Güncelleme Tarihi:
1964 Münih doğumlu Ferdinand Von Schirach, ceza hukuku konusunda uzmanlaşmış bir avukat. 2009’da yayımladığı ‘Verbrechen’ (Suç, Alfa, 2019), Almanya’da 54 hafta çok satanlar listesinde kaldı. Ardından ‘Schuld’, ‘Collini Davası’, ‘Tabu’, ‘Der Spiegel’, ‘Terror’, ‘Strafe’ gibi kitaplar geldi. 35’ten fazla dile çevrilen kitapları dünya çapında milyonlarca kopya sattı ve onu uluslararası alanda Alman edebiyatının yıldızı yaptı.
ZULÜM GÖREN İNSAN
‘Collini Davası’nın hikâyesi, 2000’li yılların başında Berlin’in ünlü Adlon otelinde 85 yaşındaki Hans Meyer’in öldürülmesiyle başlıyor. Meyer, önemli bir isim; Almanya’nın en zengin işinsanlarından biri, SMF Meyer Makine Fabrikaları’nın sahibi, devlet üstün hizmetler madalyası sahibi... Cinayetin ardından sessizce teslim olan ama cinayet hakkında konuşmayı reddeden 67 yaşındaki Fabrizio Collini ise İtalya doğumlu, 35 yıldır Almanya’da yaşayan, Mercedes-Benz’den yakın zamanda emekliye ayrılmış bir mekanik ustası.
Collini’nin avukatı olmadığı için mahkeme onu savunma görevini genç, deneyimsiz ama geleceği parlak bir avukata verir; Caspar Leinen’e. İlk davasını almanın heyecanıyla işe koyulan Leinen, kurbanın genç yaşta kaybettiği çok yakın bir arkadaşının dedesi olduğunu öğrendiğinde bocalayacaktır. Üstelik o yıllarda Hans Meyer’den yakınlık görmüş, adamın diğer torunu Joanna ile duygusal bir yakınlaşmaları da olmuştur. Yıllar sonra yeniden karşısına çıkan Joanna, dedesinin katilini savunmakla suçlayacaktır Leinen’i. Genç avukat her şeye rağmen Fabrizio Collini’yi savunmaktan vazgeçmez. Ne var ki cinayeti işleme nedenini bir türlü itiraf etmeyen Collini, avukata yardımcı olmamakta ısrarlıdır. Kısacası davanın sonu -yenilgi- baştan bellidir, hele ki karşısında Caspar Leinen’in de hayranlık duyduğu ünlü avukat Mattinger dururken...
Collini’nin Meyer’i neden öldürdüğünü ortaya çıkarmak için elinden gelen her şeyi yapmayı ahlaki bir zorunluluk addeden Leinen dosyayı tekrar tekrar karıştırırken belli belirsiz, zayıf bir ipucu bulur; “Cinayet silahı: Walther P38” yazılı bir kayıt. Alman ordusunun II. Dünya Savaşı sırasında kullandığı bu tabancanın izini Nazi suçlarının soruşturulduğu Ludwigsburg’daki Merkez Ofis’te süren Leinen, davayı bambaşka bir coğrafyaya ve boyuta taşıyacaktır:
“Leinen mahkemenin kuru diliyle aktarıyordu, yalnızca Collini’den duyduklarını ve Ludwigsburg’daki dosyalarda bulduklarını anlatıyordu. Ama açıklamayı okurken, dehşeti cümle cümle anlatırken salon değişti. İnsanlar, manzaralar ve şehirler ortaya çıktı, cümleler resimlere dönüştü, canlandı ve çok sonradan bir dinleyici Collini’nin çocukluğundaki tarlaların, çayırların kokusunu duyabildiğini söyledi. Fakat Caspar Leinen’da bir başka değişiklik daha oldu: Yıllarca profesörlerini dinlemiş, yasaları ve onların yorumlarını öğrenmiş, ceza hukukunu kavramaya çalışmıştı; bugün ancak kendi açıklaması sırasında anladı ki aslında meselenin özü tamamen farklıydı: Zulüm gören insan...”
