Güncelleme Tarihi:
Çocuklara yönelik sakıncalı ifadeler barındıran iki kitap geçen hafta Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından ‘muzır neşriyat’ ilan edildi. Sosyal medyada çok tepki çeken ve daha sonra tutuklanan Musa Dinç’in ‘Gül ve Düşün’ kitabını basan Arı Sanat Yayınevi, “Kitabın editörlüğünü biz yapmadık, yazar kendisi yaptı” dedi. Muzır neşriyat ilan edilen bir diğer kitap ise Selma Aydın’ın ‘Yolsuz Dere’ kitabı oldu. Kitabı basan İkinci Adam Yayınları, “Bizim yazarın metnini direkt bastığımız bir paketimiz var. Burada editörlüğü ve dağıtımı biz üstlenmiyoruz sadece yayınevimiz logosuyla basıyoruz” dedi. Peki yayınevlerinin okumadan kitap basması doğru mu? Yazar kendi editörlüğünü yapabilir mi? Dünyada da artış gösteren ‘self publishing’, yani masraflarını karşılayarak yazarın doğrudan kitabını bastığı sistem Türkiye’de doğru algılanıyor mu? Bu sorunun yanıtını yayıncılık dünyasının önde gelen isimlerine sorduk:
BİZ BUNLARI YAYINEVİ OLARAK GÖRMÜYORUZ
Kenan Kocatürk (Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı): Öncelikle yayıncılık ciddi bir faaliyettir. Biz bir kitabı basmadan önce hakkında rapor çıkartır, raporu inceleriz. Çocuk kitabı basmak yetişkinlere yönelik kitaplar basmaktan çok daha zordur. Yayın kuruluyla birlikte metni inceler, içine çocukların ruhsal bütünlüğüne yönelik sorunlu yerler var mı, bu eser çocuğa olumlu katkı sağlıyor mu diye tartışırız. Yayınevinde editör ve yazar bir araya gelip kitapla ilgili fikir alışverişi yapar. Bana göre yayıncı olmayan, ‘merdiven altı’ diyebileceğimiz önüne gelen metni basan yerler var. Bir nevi matbaacılık hizmeti gibi kitap basınca ne yazık ki adına yayıncı deyince de yayınevi olunmuyor. Dünyada da ‘self publishing’ diye bir akım var. Ancak onlarda kitap yine de yayınevi tarafından okunuyor. Yayıncılık tüm dünyada ve Türkiye’de editoryal bir faaliyettir. Çok önemli eserleri çocuklara kazandıran yayıncılar varken bu tür kitaplar üzerinden yayıncılığımızın gündeme gelerek ele alınması ve bunlar esas alınarak alınan denetim ve sansür konularını gündeme getirmek çok üzücü. Buradan yola çıkarak ‘muzır kurulları’ kurup kitaplara yasak getirilmesini de doğru bulmuyoruz. Örneğin geçtiğimiz aylarda çocuğun doğumunu anlatan dünyada 10 ülkede yayınlanmış bilimsel bir kitap muzır neşriyat ilan edildi. Türkiye’nin çok önemli bir yayıncılık damarı var, çok iyi yayıncıları, yazarları çizerleri var ve kötü örnekleri esas alan tartışmaları doğru bulmuyoruz.
YAYINCININ BASTIĞI KİTABI OKUMAMASI ETİK VE AHLAK DIŞI
Münir Üstün (Yayımcı Meslek Birlikleri Federasyonu Başkanı): Kitap yayınlarken metinleri iyi okumak, iyi metinler üretmek hepimizin sorumluluğu. Özellikle çocuk yayıncılığında herkese büyük bir iş düşüyor. Büyüme çağındaki çocuklara gelenek göreneklere, dinimize, hassas konulara göre dikkatli bir yayıncılık yapmak zorundayız. Çocuklarımızı hayata hazırlarken onlara güzel metinler sunmalıyız. Burada ailelerin, okulların, yayıncıların herkesin sorumluluğu var. Kimse editör çalıştırmıyorum kendi kitabını yazar editlesin diyemez. Benim yayınevimde üç editör var. Yetişemedikleri noktada dışarıdan editörlerle çalışıyoruz. Yayıncının bastığı kitabı okumaması hem etik hem ahlak dışı, kabul edilemez. Yazarın kitabı doğrudan bastırması sistemi de ne yazar için ne okur için sağlıklı bir model değil. Bana göre yayıncı bastığı kitabı okumak zorunda.
HAPİS ÇÖZÜM DEĞİL UZMAN YAYINCILIK LAZIM
Mine Soysal (Çocuk kitapları yazarı): Yayınevinin eline geçirdiği her dosyayı kitaplaştırmak gibi ticari bir amacı olamaz. Hele çocuk kitapları yayıncılığında bu mümkün değil. Okurumuzun gelecek hayatındaki okuma kültüründe belirleyici, kalıcı izler bırakan bir sorumluluğumuz var. Bu yetişkin kitabı basan bir yayınevinden on kat ağır bir sorumluluk. “Biz okumamıştık” bahaneleri bana konuyu bulandırıcı safsatalar gibi geliyor. Biz kültür mirasına kalıcı eserler bırakmak için yayıncılık yapıyoruz. Yazdığı metnin çocuk okurlar tarafından okunup okunamayacağının kararını tek başına yazar veremez. Ben de çocuk kitabı yazarıyım. Kafama esen her kitabı asla bastıramam. Gerçek anlamda profesyonel bir işbirliği gerekir. Bu olaylar her yıl oluyor, korkunç kitaplar ortaya çıkıyor. Veliler de, okullar da endişelenmekte çok haklı. Tecavüzü fütursuzca normalleştirerek anlatılması hepimizin kanını dondurdu ancak yazarı hapse atmak çözüm değil. Bu tamamen uzman yayıncılıkla çözülebilecek bir konu.m Mine Soysal (Çocuk kitapları yazarı): Yayınevinin eline geçirdiği her dosyayı kitaplaştırmak gibi ticari bir amacı olamaz. Hele çocuk kitapları yayıncılığında bu mümkün değil. Okurumuzun gelecek hayatındaki okuma kültüründe belirleyici, kalıcı izler bırakan bir sorumluluğumuz var. Bu yetişkin kitabı basan bir yayınevinden on kat ağır bir sorumluluk. “Biz okumamıştık” bahaneleri bana konuyu bulandırıcı safsatalar gibi geliyor. Biz kültür mirasına kalıcı eserler bırakmak için yayıncılık yapıyoruz. Yazdığı metnin çocuk okurlar tarafından okunup okunamayacağının kararını tek başına yazar veremez. Ben de çocuk kitabı yazarıyım. Kafama esen her kitabı asla bastıramam. Gerçek anlamda profesyonel bir işbirliği gerekir. Bu olaylar her yıl oluyor, korkunç kitaplar ortaya çıkıyor. Veliler de, okullar da endişelenmekte çok haklı. Tecavüzü fütursuzca normalleştirerek anlatılması hepimizin kanını dondurdu ancak yazarı hapse atmak çözüm değil. Bu tamamen uzman yayıncılıkla çözülebilecek bir konu.