Güncelleme Tarihi:
Benim açımdan hoş bir sürpriz oldu ‘Küçük Bir Rica’yı okumak. Öncelikle çok yeni bir roman. Öyle ki Türkçeye çevrilmesi ABD’deki yayımlanma tarihiyle neredeyse eşzamanlı. Darcey Bell, 1981 doğumlu genç bir yazar. Batı Iowa’da bir süt çiftliğinde büyümüş, Chicago’da okulöncesi öğretmenliği yapıyor...
Her şey ‘küçük bir rica’ ile başlıyor. Emily’nin Stephanie’den beş yaşındaki oğlu Nicky’yi okuldan alması için yaptığı -aslında alışılageldik- bir rica. Stephanie en yakın arkadaşı saydığı Emily’yi elbette kırmayacaktır. Ne var ki akşam olduğunda Emily görünmez. Ertesi gün de gelmeyince Stephanie, oğlunu asla bırakmayacağını bildiği Emily’nin başına kötü bir şey geldiğini düşünür. Başından geçenleri günü gününe blog’una işleyen Stephanie bu olayı -kaygıları ile birlikte- hemen kaydedecektir.
Roman kişilerini Stephanie’nin yazılarıyla tanıyoruz: Stephanie, kocası ve üvey erkek kardeşini bir trafik kazasında kaybetmiş, hayatını kaza sigortasından gelen parayla sürdüren, 40’lı yaşların başında, yalnız bir kadın. Aynı yaştaki Emma ise Manhattan’da ünlü bir moda tasarımcısının yanında çalışan -kariyeri, giysileri ve fiziğiyle göz kamaştıran- bir iş kadını. Kocası Sean ve küçük oğulları ile ‘mutlu’ bir hayat sürdürüyor.
Kadınların yaşadığı Warfield, Connecticut. Metro North treniyle Manhattan’dan yaklaşık iki saat mesafede konuşlanmış küçük ve sakin bir banliyö yerleşimi. Stephanie yıllar önce kocası ile birlikte buraya taşındıklarında işini bırakıp ev kadınlığını tercih etmiş. Ancak kendi içlerine kapanıp kimseyi aralarına almayan diğer kadınlarla bir türlü anlaşamayınca büyük bir yalnızlığın içine düşmüş. Blog’una yazmaya bu yüzden, -kendini dışlanmış hisseden başka annelere ulaşmak için- başlamış ama gerçek anlamda sadece -oğulları sayesinde tanıştığı- Emily ile arkadaşlık kurabilmiş. Bu nedenle Emily’nin kaybolması onun için büyük bir kayıp.
Bir süre sonra Emily’nin araba kiralayıp bankadan para çektiği çıkar ortaya. Vakanın sıradan bir terk etme olayı olduğuna karar verilir, medyanın ilgisi söner. Her ne kadar Emily’nin kayboluşundan bir ay önce, 2 milyon dolarlık bir hayat sigortası poliçesi yaptırdığı öğrenilse bile olay anında İngiltere’de olduğu kanıtlanan kocasının suçsuzluğu kesindir. Emily’nin cesedi yazlık evlerinin yakınlarındaki gölde boğulmuş halde bulunduğunda Stephanie ve Sean teselliyi birbirinin kollarında bulurlar. Bu durumdan vicdan azabı duyan kadın bütün ilgisini Sean ve oğlu Nicky’ye yöneltir. Genişleyen ailesi ile mutludur Stephanie. Ta ki bir gün küçük Nicky, uykuya dalarken “Bugün annemi gördüm” diyene kadar...
Buzdağının altı
Stephanie tedirgin olmuştur. Herkesin sırları olduğunu, hiç kimseyi gerçekten tanıyamayacağını öğütleyen annesinin sözlerini hatırlayacak ve Emily ile Sean’ın neler gizlediğini araştırmaya başlayacaktır. Aslında Stephanie’nin güvensizliğinin kaynağında kendi sırları vardır...
