Güncelleme Tarihi:
Unutmak bela mıdır yoksa şifa mı? Peki ya unutulmak? İnsan cidden unutmakla malul bir varlık mı yoksa unutmalar kuytulara saklanıp gerçeklerden kaçmanın en hilekâr yolu mu? Derya Erkenci’nin ilk romanı ‘İmkânsız Bir Liste’, unutkan bir kalbi karşımıza çıkarıyor. Hep akla mal edilen unutma durumu kalbin bir oyunu değil de ne?
Mert Zamangil, bir sabah gözlerini bir motel odasında açar. Bu oda yıkık dökük, nereden, nasıl geldiğine dair hiçbir fikrinin olmadığı bir odadır. Ne zamandır buradadır, neden buradadır, nasıl olup da buraya gelmiştir... Bir sürü bilinmezle beraber gözünü açtığı bu yer, aslında geçmişten bugüne bir yolculuğa dair hesaplaşmanın, çeşitli yüzleşmelerin, bir zamanlar kaçılan şeylerin dökümü olacaktır. Odanın kapısından çıkmasıyla beraber o ardında bırakmaya çalıştığı ya da bırakıldığı ne varsa hepsi ile karşı karşıya gelme zamanıdır.
Ve her şey defterin arasından çıkan bir notla başlar. Uzunca bir iş listesidir bu. İlk madde: Hande’yi bul. Hande kayıp değildir ki neden böyle bir not almış olsun, hem de en üst sıraya. Daha ziyade uzunca bir süredir zaten konuşmak istiyordur, belki de o yüzden. Hande: eski sevgili. Diğer maddeler daha gündelik, pimapenciye fiyat sormak, midyeli pilavın tarifini almak, Deli Cemal’i radyoya bırakmak, Resul’e hediye ve çöp poşeti-tatlandırıcı-limon-incir reçeli gibi gibi...
Eh tabii bir de aile meseleleri var. Anne ve ağabey ile yapılamamış hesaplaşma, yarım kalmış konuşmaların gerçekleştirilmesi, bilinmeyen, yanlış ya da eksik bilinen ne varsa her birinin üstünden geçme, hepsini tekrardan gözden geçirme çağrısı bu.
HAREKETE GEÇMEK YA DA GEÇMEMEK
Ama neden ilk madde eski sevgiliye ulaşmaya dair bir madde? Yazar kahramanımız bir süre bununla meşgul olur zihninde. Harekete geçmek ya da geçmemek, işte tüm mesele budur. Bu noktada diğer kahramanımız izbe motelin sorumlusu Aysun devreye girer. Belki de Zamangil’in ilk adımı atıp, harekete geçmesindeki etken güç o olacaktır. Tanımadığı, orada tanıştığı, hayatın bir bilinmez şeklinde karşısına çıkardığı gizemli bir kahraman gibi hayatına girer Zamangil’in. Bir tür cesaret vericisidir.
Ne mutsuzluk ne de umutsuzluk var bu kitapta. Fakat bu unutmanın ya da daha genel tabiriyle cehaletin getirdiği bir mutluluk hali de değil. Başkahramanımız, unuttuğu yolları geri yürüyüp hayatının haritasını yeniden çizerken, bilinmeyen ne varsa bilinir kılarken bunu hatırlamanın bazen yorucu ama aslında hafifleticiliğiyle yapıyor.
O an gerçekten orada olduğumuzu duyumsadığımız anlarda geliveren mutlu insanlara özgü bir duyguyu hissettiriyor. Burada olma, görülme, bilinme, bilme ve bunun rahatlatıcılığı bir yandan. Derya Erkenci, bu ilk romanında yalın diliyle insana dair duyguları, gündelik yaşantının getirdiği stres ve muğlaklıkları okuru için zorlaştırmadan çözümlüyor. Bu yanıyla iyi bir ruh haritacısı rolünü üstleniyor.
Birer bölüm başlığından ziyade aforizmayı andıran arabaşlıklar ile okurunun aklına da birtakım sorular düşürürken, kendi yaşantısına uzaktan bir bakma imkânı sunuyor. Tıpkı başkarakteri Mert Zamangil’e yaptığı gibi okuruna da bir pusula uzatıyor adeta. ‘İmkânsız Bir Liste’ adı gibi imkânsızlıklar mı içeriyor, yoksa olumsuzluk eklerini önce akıldan, sonra hayattan mı çekip çıkarıyor, orası okurun takdiri. Ama hikâyenin sonuna geldiğinizde elinizde kalan kesinlikle bir rahatlama duygusu oluyor. Bilinmeyenin muğlaklığından bilinenin huzuruna doğru bir yolculuk vaat ediyor.