Güncelleme Tarihi:
Türkiye’de kültür sanat etkinliği yapmak ve yaşatmak giderek zorlaşsa da XJAZZ Festivali, yola çıkarken öngörülen risklere rağmen, 12-15 Nisan tarihlerinde İstanbul ve Ankara’da üçüncü kez gerçekleşecek. İsminden ötürü öncelikle cazseverleri cezbeden XJAZZ, cazın bütünleştiriciliğinden hareketle çağdaş müzik namına aklımıza gelen birçok müziği tür ve kalıplara hapsolmadan buluşturuyor. Festivali İstanbul’da Goethe-Institut İstanbul desteğiyle Kabak & Lin, Ankara’da peoplexpeople düzenliyor.
İlk olarak 2014’te Berlin’de yapılan, ertesi yıl Türkiye ayağını bulan XJAZZ cazı elektronik dans müziği, klasik, neo-klasik, etnik, emprovize gibi türlerle bir araya getirirken bu türlerin aslında birbirine ne denli yaklaşabileceğini ortaya koyuyor.
XJAZZ’ın kendine has bu yaklaşımını anlamak ve anlatmak için, farklı görünümlü dost ve kardeş müzikleri temsil eden Guillaume Perret, Martin Kohlstedt ve Taner Akyol ile konuşup kısacık anlattıklarıyla bir XJAZZ yol haritası oluşturalım istedik.
Birçok projenin ilk seslendirilişi olacak ve hepsi birbirinden dinamik. Programı ayrıntılı olarak http://www.xjazz.net/ adresinde bulabilirsiniz.
Guillaume Perret:
İlham nereden eserse
oradan yürüyen caz
980 doğumlu Fransız besteci, saksofoncu Guillaume Perret, Avrupa cazının yükselen değerlerinden. Klasik konservatuvar eğitiminden geçip bolca caz çalarak devam etti. Kendi grubu Electric Epic’le ‘elektrikli’ işlere imza attıktan sonra Collectif Lebocal ile yarı serbest doğaçlamaları yazılı müziklerle buluşturdu.
Perret müzikte her şeyle her şeyin yapılabileceğine inanıyor. Kuzey Hindistan müziklerini Batı Afrika ritmleriyle, Etiyopya ölçülerini Brezilya groove’larıyla, metal riff’lerini saykedelik seslerle harmanlıyor. Dinleyicilerini uzun yolculuklara çıkarmayı seviyor. Farklı kültürlerin müzisyenleriyle birlikte çalmaktan çok şey öğrendiğini biliyor ve hatta gittiği ülkelerin müzisyenleriyle ortak proje üretmeyi bizzat teklif ediyor.
Volkan Öktem gibi bir davulcuyla çalacak olmaktan pek hoşnut. Guillaume Perret kendisiyle konuştuğumuz sırada herhangi bir konser programı tasarlamamıştı fakat Öktem’in de çok yönlü ve türlü yaklaşımı düşünülünce, duygusuna ve enerjisine yüzde yüz güvenebileceğimiz bir konser olacak. Perret’nin deyimiyle ilham nereden eserse oradan çalacaklar.
Guillaume Perret ft. Volkan Öktem, 14 Nisan Cuma 22.00, Salon İKSV
Martin Kohlstedt:
Bulunduğu kabın
şeklini alan caz
1988 doğumlu Alman besteci ve piyanist Martin Kohlstedt tarifi zor ama en basit şekliyle, hızlı gelişen/değişen ve ‘yeni müzik’ üretiyor. 12 yaşındayken evde kendi kendine çalıştığı piyanoda daha çok sevdiği beyaz tuşları kullandığı armonilerle başlayıp caz ve interaktif piyano dersleriyle devam eden eğitimi, bu süreçte neo-klasik, pop ya da caz piyanisti olmak istemediğini fark etmesiyle şekillenmiş. Zihnini en çok meşgul eden müzikal değişkenlere yönelmiş. Şimdiye dek elektronik cazdan hiphop’a hatta film ve oyun müziklerine uzanan bir çalışma alanı olan Kohlstedt, XJAZZ’da tüm durumlar için uyumlu olduğunu söylediği modüler bestelerini, ortamın aurasıyla doğaçlayarak dinleyiciyle arasında bir müzikal dil oluşturmayı hedefliyor. Yani Kohlstedt, solo piyanodaki iniş çıkışlı akışı bir müddet sonra seyircilerle şekillendirecek. Müzikte melez formatların artışını doğru bir gidişat olarak değerlendirse de kendi müziğini tam olarak konumlandıramıyor. İşin aslı, Arvo Pärt’ten etkilendiği kadar Michael Jackson’dan da esinlenmiş bir müzik olabileceği gibi olmayabilir de. Mühim olan kendimizden ne gibi parçalar bulacağımız. Çünkü Kohlstedt bunu istiyor.
Martin Kohlstedt, 12 Nisan Çarşamba 20.00, Akbank Sanat
Taner Akyol:
Kendi kendini yaratan caz
Bağlama, keman ve piyanonun ardından kompozisyon eğitimi alan Taner Akyol 20 yaşından beri Berlin’de yaşıyor. Yunan şarkıcı Maria Farantouri ile ‘Maria Farantouri Sings Taner Akyol’ albümünü en saygın caz firmalarından biri olan Enja Records için kaydetti. Orhan Pamuk’un ‘Benim Adım Kırmızı’ romanının sesli okunduğu albüme fon müziği yaptı. Berlin Güzel Sanatlar Üniversitesi Klasik Batı Müziği Konservatuvarı’nda bağlamanın bir bölüm olarak açılmasını sağladı. Almanya’nın üç büyük operasından biri olan Komische Oper’den eser siparişi alan Türkiyeli ilk besteci oldu. Taner Akyol’un çok uzun zamandır birlikte çaldığı üçlüsü ise piyano ve perküsyonun yanında bağlamadan oluşuyor. Bu anlamda bağlamanın dünya Batı müziği formlarına dahil olduğu ilk topluluk. Taner Akyol Trio bazen bir türküyü tema olarak alıyor, bazen Akyol’un bestelerini yorumluyor. Parçanın bir yerinde ana temadan uzaklaşsa da asla kopmadan geri dönüyor. Yaptıkları müzik için Taner Akyol “Hem kendini çalıyor hem de kendini yeni formlarda zorluyor. Caz mıdır bilemiyorum, fakat karşılaştığımız farklı diller konuşan insanlara bir bütün olarak hitap ediyor” diyor ama yarattığı etki hitap etmenin çok üstünde. Bu ekibe XJAZZ dokunuşu ise yine Berlin’de yaşayan vokalist, multienstrümantalist ve DJ Kaan Bulak’ın elektronikleriyle gelecek. Sadece izleyiciler değil müzisyenler için de sürprizler vaat eden böylesi bir konser bile heyecanlandırmıyorsa da artık ne diyelim, rüyalarda buluşuruz.
Taner Akyol Trio ft. Kaan Bulak, 12 Nisan Çarşamba 21.00, Zorlu PSM