Güncelleme Tarihi:
“1917 yılının ağustos ayında bir gece Kafka’nın ağzından kan gelir. Akciğer kanseri teşhisi konulur Kafka’ya. 1918’de gribe yakalanır. Gırtlağına kadar ilerleyen kanser yüzünden artık konuşma yetisini de kaybetmiştir. Hastalık çok ilerlediği için cerrahi müdahale de yapılamaz ve 3 Haziran 1924 tarihinde aramızdan ayrılır. Kendisinden sonra ölen annesini ve babasını da -dalga geçer gibi- Kafka’nın gömüldüğü mezara defnederler. Yani Kafka öldükten sonra bile kurtulamamıştır babasından.”
Bu; hepimizin bildiği bir hikâye... Ancak Macar senarist-yazar Gabor T. Szanto, ‘Kafka’nın Kedileri’ romanında bizi yaşam ve ölüm kadar uzak uçlara savuruyor.
Nasıl mı?
Yahudi edebiyatı üzerine seminer vermeye hazırlanan edebiyat dergisi editörünün odasına beklenmedik bir ziyaretçi gelir. Bu 80 yaşlarında, Macarcayı İbrani aksanıyla konuşan tedirgin misafir Budapeşte uçağında bir dergi okuduğundan bahseder. Kapağında Kafka vardır. Ziyaretçi, editöre “Onunla karşılaştım” der. Karşılaştığını iddia ettiği kişi Kafka’dır, karşılaştığı yer ise öldüğü iddia edilen tarihten 20 yıl sonra Auschwitz... Adamın verdiği detaylar editörün içine kurt düşürür ve bu iddianın izinden Budapeşte, Auschwitz, Prag, Viyana, Berlin, Oxford ve Tel Aviv’e kadar uzun bir yolculuğa çıkar.
Yazar Szanto, ipuçlarının izini sürerken bize Kafka’nın hayatıyla ilgili birçok şey söylüyor. Bu satırlarda babasının baskıladığı özgürlüğü isyankâr kadınlarda arayışına da tanık oluruz, çocukluğundan itibaren kendisiyle birlikte büyüyen kaygılarına da... Kendi ayakları üzerinde durabilmeyi, erişkinlere yakışan türden bir ilişki sürdürme denemeleri ve nihayet hastalığına...
Peki o kayıp 20 yılda ne olmuştu?
Kafka, son günlerini geçirdiği Viyana yakınlarındaki sanatoryumda ve sonrasında, taa Auschwitz’e gönderilene kadar nasıl hayatta kalmıştı, ne yiyip, ne içmişti?
Bizim bilmediğimiz bir şeyler yazmış mıydı?
Kitabın bir yerinde Freud’u görürseniz şaşırmayın. Kafka’ya aslında annesi ve babasına karşı olan ancak kendisine yönelttiği agresyonla ortaya çıkan ölüm isteğini yenerek sadece ailesinin gözünde ölmeyi öneren kendisinden başka kimse değildi.
Böylece Kafka kendi benliğini geri alabilecek, travmalarının kaynağı olan ailesinden kopacaktı.
Kısacası ‘yaşaması için ölmesi gerekecekti!’
Dindar bir aileden gelen Freud da, Kafka da, Yahudi geleneğine göre hastanın etrafındaki ölüm meleğini kandırmanın yolunun, hastanın adını değiştirmek olduğunu biliyor olmalıydı...
Kafka’nın sevgilisi Dora için zor günler başlayacaktı. Çünkü aşkının yasını tutan kadın rolünü başarıyla oynamakla görevlendirilmişti.
Sevdiği adamın cenazesini kaldıracak, ailesini teselli edecekti.
Kafka’ya yeni bir hayat yazan Gabor T. Szanto’nun romanı bir polisiye kadar heyecanlı, bir psikoloji romanı kadar sarsıcı...
Kafka’nın bildiğiniz ölüm tarihini değiştirebilirsiniz! En azından onu 20 yıl daha fazla yaşatmak için buna değer...