Güncelleme Tarihi:
“Bir duvar vardı. Önemli görünmüyordu. Kesilmiş taşlardan örülmüş, kabaca sıvanmıştı; erişkin biri üzerinden uzanıp bakabilir, bir çocuk bile üzerine tırmanabilirdi. Yolla kesiştiği yerde bir kapısı yoktu; orada yerin geometrisine indirgeniyordu: Bir çizgiye, bir sınır düşüncesine. Ama düşünce gerçekti. Önemliydi. Yedi kuşak boyunca dünyada o duvardan daha önemli bir şey olmamıştı. Bütün duvarlar gibi iki anlamlı, iki yüzlüydü. Neyin içeride, neyin dışarıda olduğu, duvarın hangi yanından baktığınıza bağlıydı...”
Bundan 20 yıl evvel, bu paragrafla girdim LeGuin evrenine; ‘Mülksüzler’ ile açılan kapıdan... 23’üncü doğum günümde kitabı elime tutuşturan dostum Haluk Kalafat’a, bana bu evrenin anahtarını verdiği için yeteri kadar teşekkür edebildim mi acaba?
Ölüm haberini aldığımız sabah (24 Ocak), kalp kırıklığı ile yalnızlık arasında bir şey hissettiğim. O, bugün distopyaya dönüşmüş hayatlarımızın en güzel ütopyalarını koydu önümüze. Her okuyanı ondan ilham aldı, ama en çok da kadınlar... O, “Başka bir toplum mümkün” diyen pusulamızdı. Erkekler de -erkekliğini sorgulasın ya da sorgulamasın- bayılarak okudu yarattığı ‘anaerkil’ toplumlarda geçen feminist hikâyeleri, androjen, anarşist kahramanları. Ne de olsa olaylar, olmayan ülkelerde, coğrafyalarda geçiyordu.
‘Yerdeniz Üçlemesi’nin (daha sonra altı kitaplık bir seri olacaktır) son kitabı ‘En Uzak Sahil’ (1968), ölüm hakkındaydı. LeGuin’e göre ölümlülüğünün farkına vardığın an çocukluk biter ve yeni bir hayat başlardı. Büyümek dediğimiz, buydu.
Uzaylılar bizi ziyarete gelse ve Dünya’yı anlamalarını sağlayacak bir canlıyı incelemek üzere isteseler, yaşlı bir kadını temsilci seçeceğini (çünkü onun üç doğumu -kendi doğumu, çocuklarının doğumu ve menopoz- yaşamış tek varlık olduğunu) söylemişti. Kendisiyle 2010’da bir röportaj yapan Çağla Öztek, “Şimdi o kadınsınız ve ziyaretçiler sizi kendi gezegenlerine götürecek. Temsilcimiz olarak Dünya hakkında onlara ne anlatacaksınız?” diye sorduğunda şöyle demişti:
“Önümüzdeki yüzyıl ve belki de biraz daha uzun bir süre, buraya gelmeden önce dikkatle izlemelerini önerirdim. Çünkü burada işler çok da iyi gitmeyecek gibi görünüyor. İnsanlar hastalanacak, aç kalacak, korkuyla sinecek; insanlar toprak, yiyecek ve su için savaşacak. Ve onları şöyle uyarırdım: İnsanoğlu en çok dövüşmeyi sevmiştir; akılsızca üreyen ve açgözlülüğünün önüne geçilemeyen insanoğlu dünyayı yağmalayıp yoksullaştırmadan ve dengesini bozmadan önce bile. Ama bizim umutsuz vaka olduğumuza karar verip Dünya’nın kapısına ‘GİRİLMEZ’ yazmalarından önce, onlardan şunu da rica ederim: Durun, bir de müziğimizden örnekler dinleyin, bazı şiirlerimizi okuyun, bir bahçede kan ter içinde çalışan ya da çömlek bir kap yapmak için özenle toprağı şekillendiren bir insanı izleyin ya da küçük bir insan ailesinin huzur içinde gülüşmelerine ve konuşmalarına tanıklık edin.”
O, Library of America’da Mark Twain, Edgar Allen Poe, James Baldwin gibi isimlerin yanında yer almayı başarmış, Hugo ve Nebula ödüllerine layık bulunmuş yaşayan bir efsaneydi. İnsanlıktan ümidini hiç kesmedi...
Onu yolcularken, yine onun sözleriyle veda edelim: “Vermediğiniz şeyi alamazsınız, kendinizi vermeniz gerekir. Devrimi satın alamazsınız. Devrimi yapamazsınız. Devrim olabilirsiniz ancak...”
Ursula K. LeGuin Hakkında
Ursula Kroeber Le Guin, 21 Ekim 1929’da ABD’nin Kaliforniya eyaletinde, antropolog bir babayla psikolog ve yazar bir annenin kızı olarak dünyaya geldi. İsmini doğum tarihi olan Azize Ursula Günü’nden aldı. Bilimkurgu türünde yazmaya 60’lı yıllarda başladı. İlk öyküsü 1962’de yayınlandı.
Türkçede LeGuin
Karanlığın Sol Eli, Mülksüzler, Yerdeniz serisi (Yerdeniz Büyücüsü, Atuan Mezarları, En Uzak Sahil, Tehanu, Yerdeniz Öyküleri, Öteki Rüzgar), Marifetler, Sesler, Güçler, Kadınlar Rüyalar Ejderhalar, Hep Yuvaya Dönmek, Her Yerden Çok Uzakta, Rüyanın Öte Yakası, Başlama Yeri, Tanrı Kuşlarıyla Buluşmak, Zihinde Bir Dalga, Aya Tırmanmak, Lavinia, Malafrena, Dünyanın Doğumgünü...