Güncelleme Tarihi:
“Savaş barıştır/Özgürlük köleliktir-Cahillik güçtür”, George Orwell’ın ünlü ‘1984’ünde yarattığı distopik evrendeki Parti’nin ürettiği slogandır. Orwell’ın edebiyat dünyasında yayımlanmasının ardından zamanla ütopyadan antiütopyaya yani distopyaya evrilen ‘1984’ü de Zamyatin’in ‘Biz’i, Huxley’in ‘Cesur Yeni Dünya’sı, Bradbury’nin ‘Fahrenheit 451’inde olduğu gibi bireylerin sorgulamasını istemeyen sistemin anatomisini masaya yatırır. Düşünmemek, mutluluktur. Bilmezsen mutlu ve özgür olursun da diyebiliriz bu duruma.
Distopik evrenlerin hemen hepsinde sistemin ürettiği ‘doğru’ ne kadar akla yatkın olmasa da bireylerin körü körüne bağlılığı istenir. Distopyalar aslında kurallara uyulursa bireyler için mutlu bir toplumun tablosu yani ütopyadır. Geçen yüzyılda ortaya çıkan, her türlü ütopyanın öyle ya da böyle totaliterlikle sonuçlanacağına dair korkuyla ortaya çıkan antiütopik metinleri yüzlerce yazar okuyucularına sunmaya devam ediyor. ‘Son Hikâye’, ‘Bilinmeyen’ ve ‘Kör Adım’dan sonra Yılmaz Şener dördüncü romanı ‘Elia’da, şehir hayatını bırakıp doğduğu yere gelen ve mutlu olacağına inanan bir adamın başına düşen distopyayla hayatının cehenneme dönmesinin hikâyesini anlatıyor. Şener, dünya edebiyatında bu tarzın kült eserlerindeki anlatılagelen kurulu sistemin hemen öncesine, ütopyanın distopyaya dönüştüğü ilk anlarda olabileceklerin araştırmasına girişiyor.
Roman zamanın aktığı ama hayatın durduğu yakın bir gelecekte geçiyor. “Nereye gitsem terk ettiğim yeri de içimde taşıyorum. Beni bir hissizliğin ortasına süren kaybetmişliğimi kabuk tutmuş bir yalnızlıkla gizlemeye çalışıyorum” diye başlıyor Aydın. İşten atıldıktan sonra doğduğu adaya dönen Aydın, şimdi de adadan ayrıldıktan sonra geri geldiğinde karşılaştığı değişimi anlatıyor. Aydın, şehirdeyken yeni düzenin sessiz ve derinden kımıltısını hissettiğinden bahsediyor. İnsanların gittiğinden, yerine başkalarının geldiğinden, eşyaların kaybolduğundan, renklerin silindiğinden... Anlatıcı her şeyi geride bırakıp her adımda özgürlüğe ilerlediğini hissettiği, doğup büyüdüğü ‘Elia’ adaya dönüyor. Sakin bir hayat isteyen Aydın, şimdilerde adı ‘Zeytince’ olan Elia’da yaşayanların adanın parçası olduklarını, herkesin üzerine düşeni yaptığını ve adanın ritmini oluşturduklarını anlatıyor.
Adada her şey Uzman T. ve Uzman D.’nin gelişiyle değişmeye başlıyor. Devlet tarafından gönderildiklerini söyleyen bu iki adamın, muhatabını başta güldüren tuhaf soruları değişimin ayak sesleridir aslında. Uzmanlar kapısında “Niyet eylemin anasıdır” yazan ‘Olası Suçlar Enstitüsü’nün çalışanları olduklarını söylediklerinde anlamsız soruların neden sorulduğu ortaya çıkıyor. Elia’yı ve anlatıcıyı bekleyen ütopik gelecek, bir anda distopik bir yaşama dönüyor.
Yazar Deli Arif’ten Emin Hoca’ya, Muhtar İhsan’dan anlatıcı Aydın’a kadar gerçek karakterler yaratma başarısını gösterse de ‘Elia’ adasını başkarakter olarak sunabiliyor. Şener’in bu geçiş dönemini, yalnızlığı seven anlatıcısının ağzından aktardığı ‘Elia’, dünya distopya edebiyatının gelecek tahayyülleri arasında yerini alıyor. Olası ihtimal değil de zaman meselesi olan bir gerçeğe dokunuyor. ‘Biz’de beyin ameliyatı, ‘Cesur Yeni Dünya’da uyuşturucu maddeler, ‘1984’te işkence, ‘Fahrenheit 451’de televizyonla oluşturulan ‘mutlu bireyler’in yanına mutsuz kalmış bir ‘ada’ bırakıyor.