Güncelleme Tarihi:
Yalnızlık insanın hayatta en zor mücadele ettiği ama aynı zamanda alıştıktan sonra da bir lüks olarak gördüğü kendince bir alan, insanı kendi içerisinde mekân yaratmaya ya da üretmeye teşvik eden bir unsur bir yandan da. Tercihle yalnız kalmak ile hayata bir sıfır mağlup yalnız başlamak arasında devasa farklar var elbette. Sürekli bir suskunluğa ya da sürekli bir öfkeye neden olan.
Kerim Özcan’ın İletişim Yayınları tarafından yayımlanan ilk romanı ‘Gündönümü’ yalnızlığın ağır bir biçimini ele alıyor. Yalnızlıktan kaybolma, büyürken hatırladıklarına kavuşma ve kendini var ettiği hayatın içerisinde unutulma arzularını ele alıyor... Türk filmlerinde yıllarca seyredip içimizin burkulduğu bir öyküyü hatırlatıyor Kerim Özcan; cami avlusuna bırakılan çocuk ve onun hayatta kalma mücadelesi... ‘Gündönümü’nün ana kahramanı olan Ceren doğduğunda bir cami avlusuna bırakılıyor ve yetiştirme yurdunda büyüyor. Yetiştirme yurdunda yaşadıkları çocukların asla görmemeleri gereken şeyler olarak kazınıyor aklının bir köşesine. Her daim sessiz sakin, içine kapanık bir çocuk olan tanımlanıyor etrafınca. Tek bir arkadaş edinerek onunla ömrünü geçirebileceğini ispatlıyor dünyaya. Daha fazlasına ihtiyaç duymuyor, çok hızlı büyümek zorunda kalan bir kız çocuğu azlıkla yetinen bir kadın oluyor istemsizce. Yaşları geldiğinde ve devlet memuru olarak atandıklarında yurttan ayrılıp kendi evlerine geçiyorlar Yeliz’le Cemre. Sonrası Cemre’nin kaybolma hikâyesiyle devam ediyor.
Kerim Özcan’ın pek çok şehri iç içe katarak şehirlerarası otobüslerde, terminallerde ve yan koltuğa oturan yol arkadaşlarıyla ördüğü bir polisiyeye dönüyor gitgide Cemre’nin hikâyesi. Bu hikâyenin içerisine erken yaşlarda yaşanan kırgınlıklar, sırlar, utançlar ve korkular giriyor ve her birinin tohumunu insanın içerisine eken insanları tek tek aramaya başlıyor Cemre. Şehirler, otobüsler, otogarlar, pansiyonlar, oteller derken bilinçli mi bilinçsiz mi olduğu bilinmeyen bir savrulmanın içinde buluyor Cemre kendini. Yıllar önce bir cami avlusuna bırakılan kız çocuğu, büyüyüp yetişkin bir kadın olduğunda bir caminin avlusunda bulunuveriyor yine. O arada neler olduğu ise elbette romanın içerisinde. Bir yalnızlıktan bir karanlık ve sonrasındaysa karışıklık ve melankoli çıkarıyor ‘Gündönümü’. Tercihen seçilmeyen ama hayatın gitgide hem bir tercihe hem bir lükse çevirdiği yalnızlığının içerisinde kendini kaybedip buluyor Cemre ve bir karar veriyor.
1976 doğumlu Kerim Özcan’ın kitabı ‘Gündönümü’ bir ilk roman olarak ritmi ve olay örgüsü ile okuyucusunu kendisine sıkıca bağlıyor. Gündelik hayatın anlatımının yanı sıra gün içerisinde geçmişe dönüşleri Cemre’nin günlükleri ile sağlayan yazarın hikâye anlatma biçimi ve bir duygu durumunu ya da anı betimlemeleriyse oldukça başarılı. Ara sıra kendi içerisinde tekrara düşen ve finalde okuru pek çok yerden sıkıştıran romanın yazarı, önümüzdeki dönemlerde hem duygusal üslubu hem polisiye anlatma biçimiyle okurlarını etki altına alabilir.