Güncelleme Tarihi:
Besteci, orkestra şefi ve müzik tarihçisi Emre Aracı 1987’den beri İngiltere’de yaşıyor. Aracı’nın Londra ilgisini ‘İstanbul’dan Londra’ya’ adlı albümünden biliyorduk. “Geldiği topraklar ile bulunduğu toprakların kesiştiği noktalar arasında aracı olmak isteyen” Aracı müzikle sınırlı kalmamış. Konuya ilgisi Londra’nın sahaflarında Osmanlı’yla ilgili Viktorya döneminde İngiltere’de basılmış eski notaları toplamasıyla başlıyor. İngilizlerle Türklerin bağlarını başka yayınlarda da arıyor. Kitaplar, dergiler, gazeteler, gazetelerde yayımlanan ilanlar, haritalar, davetiyeler, kartpostallar, fotoğraflar derken geniş bir arşive ulaşıyor. Basılı malzemenin verdiği ipuçlarıyla da Londra’daki Türk izlerini sürmeye devam ediyor.
Emre Aracı’nın Londra’ya ilgisini, tarih araştırmalarını çeşitli dergilerdeki yazılarında da görüyoruz. Bu konuda ilk kitabı 2013’te yayımlanan ‘Yusuf Agâh Efendi, 18. Yüzyıl Londra’sında İlk Türk Büyükelçi’ olmuştu. Yeni kitabı ‘Londra’da Türk İzleri’ ile daha kapsamlı bir araştırmanın sonuçlarıyla buluşturuyor bizi.
Osmanlı İmparatorluğu’nun diplomasiyi kullanmaya başlaması ancak 18’inci yüzyılda olmuş. Kuruluş ve yükselme dönemlerinde Osmanlı diplomasi ‘ad hoc diplomasi’ olarak tanımlanıyor. Diplomasi temsilcileri, belirli bir amacı gerçekleştirmek için, geçici süreyle yurtdışına gönderilir ve geri dönerlermiş. Ancak III. Selim döneminde diğer devletlerde yaşanan gelişmelere ilişkin daha doğrudan bilgi sahibi olmak amacıyla elçilikler kurmaya başlanmış. İlk Osmanlı elçiliği 1793’te Londra’da açılmış. Yusuf Agâh Efendi de yabancı bir ülkedeki ilk sürekli Osmanlı elçisi olmuş.
Tabii bunun bir de öncesi var. I. Elizabeth’in tahta çıktığında Katolik Avrupa’ya karşı destek alabilmek için Osmanlı’yla ilişki kurmasına, yani 16’ncı yüzyıla gitmemiz gerekiyor Aracı’ya göre. İki ülke arasında ticareti geliştirmek amacıyla 1581’de Londra’da ‘Turkey Company’ kuruluyor. Bu bilgileri 1599’da Kraliçe I. Elizabeth tarafından Londra’dan İstanbul’a yollanan saatli mekanik orgun hikâyesinin anlatıldığı ‘Londra’da Türk İzleri’nin ilk bölümünden öğreniyoruz.
Aracı diplomasiyle sınırlı kalmıyor. Ama diplomaside yaşananların sosyal ve kültürel hayata yansıması da ilginç. Osmanlı’dan ilk elçinin gelişinin yarattığı etki, Avrupa’ya devlet ziyareti yapan ilk padişah Sultan Abdülaziz Han’ın 1867’de Londra’ya da gelmesiyle kat kat artıyor. Zaten diplomasiden, politikacılardan önce Türk kültürü gelmiş Londra’ya. İngiltere’ye kahveyi getirmekle kalmamışız, 17’nci yüzyılda Türk kahvehanelerinin açılmasına da yol açmışız. “Eyvah Türkler geliyor!”dan Türk gibi davranmaya yani Alaturka modasına doğru gerçekleşen değişim kuşkusuz Londra’da da yaşanmış. Aracı ayrıntılara bakmasını bilen bir tarihçi. Bir resimde beliren bir siluetin de minik bir gazete ilanındaki isimlerin izini sürerek de sonuçlara varıyor. Sokak adlarına yansıyan Türk etkisi Osmanlılar gibi giyinip, birbirlerine Osmanlı rütbeleri vererek toplanan centilmen kulüplerine, sonra da şimdi izi kalmamış onlarca Türk hamamına uzanıyor. Tabii Namık Kemal, Abdülhak Hamit, Yahya Kemal, Halide Edip, Orhan Burian ve Ahmet Hamdi Tanpınar gibi yazarların, sanatçıların Londra’ları da var kitapta.
Aracı, hoşsohbet bir anlatımla kaleme almış ‘Londra’da Türk İzleri’ni. ‘Londra’da Türk İzleri’ bir rehber kitap olarak kullanılabilecek işleve de sahip. Londra geziniz sırasında örneğin “Halide Edip Londra’da yaşarken hangi evde oturmuştu?” diye merak ederseniz sırf fotoğrafını değil adresini de buluyorsunuz kitapta. ‘Londra’da Türk İzleri’ni çok şey öğrenerek okudum ve kitabın rehberliğinde bir Londra turu yapmak için sabırsızlanıyorum.