Güncelleme Tarihi:
Bu soruları cevaplarken nasıl bir yerdesin?
Stüdyomdayım, başka bir deyişle Fransızcadaki gibi atölyemdeyim. Bütün görsellerimi ve müziklerimi burada yapıyorum. Konsollarım ve televizyonumun karşısında, koltuğumda oturuyorum. Sol tarafımda bütün bilgisayarlarım var. Bütün CGI ve hareket tasarım çalışmalarımı burada yaratıyorum.
Günümüzde yaratılan şarkılar oldukça karmaşık ve birçok elektronik müzik etkisine sahip. Sana son dönemde neler ilham veriyor?
Bana genelde ilham veren şey yalnızca müzik olmuyor. Mesela müzik yaparken sanatın başka kollarından da yararlanmayı ve bunlardan ilham almayı seviyorum. Oldukça endüstriyel olan bu kayıtta Jean Tangley adında yarı Fransız yarı İsviçreli bir heykeltıraşın yaratmış olduğu görsel makinelerden ilham aldım. Distopik olan bu makineler geri dönüştürülmüş metal ve hurda metal yığınlarından oluşuyor.
Bunları kaydetmek için Amsterdam’a müzeye gittim. Tahmin edersiniz ki oldukça ilham verici bir deneyimdi benim için. Bunun yanı sıra, hareket ettiklerinde çok gürültü çıkarabiliyorlar. Ben de bu albümü yaratırken o seslerden yararlanmak istedim. Yani anlayacağınız, olay bir sanat dalından alıp diğerine aktarabilmek. Bir yönetmen ve müzisyen olarak benim için bu süreç benim için oldukça önemli.
Ünlü olma hissini özlemiştim
“Golden Age” albümü çıkalı 7 yıl oldu. Ne zaman yeni bir albüm için kendini hazır hissetmeye başladın?
Açıkçası bilmiyorum. Sanırım Paris’te yaşanan terör saldırıları beni tetikledi. Sahnede olmayı, insanlarla olmayı özledim. Dürüst olmam gerekirse sanırım ünlü olma hissini de özlemiş olabilirim. Bir süreliğine de olsa unutulma, gölgede kalma hissi yeterliydi benim için. Ya da başkalarıyla işbirliklerine imza atmak. Ama şimdi düşünüyorum da ihtiyacım olan şey kendimi tekrar ve tekrar ifade edebilme ihtiyacıydı.
Son çıkan “S16” albümünü dinlediğimde hem karanlık hem de mutluluğu aynı anda hissediyorum. Sanki güzel anılarıma geri götürüyor beni. Bu albümün arkasındaki hikâyeden bahseder misin biraz?
Bu albüm uzun süren uykusuz bir gece gibi. Bilirsiniz, romantik ilişkilerinizi ve aşkı sürdürme yeteneğinizi sorguladığınız, o metafizik soruları kendinize sorup durduğunuz gecelerden biri. Bu albüm bir yandan akıl sağlığı, bağımlılık veya başka konularda sıkıntılar yaşarken öbür yandan da bir aşk ilişkisini sürdürmenin ne kadar zor olduğundan bahsediyor. Başka bir deyişle bu albüm, bir yardım çağrısı gibi de denilebilir. “Yardım istemenin güzelliğiyle ilgili bir albüm” olduğunu söylemek hoşuma gidiyor.
“S16” yaratırken sözel ve fiziksel olarak acı çekiyordum
“Iron”, “Run Boy Run”, “I Love You” gibi güçlü ve popüler şarkıların önüne geçmeyi başarabildin mi?
Asla ilk gerçek başarının ötesine geçemiyorsunuz. Bence bu normal bir şey. Onlar hâlâ benim şarkılarım. Ben yazdım ve onlarla gurur duyuyorum. Bu reddettiğim bir şey değil. Onları hâlâ sahnede çalmaktan mutluluk duyuyorum. Bir şarkının popüleritesi ve dinlenme sayısı benim için tek ölçü veya sevgimdeki tek kıstas değil. Bu sevgiyi ölçmenin de tek yolu olamaz. Bazen bu kadar çok dinlenilmeyen şarkılarımla daha mutlu olabiliyorum ve onlarla daha fazla gurur duyuyorum.
