Güncelleme Tarihi:
Taner Ay’ın yalnızca bir kitabının adı ‘Edebiyatımızda Unutulanlar ve Kaybedenler’ (Ötüken) ama adları öyle olmasa da tüm kitaplarının kahramanları neredeyse tümüyle unutulmak ve kaybetmekle malul olanlar. Şimdi o kitabın ikincisi çıktı.
Ne çok unutulan ve kaybeden varmış ki şimdiden iki cilt olmuş, daha da olacağından başka. Umarım ve dilerim yeniden ve yeni romanlarını, denemelerini okuyabiliriz, edebiyatımızın büyük romancılarından ve vefasıyla da benzersiz, çok sevdiğim Selim İleri öncülük etmiştir bu konuda. Bazen roman kahramanları olarak yazdı onları, bazen anılarında ve incelemelerinde ama hiçbir zaman ilgisini ve vefasını eksik etmedi.
Böyle güzellikler de yapıyor insana Taner Ay’ın kitapları! Onun kitaplarını okumak zaten güzel, zira mesleği avukatlık olduğu için bir tür hafiyelik de var onda, acayip iz sürüyor, yahu dur, konuyu nereye getirdin derken, Komiser Colombo gibi bağlıyor valla! Acaba polisiye roman yazıyorum demiş olabilir mi geçenlerde, hadi inşallah! Kitabı okurken birden tanıdık bir isme de rastladım, kim olacak Hisar’dan Vecdi ya da ünlü romancımız Vecdi Çıracıoğlu. Şair Celal Sılay’ı çok dinlemişimdir Vecdi’den, Taner Ay da ikinci ciltte yer vermiş ona. Bir başka unutulmuş şair Hilmi Büyükşekerci’yi layıkıyla uzun uzun anlatırken, Vecdi’nin yazısına da yer vermiş ve babası şair Sabahattin Çıracıoğlu’na da değinmiş. Celal Sılay için de Vecdi’yi konuştursa biraz iyi olurmuş!
Taner Ay’ın ‘Rüzgâra Yazanlar’ (1984 Yayınevi) kitabı için yazdığım yazıda, Jack London’dan Jack Kerouac’a sevdiğimiz yazarları roman kurgusuyla, meraklandırıcı, sürükleyici biçimde anlatmasına değinmiştim, ‘Edebiyatımızda Unutulanlar ve Kaybedenler’de de benzer heyecanı yaşadım. Akademisyen ve yazar Fatih Altuğ da hislerime şahane biçimde tercüman oluyor arka kapak yazısında: “Sürükleyici bir yazı üslubuyla eleştirel bir titizlik bu makalelerde birlikte işliyor. Ay, anekdotlar, alıntılar, dedikodular, merak uyandırıcı ara başlıklarla kitabın okunurluğunu artırırken, ortaya koyduğu her bilginin kaynağını ve gerekçesini de sunuyor.” Devamında da Taner’in kitaplarının benzer gibi görünen anı, anlatı ve tanıklıklardan farkını ortaya koyarken çok yerinde bir kavrama başvuruyor Altuğ, ‘demokratik hassasiyet’ten söz ediyor: “İkincil kaynaklardan azade bir şekilde kurmacayla malumat aktarımı arasında bir yerde kurulan bir söylemle, ele alınan yazarları efsaneleştiren bir tavırdan çok, Ay’ın söyleminde demokratik bir hassasiyet göze çarpıyor.”
Bu duygularla okuyoruz kitabı. Hiç bilmediğimiz yazar ve şairlerin yanı sıra bildiğimizi sandığımız adların çoğu kez trajik yaşamlarını da okuyunca, memlekette yazmanın neler pahasına olduğunu bir kez daha ve acıyla anlıyoruz. “İktidar olduk ama kültürel iktidarı kuramadık” diye yakınan muktedirin, ‘besleme edebiyatçıları’nın da bu dönemle sınırlı kalacağına inanıyoruz. Bedel ödemeden hiçbir şey yok, hele edebiyat, şiir, sanat asla! Öte yandan iktidar ne demek kültürde, bu da ayrı bir hırs ve edebiyatın, şiirin doğasına ters, ama ‘fıtrat’larına uygun demek ki!
Bir bimarhanede unutulan, genç kızları ağlatan romancı Safvet Nezihi, Pera Beyi Said Nahum Duhani, 39 yaşında giden ‘kitapsız şair’ Suphi Taşan, 40 Kuşağı’nın, yani Fedailer Mangası’nın şairi M. Niyazi Akıncıoğlu, Sansaryan Hanı’nda gözaltındayken 33 yaşında intihar eden komünist şair Hasan Basri Alp, ‘Yeşil Ada’nın Pembe kızı’, Ulus Baker’in annesi, Kıbrıslı şair Pembe Marmara, sevgili arkadaşım, oyun yazarı Coşkun Büktel ve Dıranas’ın ‘Olvido’sunda dediği gibi “ve cümle yitikler, mağluplar, mahzunlar”, hepsi Taner Ay’ın merhametli yüreği ve şefkatli kalemiyle sizi bekliyor edebiyatımızda Unutulanlar ve Kaybedenler’in ikinci cildinde.