzettiği hayatta, unutulmuş, görmezden gelinmiş, yok sayılmış değerler, kavramlar olduğuna inanır ve onu Türkçe’nin en lirik bağlacı ‘ile’ ile birbirine bağlar. Ali ile Ayşe, A ile Z, Vakit ile Üsküdar gibi yüz karşıt kopmazlığı, ‘lirik düşüncenin’ ırmağını akıtır. Fransız düşünür karşıtlık ve ikizlikleri hazır bulmuşken Haydar Ergülen bağlam ve karşıtlığı kendisi yaratır. Yüksek bir yazı enerjisi yanında gönülden bir teşekkür duygusu siner yazıların ruhuna. Merkezinde edebiyat, şiir vardır bu lirik düşüncelerin. Şairin sentaksı bir tür kendine özgülük boyutuna geçer. Süreçte tekrara yer yoktur. Yazının nesir renginde mırıldanmasıdır ‘Düz Yazı-100 Yazı’.
Cesurdur ikilikleri kurmada şair. Eskişehir ile Vefa’yı bir zihin sıçramasıyla yakalamak kolaydır da ‘Tango ile Tereddüt’ü anlamak için yazıya ‘dalmak’ gerekir. Şairler düz yazılarıyla Türkçenin çarpım tablosunu yaparlar. Cemal Süreya’sız bir düz yazı ne kadar düz kalır. Tournier’e göre, söz, doğal ve gerçekçi, yazı, yapay ve kurgusaldır. Ama birey yazıyla başlar. Söz, kitlenin, kitle çağının eseridir. Türkçe hem söz hem de yazıda düşünsel olgunluğa çoktan ulaşmış bir dil. Şairlerin yazılarına bakmak bile yeterli. Yüzümüz var.