Ama soruna gelecek olursak, bu popüler şarkılar sayesinde gerçekten yeni veya çok yaratıcı bir şey keşfetmeyi başardım. Örneğin “Shift” ya da “Reactor” çok popüler olmayan şarkılar ama var oldukları için gururluyum. Bir bakıma, önceki single’larımı bu şarkılar sayesinde geçtim ve önceden yaptığım her şeyden daha iyi olduklarını düşünüyorum. Umarım bu şekilde gelişmeye devam ederim çünkü öğrenecek çok şey olduğunu ve her zaman daha iyisini yapabileceğimi düşünüyorum.
“S16” albümü senin için neden bu kadar önemli?
“S16” benim için zor bir albüm oldu. Pandemiden bile önce karmaşık bir dönemde yaratıldı ve pandemi süresinde yayınlandı. O yüzden hayatımda ağırlığı olan bir albüm oldu. Her zamanda öyle kalacak. Bence bu albüm acıyı yansıtıyor. Çünkü bir şekilde albümün yaratılış sırasında ben de acı çekiyordum ve albümde de bu acıdan bahsediyorum. Sözel ve fiziksel olarak birçok şekilde acı çekiyordum. Ayrıca bilirsiniz; politik ve sağlıkla ilgili içerikler... Tüm bunlar da bir bakıma acı verebiliyor.
Albümün etrafındaki her şey bir kavgadan ibaret. Bir şekilde karmaşık ve net olamayan konular. Ama bence tüm bu sebeplerden dolayı bu albümü daha da çok seviyorum. Zor zamanlarda bana eşlik eden ve tüm dinleyen insanlara da zor zamanlarda eşlik edecek bir albüm olur umarım. Böyle zor bir zamanda bir albüm çıkarabildiğim için gurur duyuyorum. Benim için bu albümle ilgili en önemli nokta bu sanırım.
Ağız ve kalp arasında bağlantı kurabiliyorum
Sence sen nasıl bir müzisyensin? Duygusal mı gerçekçi mi?
İkisiyim de. Teknik şeylere ilgi duyuyorum, bu tarz araçları kullanmayı ve bilgisayarı çok seviyorum. Yaratıcılığa katkı sağlayan her aleti seviyorum. Yani başka bir deyişle oldukça yaratıcıyım çünkü bilimsel yöntemler kullanıyorum. Bazı şeyleri son derece somut bir şekilde düşünebiliyorum. Ama şarkıcı olmamda çok özel bir şey var, o da ses. Ağız ve kalp arasında bağlantı kurabilen çok özel bir şey bu. Beyinden bağımsız işliyor, içgüdüsel. Bunun sihirli olduğunu düşünüyorum. Bu, müziğime yansıtmak istediğim çok ham bir duygu.
Şarkılarını yazarken daha çok gözlemler misin yoksa sana ilham veren insanların kendileri midir?
Ben gözlemci biri olduğumu düşünüyorum. Dünyaya bakmayı, onu dinlemeyi seviyorum ve bana ilham veren şey bu. Bir sanat eseri bana ilham verebilir, başka bir şarkı bana ilham verebilir. Aynı zamanda bir insan da bana ilham verebilir. Bir yazı parçası ya da bir melodi... Bence sanatçı olmak için gözlemlemek ve etrafımızda olan tüm bu bilgiyi almak demek. En sonunda da tüm bu gözlemleri şarkılara yansıtmak demek.
Çocukken film müziklerini dinleyerek uykuya dalardım
Müziğin oldukça sinematografik. Bir filme soundtrack hazırlayacak olsaydın bu ne tarzda bir film olurdu?
Evet, gençken çok film müziği dinlerdim ve bu bana hep ilham veren bir şey oldu. Bir CD çalarım vardı ve aldığım CD’ler genelde henüz izleyemediğim filmlerin müzikleri olurdu. Geceleri yatağa girer, kulaklığımı takar bu filmlerin müziklerini dinleyerek uykuya dalardım. Kafamda bu müziklerle kendi filmlerimi çekiyor olurdum.
Sanırım bu sayede, sinematografi DNA’ma işledi ve hâlâ müziğime yansıyor. Bu şekilde büyüdüm. Sanatsal kişiliğim bu şekilde şekillendi. Bir gün bende film ve film müzikleri yaratmak isterim. “Gravity”nin yönetmenleri Jonas ve Alfonso Cuaron için bir şarkı yapmıştım. Sonrasında da yaptıkları “Desierto” adlı filmle tanıştım. Çok gurur duyduğum bir film bu. Karanlık bir müzik türü ve genelde bu karanlığa ilgi duyuyorum. Bu yüzden, günün birinde bir gerilim, psikolojik ya da bağımsız bilimkurgu filmlerinde yer almak çok isterim.