Güncelleme Tarihi:
Ferdinand von Schirach, hukuk sorunsalını edebiyata soktuğu için özellikle önemlidir. Ondan önce edebiyatta ya da sinemada hukuk sorunsalı işlenmiyor muydu ya da hukuk sorunsalı edebiyatın konusu olmamış mıydı? Olmuştu; edebiyat da sinema da hukuk ve ceza davalarını konu edinir, edinmiştir. Ama bu türden film ve romanların, olgusal bakımdan ne denli hukuk bilgisine ve gerçekliğine dayandığı tartışmalıdır. Ayrım şuradadır: Schirach’ın romanları, avukatlık tecrübesini içerir. Romanları bu bakımdan önemlidir. Burada, Schirach’ın edebiyatı üzerinde değil, ‘Onur Dokunulmazdır’ kitabı üzerinde durmak istiyorum.
Onur konusunda çok hassasızdır. Ama onurun dokunulmazlığı bilinci konusunda aynı hassasiyetten söz etmek sanırım pek mümkün değil. İlkindeki hassasiyetin konusu kendi onurumuzdur; ikincisinde ise ötekinin onuru. Hukuki sorunsal da bu düzlemde başlar. Schirach, ayrımı daha net yapar: Yasa, “İnsan onuru dokunulmazdır” der ama “Bu elbette yanlıştır, çünkü onura sürekli dokunulmaktadır. (Yasa), onura dokunulmaması gerektiği(ni dile getirir).” Bu durumda ana sorun onurun ne olduğudur. Schirach, modern anayasanın, “Onurun, bir insanın asla devlet eylemlerinin salt nesnesi haline getirilmemesi gerektiği anlamına geldiği” biçiminde tanımladığına dikkat çekiyor. Kısaca diyebiliriz ki, onur, insanın, eylemlerin salt nesnesi haline getirilmemesidir. Bu tanımın temelinde kuşkusuz Kant vardır; ahlak yasalarının ikincisinde şöyle söyler: Öyle davran ki, davranışını belirleyen ilke, insanlığı, kendinde ve başkalarında bir araç olarak değil amaç edinsin. Ne demek bu? İnsan, bir taş gibi, bir kalem gibi nesne değil, bir öznedir. Aristoteles, buna “Etkin halde olmak” der.
Kant’ın yasasında bir rasyonelleştirme vardır; yani insanlığı araç değil amaç edinecek rasyonel düzeye gelmeyi hesaba katma vardır. Schirach’ın işaret ettiği gibi, “Çocuk ya da zihinsel engelli kişi buna dahil edilmemiştir.” Onur konusu, bu nedenle Kant’ta henüz açık seçik değildir. Schirach burada devreye giriyor. (Schirach, ‘hafif’ dindar ya da dini eğitim tecrübesinin anılarına sahip. Çocukluğunda dini eğitim almış zaten; kitaptaki kimi makaleler bu bakımdan önemli.) Diyor ki; “Hıristiyanlık, tüm düşüncelerimizi her alanda derinden etkiler. Bu dinin yeniliği, yeni bir tanrı yaratılması değildi. Bu dinin yeniliği, insanın ödün vermeksizin birbirine saygı duymasıydı. Ürettiğimiz felsefe, sanat ve kültür, bu saygı olmadan düşünülemez. Başkasına saygı, onu özneleştirmekten başka bir şey değildir.” Dolayısıyla; Schirach’e göre, yasa ya da herhangi bir kişi ya da erk, “İnsana etki edemeden onun üzerinde belirleyici olursa, yani onun onayı olmadan karar verirse, insanı nesne haline getirir.”
Kitaptaki ‘Onur Dokunulmazdır’, ‘Çünkü Başka Türlü Yapamayız’, ‘Kimsen O’sun’, ‘Weimar Cumhuriyeti’nin Sahnesi’, ‘En Acımasızın Onuru’, ‘Geriye Kalan’ (son cümlesi ne altın cümledir) başlıklı makaleleri özellikle öneriyorum. Dördüncü makale, fotoğrafçı Leo Rosenthal’in Weimar döneminde mahkeme salonunda gizli çektiği fotoğraflar üzerine. Büyük siyasi davalara dair birçok kare olduğunu söylüyor Schirach. Bu fotoğraflardan birinde, Adolf Hitler’in ağzı yarı açık biçiminde imiş. Söz konusu davada, genç avukat Hans Litten, Hitler’i tanık olarak dinlemek için başvuruda bulunmuş. Mahkeme talebi kabul etmiş. Litten, Hitler’i zekice sorgulamış. Ağzı açık haldeki görüntü bu ana ait. Litten’in başına ne geldiğini kitabın okunmasına bırakıyorum ama Hitler, iktidara geldiğinde çaktırmadan tutuklattıklarından biri o...