Darcey Bell, romanı ana karakterlerin bakış açılarını yansıtan üç bölüm halinde, her biri konuştukça yeni sırların ortaya döküldüğü bir Pandora kutusu biçiminde kurgulamış. Hikâyenin geri planındaki esin kaynaklarını açıklamaktan da imtina etmemiş. Öncelikle Patricia Highsmith’in gerilimli hikâyelerini sıklıkla anıyor. Sonra başrolünde Simone Signoret’nin -yeni çekiminde Sharon Stone’un- oynadığı ‘Diabolique’ filmi. İzlemediğim ama belli ki yazarı çok etkileyen ‘Röntgenci Tom’ adlı bir başka film, ‘Breaking Bad’ ve ‘The Wire’ adlı diziler, Truman Capote’nin ‘Soğukkanlılıkla’ romanı da anılıyor. Ve elbette sigorta sahtekârlığına dayalı cinayet hikâyesi denildiğinde ilk akla gelen ‘Çifte Tazminat’ unutulmamış. Kısacası ‘Küçük Bir Rica’ birey psikolojisine ağırlık veren, sıradan insanları suçluya dönüştüren süreçlerle ilgilenen polisiyelerden yola çıkarak yazılmış. Ancak Amerikan edebiyatında banliyö hayatını -bir bunalım, bir daralmışlık ve sevgisizlik mekanı olarak- işleyen roman ve hikâyelerden etkilendiğini de söyleyebilirim. Ayrıca geçmişinde karanlık sırlar barındıran bir kadınla çevresindeki insanlar arasındaki gerilimli, giderek tekinsiz ve tehlikeli ilişkileri ele alması İngiliz yazar Jenn Ashworth’un ‘Tehlikeli Yakınlaşmalar’ını ya da Ruth Rendall polisiyelerini hatırlatıyor.
İnsanlar arasındaki empati noksanlığı, hemen yanı başımızdakiler hakkında doğru dürüst bir bilgi sahibi olmayışımız, böylelikle insanların yalnızlığını ve bastırılmış duygularını fark etmememiz Darcey Bell’in çıkış noktası. ‘Küçük Bir Rica’nın baştan sona tükenmeyen gerilimli atmosferi her iki kadının -cinsellik de dahil- sakladıkları sırlar ve arzuladıkları hayatlar ile sürdürdükleri hayatlar arasındaki uçurumdan kaynaklanıyor. Bu aslında günümüz insanının içinde bulunduğu ruh halinin yansıması. Stephanie’nin blog’unda yazılanlarla gerçekler arasındaki uçurumu iyi kullanmış Darcey Bell; “Başta Stephanie’nin blog’unun zararsız, hippi işi saçmalıklarla dolu olduğunu sandım. Ama onu tanıyınca blogunda tanıttığı kadın ile gerçek kişiliği arasındaki farkları görmek ilginçti. Blog yazılarını okuyunca onu saygınlık timsali bir hanımefendi, dünyanın en iyi annesi sanabilirdiniz. Aslında üvey kardeşiyle tutkulu bir aşk yaşamış, kocasının intiharına neden olmuş sayılabilecek biriydi.”
‘Küçük Bir Rica’nın tedirgin edici yanı sırların, tutkuların ve suçların olağanüstülüğünden değil, tersine hepimizin paylaşacağı türden, sıradan şeyler olmasından. Her insanın kendisini gerçekleştirme kanalları tıkandığında başvurduğu çözümler Darcey Bell’in elinde biraz daha uca taşınmış. Mahremiyetin altında biriken kötülük dinamiklerini polisiye tarzı bir hikâye ile görünür hale getirmiş Bell.
Yalnızlık, sevgisizlik, kıskançlık, ihanet, umutsuzluk temalarının öne çıktığı ‘Küçük Bir Rica’ kadın-erkek ilişkilerinin ve kadınlar arasındaki arkadaşlıkların karanlık yanlarını didik didik eden bir roman. Genç bir yazarın ilk romanı olmasına rağmen psikolojik gerilim türünün iyi bir örneği.