Güncelleme Tarihi:
1983 yılında Meksika’da doğan Valeria Luiselli, Meksika Üniversitesi Felsefe Bölümü’nü tamamlamasının ardından New York’a taşındı. Columbia Üniversitesi’nde karşılaştırmalı edebiyat eğitimi gördü. Doktora derecesini aldıktan sonra aynı üniversitede dersler verdi. 2010 yılında ‘Sidewalks’ (Kaldırımlar) adlı deneme kitabını, 2011’de ilk romanı ‘Kalabalıkta Yüzler’i yayımladı. Bu romanıyla LA Times’ın Art Seidenbaum İlk Roman Ödülü’ne layık görülen Valeria Luiselli, edebiyat çevrelerinin dikkatini çekmeyi başarmıştı. Öykü ve makaleleri New York Times, McSweeney’s, Brick, Granta ve New Yorker gibi dergi ve gazetelerde görülmeye başladı. 2013’te yayımlanan ikinci romanı ‘Dişlerimin Hikâyesi’yle Uluslararası Dublin Edebiyat Ödülü adayları arasına girdi, LA Times Kurmaca Kitap Ödülü’ne değer bulundu. 2014 yılında National Book Foundation’ın ‘gelecek vaat eden 35’inden genç 5 yazar’ listesine seçilen Luiselli, son romanı ‘Kayıp Çocuk Arşivi’yle (2019) Rathbones Folio (2020) ve Uluslararası Dublin Edebiyat Ödülü’nü (2021) de kazandı.
VALERIA LUISELLI ROMANLARI
Valeria Luiselli’nin üç romanı; ‘Kalabalıkta Yüzler’ 2016’da, ‘Dişlerimin Hikâyesi’ 2017’de, ‘Kayıp Çocuk Arşivi’ 2019’da Türkçeye çevrilmişti. Bu durumda genel bir değerlendirmeyle başlamakta yarar var. Öncelikle söylemek gerekir ki çok güçlü bir edebiyat geleneğinin mirasçısı olan çağdaşı diğer genç Latin romancılar gibi Valeria Luiselli de kendi özgün roman evrenini, dilini ve üslubunu arayan bir yazar. Gündelik hayat deneyimlerinden yola çıkıyor, üst kurmacanın imkânlarını kullanarak gerçekle kurmaca arasında gidip gelen -kimi zaman absürd, kimi zaman şenlikli ama hüznü de barındıran- hikâyeler anlatıyor.
İlk romanı ‘Kalabalıkta Yüzler’, bu genel tanımın belki de en iyi örneği. Makalelerden oluşan ‘Sidewalk’ adlı kitabından yola çıkarak yazmış ‘Kalabalıkta Yüzler’i. Roman birbirine paralel ilerleyen ve zaman zaman kesişen üç anlatı düzlemi biçiminde kurgulanmış. Aslında dilin ve kurmacanın kendisini, kimliklerin icadını, aileyi ve aidiyeti sorguluyor Luiselli.
‘Dişlerimin Hikâyesi’, içlerinde en eğlencelisi. Bunda Meksika’da bir meyve suyu fabrikasındaki işçiler için tefrika tarzında yazılmasının rolü olmalı. Luiselli, dört ya da beş ay boyunca, yazdığı her bir bölümü fabrikaya göndermiş, işçiler bu bölümü hep birlikte okumuş, yorumlamış ve eleştirmişler. Okuma seanslarının kayıtları Luiselli’ye geri gönderilmiş. O da bir sonraki bölümü bu değerlendirmeler ışığında kaleme almış. Yani, yazmaya başladığında ne yazacağına dair hiçbir fikri yok; ‘Dişlerimin Hikâyesi’ yazarlarla işçilerin işbirliğinden doğmuş. Konusu da yazım süreci kadar ilginç; kendi dişlerini satan Gustavo (Otoban) Sánchez adlı bir müzayedecinin tuhaf hikâyesini farklı bakış açılarından dinliyoruz. Platon, Montaigne, Virginia Woolf, Borges, Proust, Unamuno, Foucault, Walser, Cortázar ve pek çok çağdaş Meksikalı yazar isminin, pek çok felsefi metnin, hikâye ve romanın anıldığı karnaval tadında bir hikâye...
Bu iki kısa romanın ardından uzun bir romanla çıktı okuyucusunun karşısına Luiselli; 2019 yayımlanan ‘Kayıp Çocuk Arşivi’, New York’tan Meksika’ya uzanan bir yol romanı. Bu romanını ‘Bana Sonunu Söyle’den sonra kaleme almış ve tıpkı ilk romanı gibi hikâyesini denemelerinde üzerinde durduğu meselelerden esinlenerek kurgulamış. “‘Kayıp Çocuk Arşivi’, doğudan batıya, Amerika’nın bir ucundan diğerine varan geniş güzergâhı ele alıyor ve okurunu soluksuz bırakan sürprizleri, hakikatleri, mucizeleriyle çağın ruhunun bir dökümünü çıkarıyor. Öyle bir arşiv ki bu, bir ailenin dağılışını, bir ilişkinin çıkmazlarını ve kardeşlik bağının kuvvetini göstermekle kalmıyor, Batı medeniyetinin dehşetli panoramasına ait duvarlara çarpan insanların ve insanlığın, sağ kalmak için ödediğimiz bedellerin, kayıpların ve kayıpların geride bıraktığı boşlukların belgesini, hikâyesini barındırıyor.”
