Güncelleme Tarihi:
Ormanda ailesi ile birlikte yaşayan ve yakında sekiz yaşına girecek bir kurt olan Lukas’la tanıştığımız ilk bölümün daha adından çetrefilli konulara gireceğimizi anlıyoruz. ‘Yine Bir Doğumgünü’ başlığını taşıyan bu bölümde Lukas, “her yıl bir gelenek gibi aynı şekilde” kutlanan doğum gününde hayatında ilk kez ‘zaman ve değişim’ kavramlarını fark ediyor. Her yaşına ait bir fotoğrafının asılı olduğu panoya bakarken doğumundan bu yana ne kadar değişmiş olduğunu gören Lukas “Ben kimim?” diye soruyor kendi kendine. İleriki yıllarda dolacak olan boş çerçeveler ise yeni bir soruyu tetikliyor; “Geleceğim nasıl olacak?”
Nereden çıktığını bilmediği bu ağır ve hassas soruların Lukas’ta yarattığı kafa karışıklığı ve boşluk duygusunu derinden hissetmemize rağmen yazarın konuya yaklaşımındaki naifliği ve çocuk ruhuna seslenişindeki ustalığı paniğe kapılmamızı engelliyor. Kendisiyle baş başa kalmanın ona iyi geleceğini düşünen Lukas, ormanda küçük bir yürüyüş yapmaya karar veriyor. Benliğine ve geleceğine dair anlamlı cevaplar bulmayı umduğu, kendine doğru derinleştiği bir arayış yolculuğuna evrilen bu yürüyüş yazarın şiirsel dilinin de etkisiyle bir rüya atmosferine bürünüyor.
İlk olarak gökyüzünü gözlemleyen bir kuzuyla karşılaşıyor Lukas. Astrolog kuzudan doğum gününe göre bir ‘balık’ olduğunu duyunca kafası daha da karışmış halde yoluna devam ediyor. Ardından toplumbilimci tilki ve televizyon izleyen kötümser baykuşlar geliyor. Tilkinin içinden çıkılmaz sosyoloji istatistikleri ve baykuşların “gelecekte sadece ölüm olduğuna” dair kehanetleriyle iyice umutsuzluğa kapılıp karman çorman oluyor. Arka arkaya gelen bu bölümlerde Lukas’ın umutsuzluğu, eve dönmek istemesine rağmen daha da uzaklaşması ve yolunu kaybetmesiyle simgeleşiyor. Karanlık ormanın sınırına bu kaybolmuşluk hissiyle varıyor.
Şafak vakti karşılaştığı, karanlık yeraltından henüz yeryüzüne çıkmış, ismiyle müsemma ‘sabah köstebeği’ ile ettikleri sohbet ise hikâyenin can alıcı noktasını oluşturuyor. Lukas kendisinin ne sadece annesinin oğlu, ne bir yıldız haritası simgesi ne de istatistiklere konu bir sayıdan ibaret olduğunu fark ediyor. Ama asıl ferahlığı, önünde uzanan karla kaplı bembeyaz tarlayı izlerken, geleceğin hiçbir yerde yazılı olmadığını öğrendiğinde hissediyor.
Çocuklara layık kitaplar yazmak için sürekli yollara düştüğünü, yolculuklarda gördüğü yabancı ve şaşırtıcı şeylerden ilham aldığını belirten Olivier de Solminihac, metinlerinde şiirsel ve müzikal ritmler kullanmasıyla tanınıyor. Onun bu tarzı okurlara edebi bir ziyafet yaşatmasının yanında, varoluş gibi sancılı bir konuyu umutsuzluğa düşürmeden, hassasiyetle anlatmasına da yardımcı oluyor.
Junko Nakamura’nın sarı-siyah, minimal çizimleri ise kitaba apayrı bir çekicilik katıyor.
NEYE BENZER GELECEK
Olivier de Solminihac
Resimleyen: Junko Nakamura
Çeviren: Damla Kellecioğlu
Tudem, 2018
48 sayfa, 13 TL.