Güncelleme Tarihi:
“Bir yanımıza bir şey batırsanız kanamaz mı? Gıdıklasanız gülmez miyiz? Zehirlensek ölmez miyiz? Ve bize yanlış yaptığınızda, almaz mıyız öcümüzü? Eğer her konuda size benziyorsak, bunda da benzeri...” Shakespeare’in ‘Venedik Taciri’nin en can alıcı tiradlarından biri bu. Shylock mahkemede kendini savunurken, sırf Yahudi olduğu için kötü olmakla ve cimrilikle suçlanırken kendini anlatmak için sarf eder bu sözleri. Irkçılığı sorgulayan bu oyun 1596-98 yılları arasında yazılmış. Yani henüz pek çok kanlı tarihi olay yaşanmadan çok çok önce... Şimdi bu eser yeniden yazıldı. Birinci ve ikinci dünya savaşlarından sonra, Nazilerden sonra, Ortadoğu yeniden şekillendikten sonra. Shakespeare’in ölümünün 400’üncü yılı dolayısıyla başlatılmış, ünlü eserlerinin çağdaş yazarlar tarafından yeniden yorumlandığı roman serisi kapsamında Howard Jacobson tarafından ‘Shylock Derler Bana’ adıyla yeniden yazıldı.
‘Venedik Taciri’nin kahramanı Shylock, Shakespeare’in onu bıraktığı mezarlıkta zengin sanat simsarı Simon Strulovitch’le karşılaşıyor. Kendi Yahudiliğini sorgulamakla Yahudi gibi yaşamak arasında gidip gelen bir kahraman Strulovitch. Tüm Yahudilere yapıştırılan yaftalar onda da var: Zengin, cimri, katı, kötü, intikamcı...
Strulovitch ise kendi Yahudiliğiyle barışamamış bir kahraman. Ama bir yandan da onu koruyanın ırkına özel gelenekler olduğunu düşünüp kendini bu kısıtlı dünyada güven altında tutmaya çalışıyor. Bir sorunu var bu kahramanın, kızı Beatrice ile başı dertte. Nazi sempatizanı bir futbolcuyla evlenmek istiyor kızı. Eşi, Strulovitch’in kızının peşinde koşmalarından ve sert tutumundan dolayı hastalanmış, felç. Dolayısıyla yardım alacak Shylock’tan başka kimsesi yok. Antonio’dan ödemediği borcuna karşılık ‘yarım dirhem et’ isteyen Shylock’un Strulovitch’e önerdiği çözüm ise hayli ironik. Nazi sempatizanı futbolcunun Yahudi olması, dolayısıyla sünnet olması. Peki bir Portia çıkıp akıl ile acımasız intikam arasındaki bu paradoksu çözebilecek mi?
‘Venedik Taciri’, büyük ustanın en çok tartışılan eserlerinden biri. Pek çok olguyu barındıran eserin bugünkü yeniden yazılımı da aynı tartışmaları barındırıyor. Yüzyılların eskitemediği tartışmalara şahit olmak biraz hayal kırıklığı yaratsa da ‘Shylock Derler Bana’ hem yazım dilimi hem de ele aldığı konularla övgüyü hak ediyor. Irkçılık tartışmalarının başrolü aldığı kitapta özellikle kahramanların kendi benlikleriyle yaptıkları yüzleşmeler çok etkili. Yahudiliğin, Hıristiyanlığın hatta Müslümanlığın ne olduğuna dair çarpıcı yorumlar var. Daha da ileri giderek din kavramı masaya yatırılıyor. Dinin insanların üzerine yapıştırdığı kimliklerle onları nasıl insanlar olmaya yönlendirdiği ve belki de zorladığı tartışılıyor. Elbette kahramanlar çok tanıdık. Portia, Plurabelle olarak çıkıyor karşımıza, Antonio D’Anton olarak. İsterseniz ‘Shylock Derler Bana’yı ‘Venedik Taciri’yle karşılaştırarak okuyabilirsiniz. Bu okuma size roman tadının yanı sıra edebi bir ders de verir nitelikte olur. Yazarın maharetle nasıl 400 yıl sonra geldiğini görmek, olayları nasıl birbirine bağladığını izlemek edebiyatseverler açısından edebi bir keyif olacaktır. Ancak ‘Venedik Taciri’nden bağımsız ya da çok kilitlenmeden de okuyabilirsiniz. Bu şekilde de yetkin, hiç eskimeyen tartışmaların katmanlı ve çok boyutlu olarak ele alınmasına hayran kalacaksınız. Kitabın orijinali ironik bir dil kullanır ve yine ironik bir çözüm yer alır. Bu kitaptaki son perde de okuru memnun edecek.
SHYLOCK DERLER BANA
SHAKESPEARE YENİDEN
Howard Jacobson
Doğan Kitap, 2019
344 sayfa, 35 TL.