Güncelleme Tarihi:
İş Sanat Kibele Galerisi ressam Onay Akbaş’ın sanat yaşamı boyunca ürettiği eserlerden oluşan bir seçkiyi Denizhan Özer’in küratörlüğüyle sanatseverlere sunuyor. 5 Mayıs’a dek görülebilecek sergi için sanatçıyla bir araya geldik. Akbaş sanat yaşamının evrelerini bir arada görmekten büyük mutluluk duyduğunu söylüyor.
‘Kıyısız Dalgalar’ retrospektif bir sergi. Siz mi istediniz yoksa teklif mi geldi?
Teklif geldi. Retrospektif sergi için benim yaşım genç! Genelde evrelerini bitirmiş ya da hayatını kaybetmiş sanatçıların restrospektif sergileri açılır. Ben profesyonel sanat yaşamına erken yaşta başladım. Dolayısıyla uzun yıllardır eser üretiyorum. 37-38 yıllık bir kariyerim var. Teklifi neden kabul ettiğime gelirsek... Hem Türkiye’de hem de Fransa, Paris’te birçok eser ürettim. 1000’in üzerinde. Hiç farklı evrelerim bir arada sergilenmemişti. Benim için de bir merak konusu oldu.
Gördüğüm kadarıyla bu sergi sizi heyecanlandırmış. Koleksiyonlardan gelen eserleri geri göndermemek istiyor gibisiniz!
Ben de sergiyi heyecanla bekledim açıkçası. Kendi evrelerimi izleyiciler gibi görmek farklı bir duygu oldu. Benim için farklı bir anlamı da var. Retrospektif yabancı bir kelime. Ben buna karşılık sayılabilecek bir kelime türettim: ‘Durbak’ ya da ‘durak’... ‘Dur(b)ak’ şeklinde de yazılabilir. Her sanatçının ‘durak’ ve ‘durbak’ları olmalı. Ben bu sergiyi bir durak olarak görüyorum. Valizleri yere koyup düşünmek gibi... Bir tür ara bilanço... Sanatsal bir ara bilanço. ‘Ne söylemişim?’ ya da ‘Ne söylemeliyim?’in bir yansıması.
Size bu zamana kadarki üretiminiz hakkında bilgi verecek, bundan sonraki üretimi etkileyecek bir sergi mi bu? Ara bilanço tanımınızdan öyle anlıyorum...
Bundan sonraki üretimi etkiler mi, göreceğiz. Ama yaptıklarımla ilgili genel bir fikir vereceği kesin. İlk dönemlerime bakıyorum; kurukafalar, fareler yapmışım. Demek ki o zaman etrafımda ölüm varmış. Ağır bir tüberküloz geçirmiştim o dönem. Demek istediğim bu sergideki eserler ‘keşke’ler değil, ‘iyi ki’ler olduğunu gösteriyor. Aslında şöyle başka bir şey de var: Ben Paris’e yerleştiğimden beri Türkiye’de hiçbir eser üretmedim. 30 yıl oldu. Aslında Fransa’da da buna benzer bir sergi yapabilirim. Fakat bunun için büyük bir ekonomik destek gerekir. Burada olandan daha fazla eserim var Fransa’da. Maliyetler Avrupa’da daha fazla...
Seçki yaparken zorlandınız mı?
Benim kafamda birkaç eser vardı. Her dönemi temsil edebilecek eserler... Bu fikirlerimi küratör Denizhan Özer ile paylaştım. Hangi eserin, hangi koleksiyonda olduğunu söyledim. O da bazılarına ulaştı, bazılarına ulaşamadı. Koleksiyonerlerin bazı eserleri sattığını öğrendik.
İkinci el satışlardan haberiniz olmuyor mu? Siz de yasal olarak bir pay alabilirsiniz bildiğim kadarıyla...
Maalesef. Yıllardır bunun mücadelesini veriyorum ama artık ümidimi yitirmek üzereyim. Fransa’da bu meseleler çok iyi düzenlenmiş. Fakat aynısını Türkiye için söylemek hiç kolay değil. Bildiğim kadarıyla, kanuna göre sattığınız eserin belgelerinin olması gerekiyor. Fakat 30 yıl önce, o zor şartlarda ne faturası ne makbuzu...
Türkiye’de bir sanatçının böylesine, tüm sanat yaşamını bir arada sunan bir sergi açması da kolay değil demek ki.
Eserlerin peşine düştü küratörümüz. Bu sayede bulabildik. Koleksiyonerler de iyi niyet gösterdi. Sağ olsun Demet Sabancı da yardımcı oldu; “Bana ne İş Bankası’ndan” diyebilirdi. Hepsine teşekkür etmek lazım.
Bu sergi vesilesiyle üretim sürecinizi de sormak isterim. Okuduğum bir röportajınızda “Bir nedenim olmalı” diyorsunuz. Bugünlerde bu ‘neden’i nerede buluyorsunuz?
Ben günlük olaylara tepki göstermiyorum. “Afrin operasyonu başladı”, “Bilmem kaç insan öldü”, “Şurada deprem oldu”... Benim ‘neden’im bunlar değil. Bu, duyarlı bir insan olmadığım anlamına da gelmez. Tüm bu meselelere duyarlıyım aslında. Güncelden besleniyorum. Fakat resim yaparken güncel benim itki gücüm olmuyor. Güncel olana çok takılırsanız güncel beğeniyi de düşünmeye başlarsınız. Bu kez moda kavramı ortaya çıkar. O da canavardır! Benim yöntemim klasik bir yöntem. Beslendiğim meseleleri araştırır, altyapısını oluşturur, daha sonra eskizlerle çalışırım. Atölyede ise montaj yapılır. Bu, yöntemimde sürprize yer olmadığı anlamına gelmiyor. Tam tersine! Onlarca eskizim olsa da hâlâ ne yapacağıma yüzde 100 emin olamam. Yine bir sürpriz payı kalır bana. Sürpriz olmazsa enerjiniz kalmaz eser üretmeye.
30 yıldır Fransa’dasınız. Bu durum size bazı meselelere dışarıdan bakabilme gücü veriyor mu?
Bir ayağım Türkiye’de ama Fransa’da yaşamın tam içinde yer aldığımı da söylemem gerekir. Benim ilk işim dil öğrenmek oldu yeni bir ülkeye gittiğim anda. Sosyal bir insanım aynı zamanda. Dil sorununu ortadan kaldırınca gerisi geldi. Evrensel bir dil olan sanat da var tabii. Ona da hâkimim. Ben hayatı her zaman felsefe ve politikanın süzgecinden geçirip anlamaya çalışıyorum. “Bir nedene ihtiyacım var” demem bu yüzden. Bu süzgeçlerden geçen bazı şeyler ‘neden’im oluyor işte. Ben Fransa’da bir yandan da bir siyasi partide görev alıyorum. Bunu seçilip, milletvekili olmak için değil, vatandaş olarak sürece katılmak için yapıyorum.
Onay Akbaş’ın ‘Kıyısız Dalgalar’ sergisi, 5 Mayıs’a kadar İş Sanat Kibele Galerisi’nde ziyaret edilebilir.