Güncelleme Tarihi:
“Bilmeyenler için söyleyeyim, insan dediğimiz şey orta zekâlı ve iki ayaklı bir yaşam formu; evrenin çok ıssız bir köşesinde yer alan küçük ve sulu bir gezegende, büyük ölçüde yanılsamalarla dolu bir varoluş sürdürüyor.” Bu bir filozofun kuramı değil, Dünya’ya gelip insanları gözlemleyen uzaylının yorumu. Çok da yanlış sayılmaz değil mi? Son dönemin en gözde yazarlarından Matt Haig, ‘Gece Yarısı Kütüphanesi’nde ikinci, üçüncü, hatta sonsuz şansın verildiği bir kadının hikâyesini anlatıyordu. Şimdi ise “Acaba insan denen yaratık o kadar şansı hak ediyor mu?”nun değerlendirmesini yapıyor. Zaten kitabın adı da uzaylıların bile gizemini bir türlü çözemediği, dolayısıyla biz garip fanilerin birbirimizi anlamıyoruz diye hayıflanmamıza gerek kalmadığı türümüzün adı: ‘İnsanlar’...
Andrew Martin adlı, kendini işine adamış, karısını ve oğlunu bile umursamayan biliminsanı en önemli matematik problemini çözüyor. Bu çözüm, insanı çok farklı bir medeniyete taşıyacak. Yıldızlar arası geçiş bile çözülecek. Çok gelişmiş uzaylılar buna izin veremez elbette. Çünkü insanların şiddet ve hırsla şekillenmiş kibirli bir tür olduğuna inanıyorlar. Onlara göre insanlar yaşadıkları ve erişimleri olan yegâne gezegeni yıkımın eşiğine getirdiler. Böyle bir bilmeceyi çözerlerse evrene etkilerini düşünmek bile istemiyorlar.
Bir gece ansızın Martin’i öldürüp yerine birini görevlendiriyorlar. Onun görevi, problemin çözüldüğüne dair tüm delilleri ortadan kaldırmak. Bu işe Martin’in karısı ve oğlu da dahil! Uzaylı Dünya’ya çıplak girip dikkatleri üzerine çekiyor. Elbette gelişmiş bir tür olduğu için kısa zamanda insanla uyum sağlıyor. Açık vermemesi gerekiyor, bu nedenle de insanların alışkanlıklarını tanıması, türü anlaması gerekiyor.
Türüm içim yapılan ‘kibirli’ tanımına hak verirircesine, yorumların hiç de fena olmadığının altını çizmek istiyorum. Örnek vermek gerekirse; “İnsanlar doğadan korkuyor ve kendilerine doğanın üzerinde egemenlik kurduklarını ispatlayabildiklerinde içleri çok rahatlıyor. Bu yüzden çimler var, bu yüzden kurtlar köpeklere evrildi, bu yüzden mimarileri doğal olmayan şekillere dayalı.” Merak edenler için bu uzaylı düşünürün kitapta insan türüne tam 97 maddelik tavsiye listesi var. Kişisel gelişim kitaplarına atıf yaparcasına kurtuluşu bu kez bir uzaylı sunuyor insana: 97 maddede uzaylı saflığına erişim rehberi. 79. maddeye dikkat: Leonardo da Vinci sizden değil, bizdendi.
Uzaylı görevini başarıyla tamamlarken önüne bir engel çıkıyor. İnsana özgü, insanı insan yapan bir engel: Sevgi! Karısını ve oğlunu sevmeye başlıyor uzaylı. Onları ortadan kaldırmak istemiyor, hayatlarına dahil olmak istiyor. Burada biraz Yeşilçam melodramlarını andırsa da kitap, uzaylının insan olmak için ortaya koyduğu gerekçeleri yine ‘kibirli’ tanımını doğrularcasına zafer kazanmış hissettiriyor.
Ölümsüz, güçleri olan, aşmış uzaylı aşkın pençesine düşüp sevgiye yeniliyor. Ve bizim duygu dediğimiz, uzaylıların tanımadığı şey, onu dönüştürüyor. Uzaylı bile aşka, sevgiye yeniliyor anlayacağınız, o yüzden aşk acısı çekiyorsanız kendinizi hiç sorgulamayın. Evrenin tüm sırlarını çözmüş olanlar bile konu aşk, sevgi, duygu olunca kontrolü kaybediyor.
Kitap hem eğlenceli dili hem keyifli anlatımı hem de objektif duruşuyla ilgi çekiyor. Biz insanlar kusursuz yaratıklar sayılmayız ama eğlenceli ve güzeliz. Dünyanın geldiği bu noktada, türümüze inancımızı yitirmişken özenilecek yaratıklar olarak gösterilmemiz umut veriyor. En çok ihtiyacımız olan da bu değil mi? Dozu biraz daha artırırsam: Uzaylılar bile bizi kıskanıyor!
İNSANLAR
Matt Haig
Çeviren: Elif Ersavcı
Domingo Yayınları, 2022
296 sayfa.