AİLE SUÇLARI
Bir cinayet, soruşturma ve yargılama süreci etrafında kurgulanan ‘Collini Davası’nın asıl meselesi yasalar ile adaletin “Bir ve aynı şey” olmadığını ortaya koymak. Ve yine buna bağlı olarak, bireye karşı işlenen suçlarda ahlaki ve yasal sorumluluğun zamanaşımına uğramasının yarattığı tahribatı tartışmaya açmak. Zaten Von Schirach da söyleşilerinde kendisi açısından kim-nasıl-neden yaptı kurgusunun önemli olmadığını, bunun yerine suç eylemlerinin ardındaki sebebi önemli bulduğunu belirtiyor. ‘Cellini Davası’ hakkındaki açıklamalarında ise Naziler tarafından işlenen cinayetler için verilen cezaların yetersizliğini vurgulamış ve romanını şöyle özetlemişti: “Bu, ülkemizdeki suçlar, intikam, suçluluk ve bugün hâlâ başarısız olduğumuz şeyler hakkında bir kitap.”
Adaletin doğası hakkında karmaşık sorular ortaya koyduğu ‘Cellini Davası’nda FerdinandVon Schirach’ın ısrarla üzerinde durduğu mesele Nazizm felaketinin bugün hâlâ yaşamları etkileme ve yozlaştırma gücüne sahip olması. Daha da ürkütücü olanı yasaların buna olanak tanıması. Eklemek gerekiyor; romanın ortaya çıkardığı bu gerçek Almanya’da büyük ses getirmiş, 2012’de, romanın yayımlanmasından birkaç ay sonra, Adalet Bakanı, Adalet Bakanlığı’ndaki Nazi geçmişiyle hesaplaşmak amacıyla bir komisyon kurmak zorunda kalmıştı.
Bir ekleme daha yapalım: Von Schirach’ın Nazizmle hesaplaşmayı önüne koyan bir kitap yazmasında sorumlu bir yazar ve hukukçu olması kadar kendi ailesinin bu suçlara bulaşmış olmasının da etkisi var. Von Schirach, Nürn-berg’de insanlığa karşı suçlardan mahkûm edilen -Hitler Gençlik Örgütü Başkanlığı’nın yanı sıra binlerce Yahudinin sınır dışı edilmesini sağlayan Viyana Reich Valisi olarak da görev yapan- Baldur Von Schirach’ın torunu olarak ailesinin kirli tarihini de yargılıyor.
‘Collini Davası’ mükemmel bir siyasi polisiye örneği. Ama asıl başarısı bu önemli meseleleri kısa -180 sayfalık- bir hikâyeye sığdırmasında. Minimalist bir anlayışla, çok ekonomik bir dille, boşa harcanan neredeyse tek bir kelime bile bırakmadan yazmış Von Schirach. Zarif, hassas ve yalın bir tarz. Farklı zamanlara, farklı mekânlara gidip gelerek hem olaylara hem karakterlere sağlam bir arka plan oluşturan, hızlı akmasına rağmen kalıcı etki yaratan, merak etmemizi ve düşünmemizi sağlayan Von Schirach, hikâye anlatımının basit ama etkili yolunu bulmuş. Böyle bir anlatım tarzının gerçek hikâyeyi veya karakterlerini hissetmeyi zorlaştırabileceği düşünülebilir ama hikâye ve olaylarla karakterler arasında öylesine organik bir birliktelik kurmuş ki hepsi birden roman bütünlüğünü tamamlıyor.
‘Collini Davası’nın polisiyeden ziyade siyasi suç romanı olarak nitelenmesi daha doğru olabilir. Von Schirach’ın cinayetle, gerilim yaratmakla, hatta merak uyandırmak ve eğlendirmekle özel olarak ilgilenmediğini söylemiştim. Ancak yine de merak uyandırıcı ve sürükleyici, zira görünür olanın altında birşeyler olduğunu seziyorsunuz. Aslında yüksek edebiyatla popüler edebiyat arasında bir yerde konuşlanıyor ‘Collini Davası’. Başarılı anlatımı, sağlam kurgusu, güçlü karakterleri, siyasi/felsefi meseleleriyle edebiyat tadı verirken bir cinayet davası, suçun ardındaki nedenler, bir aşk hikâyesi, bireyin iç çatışması gibi temalarla polisiye meraklılarını da ihmal etmiyor. Pek çok açıdan örnek alınacak bir roman.