Güncelleme Tarihi:
Tanıl Bora’nın ‘Cereyanlar/Türkiye’de Siyasi İdeolojiler’ kitabı, herhalde bu denli isabetli bir zamanda yayınlanamazdı. Zira, Karl Marx’ın ifadesiyle, endişe içinde geçmişten ruhların çağrıldığı, onların adlarına, sloganlarına, kıyafetlerine bürünüldüğü şu günlerde, yaşayanların üzerine kâbus gibi çöken eski kuşakların geleneğinin izlerini sürebilecek bir atlasa ihtiyaç vardı.
Dalga boyu sürekli yükselen siyasi tsunamiyi Bonapartizmden neo-Baasçılığa uzanan geniş bir kavramsal yelpazede anlamlandırma çabalarının yoğunlaştığı bir zamanda; ‘Cereyanlar’ kitabı hortuma, dişlere, kulaklara, kuyruğa dokunmak yerine züccaciye dükkanına dalan filin 150 yıllık yaşamına ışık tutuyor. Bu bakımdan Tanıl Bora, her ne kadar ‘ikincil bir yazarlık’ yaptığını söyleyerek zarifçe reddetse de bugüne kadarki en kapsamlı ‘Türkiye’nin ideolojiler tarihi’ni sunuyor.
Bir düşünce tarihinden farklı olarak sadece ‘yüksek fikirleri’ eksen almayıp, popüler ideolojik söylemlere, sıradanlaşmış düşüncelere de bakıyor, Tanıl Bora. Kitapta ana hatlarıyla kronolojik anlatım benimsense de siyasi tarihe sıkışmadan, politik ve toplumsal bağlam belli çerçevede kısa tutulup, esas itibariyle ideolojik oluşumlar mesele ediliyor.
Peki kitap ne vadediyor?
Öncelikle bugünkü siyasi atmosferin geleceğine dair keskin öngörülere yer yok burada. Aksine, Tanıl Bora’nın kitabının kıymeti, bir ‘medyum retoriğinin’ iyiden iyiye yayıldığı, komplo ateşinde dövülmüş kehanet enflasyonunun arsızca kol gezdiği bir dönemin serencamını, ideolojilerin kaynaklarında, zor ve rızanın yeniden üretiminde aramasından ileri geliyor.
Le Bon’un ruhuna üflediği milliyetçilik
Kitabın ilk iki bölümü, ideolojik tayfların zeminini oluşturan geç Osmanlı zihniyet dünyası ile modernleşme, batı ve batıcılık üzerine.Bu bölümde millet tasavvurunun oluşumu Tanıl Bora’nın üzerinde durduğu en hassas konu. Geniş bir düşünsel alanda ele alınan bu yeni tasavvura, özellikle kurucu ideoloji bakımından damgasını vuran şey, Fransız sosyolog Gustave Le Bon’un (1842-1931) kitle psikolojisi teorisi.
Nazizmin ve faşizmin ana kaynaklarından olan Le Bon, henüz erken dönemde Osmanlı aydınları ile Cumhuriyetin kurucusu olacak kadroları etkiledi. Abdullah Cevdet’in 1924’te İlm-i Ruh-i İçtimai adıyla çevirdiği Le Bon’un kitle psikolojisi, bugün ağırlığını fazlasıyla hissettiren millet/lider ilişkisinin kilit taşı gibidir. Le Bon, kitle psikolojisinin kalabalık içindeki bireylerin ‘aklını alan’, onları bilinç dışı cezbeye sevk eden dinamiğine işaret ediyordu. Abdullah Cevdet, buna ‘cumhur ruhu’ dedi.
Tanıl Bora, Le Bon’un ruhunu üflediği milliyetçiliğin aldığı farklı veçhelerin bugünkü popüler siyasi söylemle kurduğu güçlü bağa kitap boyunca özellikle dikkat çekiyor. Öyle ki, ‘Kitlelerin Psikolojisi’ kitabındaki şu satırlar kimseye yabancı gelmeyecektir: “Kitle çobanına sadık bir sürüdür...”
Kemalizmler ve Atatürk ikonografisinin yeniden üretimi
Bu ilk tohum üzerinden yeşeren kurucu ideoloji Kemalizm, zaman zaman kısa devre yapsa da Tanıl Bora’ya göre, milliyetçilikten sola, muhafazakârlıktan liberalizme ve hatta İslamcılığa yer yer bir enterkonnekte şebeke içerisinde bağlanır. Dolayısıyla tek bir Kemalizm’den ziyade, ‘Kemalizmler’den bahsetmek daha isabetli olur.
