Güncelleme Tarihi:
Cemaatler ve tarikatlar Cumhuriyet tarihinden bu yana bir Türkiye gerçeği. Bu gruplar, 1925 yılında tekke ve zaviyeler kapatıldığında güç kaybetse de kaybolmamış, çeşitli dönemlerde güçlenerek karşımıza çıkmış.
Uzun yıllar Radikal’de yazdıktan sonra sonra çalışmalarını Cumhuriyet gazetesinde sürdüren Prof. Dr. Tayfun Atay, 2015 yılının mayıs ayında yayınlanan yazı dizisinin genişletilmiş versiyonunu ‘Parti, Cemaat, Tarikat/2000’ler Türkiye’sinin Dinbaz-Politik Seyir Defteri’ ismiyle kitaplaştırdı.
Kitapta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Refah Partisi dönemi ve ardından Milli Görüş lideri Necmettin Erbakan’dan kopuş süreci, ‘Müslüman burjuvazi’nin yükselişi, AKP’nin doğuşu, Gülen Cemaati ile AKP arasındaki yakınlaşma ardından 17-25 Aralık süreciyle kopan ipler, sosyolojik analizler eşliğinde anlatılıyor. Tayfun Hoca’nın yazılarından alışık olduğumuz net dili cemaat-siyaset ilişkilerini tüm açıklığıyla anlamamıza yardımcı oluyor.
Yazı dizisi yayınlandığı sırada henüz 15 Temmuz Darbe Girişimi yaşanmamış olsa da Atay, 15 Temmuz’u da analizlerine ekleyerek cemaat-siyaset ilişkisi ekseninde yorumluyor. Yazar, 15 Temmuz’un bir ‘darbe’den öte toplumsal bir ‘dabbe’ olduğunu söylüyor.
HOLDİNGLEŞEN CEMAATLER
Atay, kitapta sadece Gülen Cemaati’ni değil Türkiye’deki diğer cemaat ve tarikatların da içyüzünü anlatıyor. Ki bu kitap, Atay’ın cemaatlerle ilgili ilk çalışması da değil. Yazarın 21 yıl önce Nakşibendilerle ilgili kaleme aldığı ‘Batı’da Bir Nakşî Cemaati - Şeyh Nazım Kıbrısî Örneği’ isimli bir çalışması da bulunuyor. Atay, o dönemde cemaatlerle ilgili çalışmanın çok daha zor koşullar altında olmasına rağmen bu çalışmaya göre daha rahat ilerlediğini ifade ediyor.
Yazar, kitabında bu iki dönemi karşılaştırırken şimdiki cemaatleşmede ‘holdingleşme mantığı’nı vurguluyor. Eskiden dergâhlar ve tekkeler herkesin girebileceği alanlarken şimdi bir bu kurumlarda bir ‘holdingleşme’ olduğundan bahsediyor:
“Bir büyük holdingin plazasına girmek ve üst düzey yetkililere ulaşıp konuşmak nasıl kolay değilse, aynı durum dergâhların kapısını çaldığımızda da ortaya çıkıyor. Kapılardaki tabelalarda tahmin edilebileceği üzere hemen her zaman ‘vakıf’ yazmakta ve ‘güvenlik noktasını aşıp önünüzdeki araç bariyeri kaldırılıp girdiğinizde kendinizi içinde kaybolmanız muhtemel bir ‘kompleks’in ortasında buluyorsunuz.”
Atay, 90’lı yıllarda yaptığı çalışmada bir yılı aşkın bir süre boyunca Nakşibendi tarikatının bütün etkinliklerine katılabildiğini ancak şimdi büyük bir gizliliğin, güvenliğin ve korkunun olduğunu ifade ediyor.
LAİK KESİMİN KİMLİK KIYIMI
Atay Türkiye’nin politik serüvenini anlatırken Cumhuriyet mitinglerini de Gezi sürecini de es geçmiyor. Gezi olaylarının ‘laik kesimini feryadı’ olduğunu savunan Atay bu olayların bastırılmasının sonuçlarının Reina saldırısına kadar gittiğini söylüyor ve bunu ‘laik kesimin kimlik kıyımı’ olarak tanımlıyor.
‘Parti, Cemaat, Tarikat/2000’ler Türkiye’sinin Dinbaz-Politik Seyir Defteri’, sosyolojik analizleriyle tam da ismi gibi Türkiye’nin 20 yıllık siyasi geçmişine seyir defteri niteliği taşıyor. Atay, her şeyin karmaşıklaştığı bir dönemde yakın geçmişi, iç içe geçmiş ilişkileri anlamamıza yardımcı oluyor.