Güncelleme Tarihi:
Serginin ismi “Bul Beni”, biraz romantik bir çağrışım yapıyor. Ancak eserlerinizi incelediğimizde "ayrılma", "buluşma" ve "bağlanma" gibi kavramların yanı sıra “Kayıp Ada”, “Bir Ada Olmak” isminde çalışmalarınızı da görüyoruz. Biraz serginin çıkış noktasından ve ismin hikayesinden bahseder misiniz?
“Bul beni” kavramı; neoliberal sistemin egemenliğinde, özellikle metropol şehirlerdeki yaşamın gönüllü tutsaklığında hız, yetişme telaşı, gürültü ve tüketim öznesine dönüşmüş ve teslim olmuş bireyin, kendi eleştirisi için bulduğum kelime oyunuydu. Kendine bakma, kendini yeniden gerçekleştirmek yeni bir yerde ‘sahici beni’ araması ve kendini bulması için yeni ütopya adaları yarattım. 16. yüzyıl keşiflerinde sefere çıkan haritacı ressamların denizin boşluğuna olmayan adalar çizip, sevgililerinin adlarını vermeleri romantik bir eylem olarak görünüyor. Sergimin adını bu hayali adalar üzerinden oluşturdu.
Eserlerinizdeki ada metaforları sizin yaşam görüşünü nasıl yansıtıyor? "Ada" neden bu kadar önemli bir simge olarak kullanılıyor?
Ada doğup büyüdüğüm, gökyüzü ve denizin içine bırakılmış bir yer. Zamansız, bir balık kadar sessiz ve yabani bir yaşamdır.
Eserlerinizde, ada metaforlarıyla sorguladığınız yaşamı, içinde bulunduğumuz distopik düzene karşı bir ütopya olarak adeta yeniden oluşturuyorsunuz. Bu konuda eserleriniz hangi soruları ortaya atıyor?
Ada 16. yüzyılda ideal yaşam için tasarlanan hayali yerler için kullanılan ütopya kavramı benim ada metaforları yani bozulan ütopya sonrası distopik dünya düzenine karşı yeniden ütopya kurmak için olamayan adaları çizdim. Bir Adalı olarak kaçış ve arınma yeridir adalar insanın kendisiyle yalnız kalması ve kendi olduğu yerlerdir.
Eserlerinizde kullandığınız malzemelerin seçimi, doğa ile olan ilişkinizi nasıl yansıtıyor?
Seçtiğim malzemeler sergilerimin kavramlarıyla doğrudan ilintili, zaman zaman doğadan topladığım, bitkiler, organik nesneler bunları çoğaltabiliriz. Bu demek değil ki sadece doğal olanları kullanıyorum resim deneyimi içinde inorganik nesneler ve tüm medyumları özgürce çalışmalarıma ekleyebiliyorum.
Sanat hayatınızın başlangıç noktasının heykel olduğunu biliyoruz. Sergide bir de “Göç Portreleri” başlıklı büst seriniz bulunuyor. Bu serideki simalar oldukça tanıdık geliyor ama bir o kadar da daha önce hiç yaşamamışlar gibi... Bu serinin üretiminde temel kaynağınız neler oldu?
Eserleriniz, kitap sayfalarından denize bir haykırışı temsil ederken, bu bağlamda hangi temalar ve duygusal katmanlar öne çıkıyor? Özellikle Alain de Botton’ın "Romantik Hareket" ve Nikos Temelis'in "Arayış" kitaplarının sayfaları üzerinde çalışmanız, sergiyle bağlantılı nasıl bir çerçeve oluşturuyor?
Son olarak, insan-doğa ilişkilerine odaklanan sanat felsefenizi nasıl tanımlarsınız?
Varoluşun tüm evrelerinde uygun bir biçimde yaşamak için hem bütünün hem parçalarının hareket halinde olması gereklidir, yaşam harekettir organizmanın tümünde hareket bir akış vardır. Bu devinim doğada, yolda olma sürekli bir yürüyüş ve arayış kendini tekrarlamadan yenilikçi ve deneysel olanı sanat uğraşıma ekliyorum. Doğaya uyumlu ve sorumluluk duygusu içinde.