Bu nedenle Tanıl Bora Kemalizm’i ikonografi ve ideoloji olarak iki başlık altında inceliyor. Çünkü Kemalizm’in ideolojik mirasını ele alırken, Atatürk’ün ‘heyulalık’ cephesinin göz ardı edilmesi hata olacaktır. Cumhuriyet tarihi boyunca Kemalizm pek çok kopuş yaşasa da Atatürk ikonografisi iktidarlarca hep yeniden üretildi. Henüz 1930’larda mesih düzeyinde Mustafa Kemal’in adına iliştirilen metafizik sıfatlardan darbelere, 1990’larda Ardahan’ın Damal dağlarında keşfedilen Atatürk silüetinden 28 Şubat’ın pop Ata’sına, Erdoğan’ın Gazi Mustafa Kemal’ine dek ihtiyaç duyulan her dönemde yeniden üretim vites yükseltti. İşte ihtiyaca binaen yeniden üretilen bu ikonografi, farklı Kemalizmlerin de kaynağı durumundadır.
Anti-Kemalizmin zaafları
Tanıl Bora burada iki önemli noktaya dikkat çekiyor. Birincisi; evet, Kemalizm resmi ideolojidir ama zorun yanında rızaya da dayanması gereği bakımından hegemonik olup olmadığı tartışmalıdır. İkincisi ise buna karşı gelişen anti-Kemalizmin zaaflarıdır. Birincisinde, Kemalizmin hegemonik kapasiteye sahip milliyetçilikle mecz olan imgeleri devreye girer. İkincisinde ise Türkiye’nin velayetçi-vesayetçi politik kültür etmenlerini topyekun Kemalizme ciro etmenin konforundan kurtulmak zorunludur. Bu zaafın aşılması için Türk-İslam devlet geleneğinden sürüp gelen, milliyetçi-muhafazakâr ve İslamcı ideoloji tarafından yeniden üretilen, en az Kemalizm kadar güçlü kaynaklara eğilmek elzemdir.
İslamcılar ve muhafazakârlar için anti-Kemalizm bir iktidar kurma söylemidir. Tanıl Bora, laisist modernizmin cebir politikasına kahretme sayesinde dindar muhafazakârlığın mağduriyetten meşruiyet devşirme olanağı kazandığını belirtiyor. Bu yüzden de Kemalizmin tarihsel mirasının sorgulanması ile oluşan post-Kemalist paradigmayı aşıp ‘post post-Kemalizm’ paradigmasına geçmek gerekir. Ve eğer bugüne dair güçlü bir resmi ideoloji eleştirisi kurulacaksa pergelin sivri ucunun doğru adresi, erken Cumhuriyet döneminden ziyade Soğuk Savaş dönemidir.
Kitapta bu dönemin arkeolojik kazısından, milliyetçiliğin kuruluşunun psiko-politik çerçevesi, muhafazakârlıkla harmanlanması ve son yıllarda en güçlü haliyle simbiyotik ilişkiye girdiği İslamcılığın geniş bir kavramsal/söylemsel hazinesi çıkarılıyor.
Sol-sosyalist ideolojinin soyağacı
Doğru adreste yapılacak bir resmi ideoloji sorgulamasının bugünkü olanaklarını görmek içinse resmi ideolojinin aldığı pozisyonları doğrudan belirleyen sol-sosyalist ideoloji ve Kürt ulusal hareketine bakılmalı. Tanıl Bora, solun tüm renklerini detaylı bir analize tabi tutarken, konuya mesafeli olanların içinden çıkması hayli zor olan ‘sol-sosyalist sülalenin soy ağacı’nı fikri ve pratik kaynaklarıyla birlikte oldukça rafine biçimde sunuyor.
Kürt hareketi de yine kitabın hacimli bölümlerinden. Hem düşünsel kökleri hem PKK eksenli modern politik atılımı hem de öncülü siyasi partilerle birlikte HDP’nin ortaya çıkışı etraflıca tartışılıyor. En ilgi çekici bölümlerden birisi de etkileri belki ileride daha iyi anlaşılacak Gezi hareketi ve doğurduğu yeni olanaklar ile ‘Cereyanlar’ kitabında hatırı sayılır bir yer edinen feminizm ve kadın hareketleri.
Tanıl Bora’nın bu ‘ustalık eseri’nin sonuna astığı HDP Mardin Milletvekili Mithat Sancar’ın şu sözleri ise ideolojinin sadece bir fikir meselesi değil, bizatihi pratik politik mücadelenin en keskin alanlarından biri olduğunu yeniden hatırlatıyor. Kitap bu bakımdan da değerli kuşkusuz: “Savaşın daha da kötüleşeceği zamanlarda bile, yol yaratma yükümlülüğü ve sorumluluğu vardır.”