Güncelleme Tarihi:
“Memleketimi seviyorum... hapishanelerinde yattım” diyen bir insan başka nerede yatar? Bursa Kalesi’nde yatmıştır, evcağzında pek az yatmıştır, şimdi dilimizde yatar, hasretimizde yatar, zihnimizde yatar, gönlümüzde yatar elbette! Memleketini, sanki hapishaneler meyve bahçesi, cennet bahçesi gibiymiş seven birinin yurtseverliğiyle de hiç kimsenin yurt sevgisi karşılaştırılamaz! Varsın o vatan haini, öyle diyenler de pek milliyetçi olsunlar!
Hiçbir arzusuna ulaşamadığı için hep üzgün duran, oysa nasıl da iyimser tabiatlı bir şairdir, Cahit Sıtkı Tarancı da gamlanmış Usta’nın halinden, sanki kendi derdi yetmiyormuş gibi bir de ona dertlenmiş, “Bir şey daha var, yürekler acısı” demiş ve “Benerci Jokond Varan Üç Bedrettin/ Hey kahpe felek, ne oyunlar ettin/ En yavuz evladı bu memleketin/ Nâzım ağabey, hapislerde çürür” diyerek Nâzım’ın çilesini bir de o dile getirmiş. Herkese af çıkmış, yalnız Nâzım dışında tutulmuştur 1950’de. Memleketini hapishanelerinde yattığı için sevecek kadar yurt sevgisinde ve sevme sanatında Usta olan şairse çoktan söylemiştir söyleyeceğini: “Sevdalınız Komünisttir/ on yıldan beri hapistir/ yatar Bursa kalesinde./.../ Hapis amma zincirini kırmış yatar/ en âlâ mertebeye ermiş yatar/ yatar Bursa kalesinde.” Niye yattığını da ekler: “Memleket toprağındadır kökü/ Bedreddin gibi taşır yükü/ yatar Bursa kalesinde”.
YÜZYILIN EFSANESİ
Bazı şair yaşamları roman olur! Şair yazar şiir olur, şair yaşar roman olur! Söz konusu şair Nâzım Hikmet’se efsane olur! Şiirinden yaşamına, dünya görüşünden aşklarına belki de yüzyılın efsanesi de Nâzım Hikmet’tir. Öyle ya, bir genç adam gelsin, şiiri baştan başa değiştirsin, politik olarak devrimci olmakla yetinmeyip belki de tam da bu yüzden poetik devrimi de gerçekleştirsin, eh tabii bunların da bir bedeli olsun, o bedeli de tam anlamıyla söylüyorum, yaşamıyla ödesin!
Bunu ancak, yine tam anlamıyla, onun Mehmet Akif için söylediği “Akif, inanmış adam” övgüsüne benzeterek söylüyorum, ‘Nâzım, bağlanmış adam!’ Şiire, aşka, sosyalizme, memleketine ve yaşama elbette. Şiirleri de hepsine bağlılığının nişanesi, şahikası.
EN UZUN YATTIĞI MAHPUS
Memleketini en çok sevdiği yerlerden biri de Bursa Hapishanesi olmalı, en uzun yattığı mahpus. Piraye’nin gelip gittiği, sonra Münevver’e âşık olup ondan ayrıldığı, işlik açıp marangozluk yaptığı, tezgâhında ipekli dokuduğu, Balaban’a resim, Orhan Kemal’e hikâye yazmayı öğrettiği yer. Hikmet Kıvılcımlı’nın Türkiye’nin solcuları, aydınları için ‘üniversite’ saydığı ‘mabet’. Nâzım’ın demesiyle ‘Bursa kalesi’.
120. YAŞINA ARMAĞAN
Yalnızca Nâzım’ın şiirleri yok kitapta, Dr. Galip Uzunca’nın da, liseyi bitirdiği 1942 Temmuz’unda Servinaz Oteli’nde çalışırken Usta’yı ve Piraye’yi ilk gördüğü an yazdığı şiir de var: “Hoş bir taksiden indi aniden iki adam/ Birisi kıvırcık saçlı mavi gözlü bir endam/ Meşhur Nâzım Hikmet’miş eşiyle sarıldılar...”
Hoş bir şiir de Özkılınç’tan, ‘Şair Kokulu Bulut’: “Yadigâr da kalmadı/ bakıştığın odadan/ bari bahçesi durur/ kaçageldiğin otelin/ (şu taşa da bastın mıydı/yosununa bürünük?)”
Mahpus Nâzım Hikmet’i okuyunca, şair Nazım Hikmet’i daha da çok seveceğimiz kitabı için Güney Özkılınç’a teşekkür ediyor, eline sağlık diyor, 15 Ocak’ta (yarın) 120. yaşını kutlayacağımız yeryüzünün şairi, ‘büyük gurbetçi’miz Nâzım Hikmet’in göreceğimizi söylediği güzel, mavi, güneşli günlerin çok uzakta olmamasını diliyoruz.