Güncelleme Tarihi:
GQ dergisi muhabirlerinden Drew Magary, Türkçeye çevrilen ilk romanı ‘Büyülü Yol’da okuru fantastik bir yürüyüşe çıkarıyor. Kitabın kendine has fantastiğini inandırıcı kılan şey, yürüyüşlere eşlik eden zihinsel yolculukların esrarlı doğasını iyi tanıması.
Romanın başkahramanı Ben’le, uzun yürüyüşüne başlamadan hemen önce, arabasındayken tanışıyoruz. Pensilvanya’nın dağlık bölgelerinden birinde, aracında tek başına ilerliyor. Yol kenarları insanlar tarafından kullanılmıyormuş gibi görünen TIR’lar ve geyik ölüleriyle dolu. Tek duyabildiğimizse, Ben’in telefonunun GPS aygıtından çıkan ruhsuz kadın sesi. Bu tuhaf otobanda rotayı arada kaybedip sonra tekrar hesaplayarak Ben’in iş gezisi için gideceği otele varmasını sağlıyor. Eski zamanlardan kalma, asansörü bile olmayan bu kasvetli otelde odasına yerleşir yerleşmez bunalan Ben, iş toplantısının saatine kadar kendini dışarı atma ihtiyacı duyuyor ve roman boyunca sürecek olan patika yürüyüşü de böylece başlamış oluyor.
Ben’in bulduğu patikanın şaibeli olduğunu baştan hissediyoruz. Çünkü resepsiyon görevlisi etrafta bir patika olmadığını söylüyor. Ve çok geçmeden, hislerimizde yanılmadığımızı anlıyoruz: Ben ilerledikçe tekinsizlik işaretlerinin belirmeye başladığı patikada telefon kapsama alanı dışına düşüyor. Kaybolma ihtimali gerilimi tırmandırıyor ve Ben’in karşısına birdenbire çıkıveren iki katlı alüminyum kulübe içimize su serpeceği yerde ürperti salıyor. Ve yine yanılmıyoruz. Ben, kendini tutamayıp bahçe kapısından içeri girdiğinde, iriyarı bir adamın kulübeden yerde sürüye sürüye bir ceset çıkardığını görüyor. Geceliğe sarılı, küçük bir kız cesedi bu. Daha dehşet verici olansa, adamın, kafasına bir Rottweiler’ın yüzülmüş suratından bir maske geçirmiş olması! Hem de kulaklarıyla beraber!
Ben, kaçmaya çalışırken, dönüş için patikada zihnine kazıdığı hiçbir işareti bulamıyor. Üstelik ‘köpeksurat’lar birken ikiye çıkıp onu yol ortasında kıstırıveriyor. Tam o anda Ben, onlardan kurtulmak için ‘köpeksurat’lardan birinin üzerine koşması gerektiğini düşünüyor. Bu gerçekten de işe yarıyor ve Magary’nin kendine has fantastiği de böylece devreye girmiş oluyor.
Bazen kaçışların, bazen hayatta kalmak için mecbur olunacak ölüm dövüşlerinin, bazen de yıllarca sürecek duraklamaların eşlik edeceği bu patika yürüyüşünde zamanlar da birbirine karışacak. Sihirli tohumların, konuşan bir yengecin, dev bir yamyam kadının, ergenlik bunalımlarının, aile travmalarının, buzdağlarının ve alt edilmesi gereken kanatlı bir şeytanın, geçmişten gelen bir kâşifle kurulacak patika yoldaşlığıyla aile özleminin iç içe geçeceği bu fantastik yolculuk, Tanrı’yla reddediş ağırlıklı bir ilişkisi olan Ben’i Yapımcı’yı arama ve bulma çabasına dönüşecek: Bu uzun yürüyüşte yaşananların Yapımcı’sı kimdir? Onu bulduğumuzda ne olur?..