Güncelleme Tarihi:
Kaleminden çıkanlarla ses getiren yazarlardan biri Tarık Tufan. 2000’de yayımladığı ‘Kekeme Çocuklar Korosu’ndan beri edebiyat dünyamızda ve yazının pek çok dalında kendini var etmeyi başardı bugüne kadar. Romanlarının yanında edebiyat dergilerinde yayımladığı öyküleriyle birlikte ‘Uzak İhtimal’ ve ‘Yozgat Blues’ gibi ödüllü senaryoların altında da onun imzasını görüyoruz. Fakat yazınında merkez nokta roman oldu hep. Bugüne kadar okurlarına sunduğu 10 roman da bunun bir göstergesi olsa gerek.
Tarık Tufan şimdi yeni romanıyla çıktı geldi: ‘Âşıklara Yer Yok’. Roman, tutku ve takıntı arasında gezinen bir hissediş üzerinden kahramanı Orhan’ın yaşamında bir yolculuğa çıkarıyor okuru. Bu yolculuk hiç umulmadık duraklara sürükleyecek Orhan’ı ve romanın okurlarını. Ancak savrulduğumuz her yeni durakta roman kahramanının yaşadıklarından, içindeki çatışmadan ve çevresine toplanan insanlardan aşkın iklimsizliğine dair tecrübelerin bir araya geldiği bir antolojinin içine doğru itilirken bulacağız kendimizi. Bu antoloji ise karanlığı ve aydınlığı aynı anda içinde barındırabilmesiyle gerçek rengini buluyor. Orhan’ın iç dünyasında yaşadığı büyük çatışma aşk, tutku ve takıntı arasındaki sınırın ne kadar geçirgen olduğunu gösterdiği gibi insanın bu şemsiye altındayken dünyadan hiç anlamadan nasıl uzaklaştığının da bir resmini çiziyor. Tam da bundan ‘Âşıklara Yer Yok’ için kısa yoldan gidip ‘bir aşk romanı’ diyemeyiz. Tarık Tufan daha çok insanın bu derin duygu karşısındaki acziyetinin sesini duyurma derdinde ki, bunu da yarattığı karakterle ve ona yaşattıklarıyla çok güzel veriyor.
SİNEMATOGRAFİK ANLATIM DİLİ
Romandaki tüm akış ise halkla ilişkiler alanında çalışan bir akademisyen olan Orhan’ın, katıldığı bir sempozyum sırasında karşısına çıkan ve konuşmasıyla tüm salonu olduğu gibi kahramanımızı da büyüleyen Firdevs’le karşılaşmasıyla hızını alıyor. Bu karşılaşma Orhan için hem bir başlangıç hem de bitiş olacaktır ancak henüz kimse bunun farkında değildir. Başlangıçtır çünkü Orhan daha önce hiç kapılmadığı bir duygu dünyasının içinde bulacaktır o andan sonra kendini. Firdevs’i görmek için türlü bahaneler yaratmaya çalışacak fakat her seferinde bir duvara çarpacaktır. Öte yandan bir bitiştir çünkü Orhan’ın kendi düzenini bulmuş ve ayakları üzerinde güçlü bir baba figürüne rağmen yükselmiş yaşamı, Firdevs’le birlikte altüst oluşa doğru geçecektir. Çünkü Firdevs aniden ortadan kaybolmuştur ve Orhan’ın tek gayesi onu görmeye dönüşmüştür artık.
Tarık Tufan, kahramanı Orhan’ın bu iki ucunu da vurucu sahneler eşliğinde veriyor. ‘Sahneler’ diyorum Tufan’ın bu kullanımına çünkü senaryoyu da çok iyi bilen biri olarak sinematografik anlatım diliyle her şeyin capcanlı gözümüzün önünde canlandığı bir dünya ortaya koyuyor yazar.
Orhan kendi geçmişindeki travmalarla da uğraşıyordur bu süreçte. Bir de Firdevs’in bir başka adama duyduğu hastalıklı aşkla mücadele edecektir. Bu hal ve gidişin elbette bir sonu olmalıdır ve Tarık Tufan bunu bir kaçışla yaşatacaktır kahramanına. Karaburun’un ücra bir kasabası denebilecek Saklıkuyu’ya kahramanının yolunu bir telefonla düşürecek, burada ise Orhan’ın yeniden doğumu denebilecek bir sürece şahit tutacaktır okurlarını. Hep derler hani, “Nereden biliyorsunuz, hayatınızın altının üstünden daha iyi olmadığını” diye... İşte Tufan, kahramanı Orhan’ı bu en dibe göndererek yeni bir yaşama adımın nasıl sancılı ve bir o kadar büyülü olduğunu gösteriyor ‘Âşıklara Yer Yok’ta.
BİR ARAYIŞIN METNİ
Büyülü demişken romanın özellikle Saklıkuyu’ya yönelik bölümlerinde gerçek ile düşü ayıran o ince çizgide, büyülü bir evrende yüründüğünü belirtmek gerek. Tarık Tufan, kahramanının kendi gerçekliğinden koptuğu zamanları Saklıkuyu’daki gerçeküstüye yakın dünya ile tamamlamış adeta.
Saklıkuyu’da ise geçmişte hastane ve bimarhane olarak da kullanılmış bir yapının odasında kalacaktır Orhan. Osmanlı sarayının ve İstanbul zenginlerinin sırlarıyla dolu bu eski köşkte mekânın hafızasını da ruhunda hissedecektir. Saklıkuyu’nun kendisi de mekânın hafızası meselesine yeni katmanlar ekler roman özelinde çünkü sakinlerine göre Saklıkuyu’ya gelemez, çağırılırdı insan. Orhan da bu çağrılılardan biriydi. İşte, ‘Âşıklara Yer Yok’ bir anlamda Saklıkuyu’nun da kahramanı olduğu bir roman.
Romanın tüm bu katmanları ışığında söylenebilir ki ‘Âşıklara Yer Yok’, hemen yukarıda da belirtildiği gibi bir aşk hikâyesinden çok bir arayışın metni. Orhan’ın kendi içlerine doğru yaptığı yolculuk üzerinden bir yolun hikâyesi. Her sayfada merak katmanını bir kez daha sırtına dolayarak ilerleyen romanda Tarık Tufan ise okuruna tuttuğu aynalarla bize kendimizden parçalar sunmak derdinde. Aşkın, tutkunun ve takıntının doğurduğu bir dünyada, dünyaya yeniden gelişin arayışı Tarık Tufan’ın yeni romanı.