‘BANA SONUNU SÖYLE’ ANNE!
Söz konusu hikâyeler Valeria Luiselli’nin 2015’ten bu yana gönüllü tercümanlık yaptığı New York Federal Göçmen Mahkemesi’nde dinlediği çocukların anlattıklarına dayalı. Daha doğrusu ABD Vatandaşlık ve Göçmen Ofisi tarafından hazırlanan 40 maddelik soru formuna verdikleri cevaplara... ‘Bana Sonunu Söyle’deki denemeler söz konusu sorular ve cevaplar ile Luiselli’nin duyguları ve düşüncelerinin yansımaları.
Valeria Luiselli’nin görevi basit; çocuklarla bu soru formu çerçevesinde görüşmek ve onların hikâyelerini İspanyolcadan İngilizceye çevirmek. Ne var ki göçle, göçmekle, göçtürülmekle ilgili hiçbir şey o kadar basit değildir. Luiselli, çocukların dudaklarından dökülen ve karmaşık anlatılar oluşturan sözcükleri dinlerken fark edecektir işinin zorluğunu; “Bu sözcükler tereddütle, bazen şüpheyle ve hep korkuyla dile getiriliyorlar. Onları yazıya dökmem, kısa cümlelere dönüştürmem, yavan terimler kullanmamam gerekiyor. Çocukların hikâyeleri daima karışık, darmadağın, belli bir anlatı düzenine oturtulamayacak denli paramparça. Onların hikâyelerini anlatmaya çalışmak zor, çünkü hikâyelerinin bir başlangıcı, ortası ve sonu bulunmuyor.”
Luiselli’nin 2017’de Meksika üzerinden ABD’ye yönelen çocuk göçünü sergilediği ‘Bana Sonunu Söyle’nin Türkiye’de özellikle de bugünlerde karşı karşıya kalınan yakıcı göç meselesiyle örtüştüğü çok açık. Kitabın dışına çıkmak, meseleyi kendi coğrafyamıza taşımak ve yorumlar yapmak mümkün. Ancak ‘Bana Sonunu Söyle’de anlatılanlar böyle bir ihtiyaç yaratmayacak kadar doyurucu. Valeria Luiselli, çocukluğun, ailenin, toplumun, ulus kimliğinin ve aidiyetin doğasını evrensel bir tartışmaya açıyor. Çözüme ilişkin cevapları yok, sadece sorular var. Ama sadece Göçmen Bürosu’nun soru kitapçığındakiler değil, yazarın ve görüştüğü çocukların soruları da eklenmiş kitaba. Meksika sınırından kaçak olarak geçirilip ABD’ye gelen on binlerce çocuğun... ABD’de daha iyi bir yaşam bulma beklentisiyle paramparça ülkelerindeki yoksulluk ve şiddetten kaçan göçmenlerin en savunmasız üyeleri olan, pek çoğu yolda tecavüze uğrayan, soyulan, köleleştirilen çocuğun... Bu korkunç tabloya Afgan, Suriyeli, Afrikalı göçmen çocukları da yerleştirebilirsiniz...
Sığındıkları ülkelerdeki hasmane tutumlara, aşağılamalara, ırkçı reflekslere rağmen önü kesilmeyen göç dalgasının karmaşık yapısını sorgulamış Luiselli. İlginç olan, göçmenlerin kendilerini bekleyen koşulların farkındalığıyla yola çıkmaları... Farkındalıklarını bir göçmen duasındaki dizelerle açıklayalım: “Gitmek ölmektir biraz biraz/ Varmak varmamaktır asla.”
Teknolojik açıdan çok şeyler vaat eden Milenyum Çağı küresel savaşlarla, salgınlarla, yıkımlarla, eşitsizlik ve adaletsizlikle, böyle bir iklimde yeniden çiçeklenen ırkçı ve bağnaz ideolojilerle ilkçağları andırıyor. Mülteciler sorunu genel bir insanlık sorunu olarak çıkıyor karşımıza. Mültecilerin içinde bulundukları duruma duyarlı olanlar var elbette. Ancak artık önemli olan ‘duygusal sermayeyi -öfke, üzüntü ve belli başlı bir takım sosyal durumlardan kaynaklanan hayal kırıklıkları- politik sermayeye dönüştürmek’...
“Bana sonunu söyle anne, diyor kızım bana.
Bilmiyorum.
Sonunda ne oluyor?
Bazen bir son, mutlu bir son uyduruyorum. Ama çoğunlukla sadece, ‘Henüz sonunda ne olduğunu bilmiyorum’ diyorum.”
BANA SONUNU SÖYLE
Valeria Luiselli
Çeviren: Seda Ersavcı
Siren Yayınları, 2021
104 sayfa, 20 TL.